“Bana hatırlama sanatını değil, unutma sanatını öğret; çünkü ben hatırlamak istemediklerimi hatırlıyorum ve unutmak istediklerimi unutamıyorum.” Jules Renard
Güneşin güleç yüzlü olduğu bir günün sabahında yapımı süren hava alanındaki Teknofestistanbul’a gitmek için niyetlendim ve yola koyuldum. Ne ki Kadıköy’e yaklaştığımda telefonum çaldı. Arayan Emmioğlu Cuma Durucan…
Cuma: “Ağabey, Almanya’dan Bayram ve oğulları geldi. Onlarla birlikte Şımart Tekstil’de Hüseyin Şahin’in yayındayız. Sizi de görmek istiyoruz. Gelebilir misin?” Sözcüklerini aktardı.
Kısa bir değerlendirme sonrası geliyorum, dedim. Bindiğim metrobüsten Şirinevler’de indim. Birkaç araç değiştirdikten sonra öğle vakti “Şımart Tekstil-Bahçelievler-Yenibosna Merkez Mah. No: 35” adresinde oldum. Hoş beş, kucaklaşma ve hal hatır sorma sonrası gelen çaylarımızı yudumlarken sohbetimizde koyulaştı.
Dünden bugüne neler konuşulmadı ki! İlk, orta ve öğretmen okulunda birlikteliğimiz olan Cuma’nın Ağabeyi, Bayram’ın babası rahmetli Kemal bir süre konu edildi. Evet, şimdilerde rahmetli olan Kemal Durucan, Osman Durucan ve Ankara’da yaşamını sürdüren Hidayet Çağır ile köyümüz ilkokulunda başlayan öğrencilik yıllarımız, Hacıbektaş Ortaokulu’nda başarıyla sürdü! Devamında kazandığımız Kırşehir Erkek İlköğretmen Okulu günleri…
Anımsanan ya da akla gelen anılar dillendi. Bu arada o yılların yoksulluğu konu edildi. 20.- TL ile kiralanan bir toprak damda tam üç yıl… Cuma ile Lütfü Çakır’ın bizi ilçeden köye nöbetleşe
getirip götürmeleri… Ne ile mi diyorsunuz? Eşeklerle… Geçmişin kimi gerçekleri, genç Durucanları hayrete düşürdü!
Tayin emirlerimizi içeren zarf geldiğinde Rabia yengemin: ”Kemal zarfı aç hele bir bak. Muhsin’in yeri seninkinden daha iyi ise değiştirelim!” demesi de gülüşmelere neden oldu!
Kalıcı olmasını amaçlayarak kapaktaki görüntünün anı olması düşüncesiyle Mersin Gazi Lisesi’nden öğrencim Hüseyin Şahin’in çevresinde yerlerimizi aldık. Kimlerle diyebilirsiniz. Belirteyim: Ak gömlekli Muhsin Durucan, Hüseyin Şahin, Cuma Durucan, Bayram Durucan, rahmetlinin adını alan Kemal Durucan, Mert Durucan ve ilk kez görüşme fırsatımız olan Yiğit Durucan… Unutmadan belirteyim. Görüntümüzü alan Nilgün Mercan… Her fırsatta olduğu gibi Nilgün adını duyunca Feyzi Halıcı’nın ‘Ayrılık Üzerine Ağıt’ başlıklı şiirini de seslendirdim. (http://yt0.antoloji.com/ayrilik-uzerine-agit-siiri/)
Bir süre alış veriş konuşmalarına tanık oldum. Başarılarının sürmesini diledim. Vedalaşarak Şmart Tekstil binasından ayrıldım. Bindiğim araç Beni Şirinevler Metrosu’na taşıdı. Oradan Tren, Metro, otobüs yolculuğu ve evimde oldum. Belleğimden geçen ‘Geçen Günler’ başlıklı şiirimi aktararak yazımı noktalamak isterim:
Acı, tatlı birleşip bütünleşen bir sunu
İyi de kötü de söylenir oldu dilde
Belli bir sürecin işte göründü sonu
Anılar tomurcuğu çiçeklendi gönülde.
Kimi giderayak değer buldu içimizde
Kimi gönüldeki izleri de süpürdü
Şimdi bir sonbahar günü evrende
Geçmiş yundu, arındı ve örtündü.
*