Gün/aydın dostlarım…
Yaşamak sevmektir diyorsan… Yaşama sevincini yitirme…
Kollarını aç… ________________ Benim adım SABAH… Sevgiye başlangıcım ben…
DÜNYANIN EN İYİ ÇÖPÇÜSÜ
“Dünyada hiç kimse, seyirci koltuğunda oturan cesur insanları alkışlamaz. Alkışlar, hep sahneye çıkanlar içindir.” Demiş; Tayfun Topaloğlu
Ne iş yaparsan yap, işinin en iyisini yapacaksın, ne iş yaparsan yap, işinin en iyisi olacaksın dostum. Mutlu olmak için yapacaksın bunu. Azimle güçlü olmak için…
Herkesin bir derdi vardır; kiminin ekmeği bayat, kiminin pırlantası ufaktır.
Bu nedenle önemli olan yaşamak değildir, başarmak ise hiç değildir. Önemli olan bu zalim dünyada insan kalabilmektir.
İnsan kalıp insanca sevmektir her bir şeyi ve özellikle yaptığınız işi.
“Karanlık karanlığı uzaklaştıramaz; bunu ancak ışık yapabilir. Nefret nefreti uzaklaştıramaz; bunu ancak sevgi yapabilir.” Demiş Karanlıkları Aydınlatan Lider Martin Luther King.
İşini seven, çalışmasından keyif alan insanları gözlemlemeyi seviyorum. Garson, boyacı, memur, pazarlamacı, işletmeci, doktor, ev hanımı ya da çöpçü… Mesleği ne olursa olsun, işinin hakkını veren, onu severek ve keyifle yapan o denli az insan var ki… Nerede ve hangi konumda isterseniz bulunun, bu insanlar hemen gözünüze çarpabilir.
Diyelim ki bir lokantaya giriyorsunuz. Daha içeri adımınızı attığınız anda sizi karşılayan, yemeklerini büyük bir beğeniyle tanıtan, damak zevkinize göre öneriler sunan bir garson, hemen ilginizi çekmesi bir yana, o günü olumlu geçirmenize yardımcı olacaktır. Ya da… Başında onu izleyen, denetleyen biri olmamasına karşın, sokakları ıslık çalarak, şarkı söyleyerek, her yanı özenle süpüren çöpçünün davranışı, sizin yaşama bakışınıza da farklı bir anlam katmaz mı?..
Çöpçü deyince, Martin Luther King’in şu sözlerini anımsadım:
“Eğer sizden sokakları süpürmeniz istenirse, Michelangelo’nun resim yaptığı, Beethoven’in beste yaptığı veya Shakespeare’in şiir yazdığı gibi süpürün. O kadar güzel süpürün ki gökteki ve yerdeki herkes durup ’Burada işini çok iyi yapan, dünyanın en iyi çöpçüsü yaşıyormuş’ desin.”
Mesleğimizi ister severek, ister zorunluluktan yapıyor olalım, kuşku yok ki öncelikli amacımız, çalışmamızın karşılığı elde edeceğimiz para ile belirli bir düzeyde yaşantımızı sürdürmektir. Hepimizin bildiği gibi gelirler her zaman sınırlı, istekler ise sonsuzdur.
Daha iyisini ve daha güzelini elde etmek için sürekli çalışıyoruz; ama bu çalışma maddesel olarak bizim için yeterli olsa da, tinsel yanımızı ne kadar doyuruyor?
Yaptığımız işi ne kadar seviyoruz?
İşimizde yeterince başarılı mıyız?
Asıl bunları sorgulamamız gerekiyor. Kendi iç dünyamızda bunu dengeleyemediğimiz sürece, mutsuzluk hiç yakamızı bırakmayacak, bu tutku, bilinç dışı da olsa çalışmalarımıza yansıyacaktır.
Bir psikoloji profesörü, üstünde çalıştığı konuyu kanıtlamak için bir deney yapmış:
Bir adamı, baltanın ters tarafı ile bir kütüğe sürekli vurması için kiralamış. Adama normalde kazandığının iki katı ödeneceği söylenmiş. Adam bu işte yalnızca yarım gün dayanabilmiş. İşi bırakmış ve gitme nedeni olarak da, “çalışırken tahta parçalarının uçuştuğunu görmem gerek” demiş…
Nerede durduğunuz fark etmez, ne kadar popüler olduğunuz fark etmez, ne kadar eğitimli olduğunuz fark etmez, ne kadar paranız olduğu fark etmez, onlara sahipsiniz çünkü bu evrende bazıları onları edinmeniz için size yardım etti. Ve bunu gördüğünüzde, kibirli olamazsınız, mağrur olamazsınız. Bulunduğunuz yeri tarihsel olaylar nedeniyle ve arka planda bulunan bireylerin sizin orada duruyor oluşunuzu mümkün kılmaları nedeniyle elde ettiğinizi keşfedin.
Demek ki bir işin bedeli olarak yalnızca para yeterli değilmiş!..
Bir oduncu için havada uçuşan tahta parçaları, bir fırıncı için taze ekmek kokusu, bir sanayici için sürekli çalışan makinelerin sesi, bir yazar için klavyeden çıkan tuş sesi ile birlikte ekrana akan sözcükler, onlar için yaşamdan keyif almanın araçları olabiliyor. Market çalıştıran bir arkadaşımın sözlerini anımsadım: “Benim için en güzel müzik, yazarkasanın tıkırtıları!”
Bilenler bilir benim bir karanlığa tüküren adamım var, çöp konteynerinden atık toplar sabahları, gerçi uzun zaman oldu görmeyeli.
Onun ardından Belediyenin çöp kamyonları gezip çöp konteynerindeki çöpleri toplayan çöpçüleri takip ediyorum. Balkonumdan sokakta ki birkaç adet çöp konteyneri görürüm.
Sabah erken desem değil ama erken denecek bir saat gelirler, çalışma odamdan seslerini duyunca balkona çıkarım. Oturduğum semtte ki sitelerin ve apartmanların büyük bir park yeri olduğu halde sokaklarımız araç park yeri bulmanın çok zor olduğu bir sokak oldu artık. Paramız yok ama arabamız ve son model cep telefonumuz var evvel Allah. İnsanlar araçlarını zaman zaman çöp konteynerlerini yakınına hatta nerdeyse üstüne park edebiliyorlar.
Ancak belediye çöpçüleri ne zaman izlesem beklemediğim kadar büyük bir incelikle çöp kutularını sırayla çöp arabasına dökerler. Etrafa umursamazca atılmış ya da bazen artık çöp bidonları dolduğu için etrafa saçılmış hatta rüzgârın veya şımarık bir sokak köpeğinin gazabına uğrayıp arabanın altına kadar gitmiş çöpleri bile titizlikle topluyorlar. İzliyorum işlerini büyük bir titizlikle ve önemseyerek yapıyorlar.
Günlük yaşantımızın en önemli parçası olan çöp yaşamın her aşamasında bizlerle birlikte ve yaşam alanlarımızda kullandığımız malzemelerin kullanılmayacak olan kısımlarının tabiat ve etrafa bırakılması yâda atılmasına çöp diyoruz.
Bu tanım sözlüklerde böyle ifade ediliyor, bizlerin bu atıklarını toplayan kişilere de temizlik görevlisi, çöpçü deniliyor.
Aslında en zor görevdir çöp toplama, bizler kendi çöplerimizi atarken dahi iğrenerek, tiksinerek hatta burnumuzu tutarak atıyoruz, tutuğumuz torbaları bile uçlarından tutuyoruz, sanki bulaştı bulaşacak bir hastalık gibi.
Peki hiç şunu düşündünüz mü sabah erken saatlerde çöp kamyonlarının arkasında yolculuk eden, her çöp bidonu, torbası ve konteynerde durup çöpleri alan kişiler… Ekmek parası için işlerini bu sıkıntıya rağmen titizlikle yapma gayreti içindeler…
Veterinerinden aşçısına, temizlikçisinden doktoruna, öğretmenine, öğrencisine, çırağına, profesörüne kadar herkes bir çöpçünün sokakları temizlemek için gösterdiği titizliği kendi işinde gösterebildiği gün; yani yanımıza gelen herhangi biri, burada dünyanın en iyi doktoru, öğretmeni, öğrencisi ve çöpçüsü yaşıyormuş dediği gün, daha huzurlu ve daha mutlu bir hayatı paylaşabildiğimizi anlayacağız.
Bana detaycısın diyenlerin kulağı çınlamıştır sanırım… Yazarken ve anlatırken tüm detayları veririm. Çünkü yaptığım işi severek yaparım, detayları düşünürüm. Her detay bir olumsuzluğu önler.
Kuşku yok ki hem ruhsal sağlığımız hem de başarılı olabilmemiz için doğru işleri yapmamız önemlidir; ama daha da önemlisi konu ne olursa olsun işleri doğru yapmamızdır!..
Martin Luther King’in deyişiyle…
Çöpçü bile olsak, bize dünyanın en iyi çöpçüsü desinler!..
Her sabah dünya yeniden kurulur, her sabah şartlar yeniden oluşur, her yeni gün umutları yeniden getirir… Bulutları öyle bir tutun ki hayalleriniz ve sevinçleriniz gökyüzüne ulaşsın. Öyle bir gülümseyin ki gülücükleriniz en açılmaz kapıları bile sonuna kadar açsın…
Öyle bir sevgiyle sarılın ki hayata, yüreğiniz sevgiyle, aşkla, huzurla, sevinçle dolsun…
Sıcacık gönüllerinize pırıl pırıl bir gün diliyorum siz dostlarıma…
Sevgiyle, sevdiklerinizle tüm kirlenmişliklerden uzak, mutlu gülen bir yüzle, sevin, sevilin, hayat sevince güzel… Atalarımızdan emanet aldığımız bu Vatanın sahipleri yalnızca bu Vatanı karşılıksız seve bilenlerdir… Mutlu, umutlu, sağlıklı, acısız, gözyaşsız güzel bir gün, güzel bir Pazar günü dilerim yürüdüğünüz hayat yolunda.
Gönül soframdan gönül sofranıza muhabbet olsun… Hoş kalın, hoşça kalın, sevgiyle hep dostça kalın, bir yerlerde bir gün görüşmek ümidiyle…
#öskurşun#