Gün/aydın dostlarım…
Yasamak sevmektir diyorsan… Yaşama sevincini yitirme…
Kollarını aç… ________________ Benim adım SABAH… Sevgiye başlangıcım ben…
Gecenin hükmü güneş doğuncaya kadardır. Kâlû belâdan sonra Dünya var olunca dünyanın sabahına hiç güneş doğmamış gün olmamıştır. Hiç vaktini şaşırmadan, görevini ihmal etmeden her sabaha acılı bir sancıyla doğmuştur, ama hep gözyaşlarıyla gözyaşlarını kurutmaya gelmiştir bize.
İşte bu sabah yine doğdu ve ben bu sabah dışarıya baktığımda, dağlar ağlıyordu. Gözyaşları dökülüyordu güneşin doğuşunda denize.
Sordum onlara neden ağlıyorsunuz?..
Mahzun mahzun cevap verdiler; Neden mi?..
“Duydum ki aynı günlerde ayrı topraklara düşmüşsünüz, ben ki şimdilerde benim üzerimde günesin doğusunu ve batışını izlemenizi özlüyorum.”
Dağları ağlatma demiştim sana… bizi özletme o dağlara; bir gün değil bir an bile demiştim.
Ve bir gün gelip de bana bunu yazdırmayı hedef kılma demiştim kalemime sana…
Ve ben yine___
DÜĞÜMLENDİM…
Her bir düğümü tek tek çözmeye çalıştıkça ellerimle, yeni düğümler geliyor üst üste adeta, hiç çözülmeyecekmiş gibi kör düğümler…
Bu kez her şey daha zor…
Aslında zor olan ne sensin, ne de hayat. Sensiz nefes almak zor, zor olan benim bana…___________
Artık zor geliyorum kendime…
Yoruldum… _______________
Bir daha düşersem, kalkamayacağım ayağa, hissediyorum. Belki uzatacaksın elini ama bu kez ben tutamayacağım, biliyorum… Tutmayacağım…
Çünkü_______
Bende hep bir yanım eksik, hep öz yanım eksik… İçimdeki ben, hep sana yenik…
Artık yorgun bir aşk savacısı gibi kırık gecelerde, kırık hayaller kuruyorum sana dair…
Bu kırık yürekte, kırık mısralar yazıyorum sana dair…
Parçalı anlatımların, parçalanmış insanıyım…
Hep bir cümlem eksik…
Ve___________
onca yazılmış eksik cümlelerinin içinde__________
kırık dökük parçalanmış hüzün dolu bir kitabım ben…____________bir ucu yanık, bir ucu boynunu bükmüş…
Kimininki bir satırlık, kimininki bin sayfalıktır. Tek ortak noktaları bir gün biteceğidir…
Ben hüzün dolu bir kitabım.
Benim acılarım sayfa, gözyaşlarımsa mürekkep oldu…
Anlattılar birer birer, ama konu hep aynıydı…
Hayat akışım bir çizgiydi, çizginin adı ise “hüzün…”
Ben hüzün dolu bir kitabım…
Senaryo baştan belliymiş, acılar benim kaderimmiş…
Mutluluğu yakalamaya uğraşırken, tebessüm etmek bile yasakmış…
İstesem de istemesem de oynamaya mecburum…
Ben hüzün dolu bir kitabım…
Senin için şiir doldu gözlerim, şairce ağlayacağım. Şiir damlayacak gözlerimden yaş yerine.
Mademki; söndürdün lambaları, O zaman yakma!
Karanlığına alışacağım…
Ve___________
Bundan sonra ihlal ediyorum yürek yasalarını ve ilan ediyorum.
Yaralı aşkım!
Sen bir demet hüzünsün yüreğimde büyüttüğüm…
Değişmeyen şeylerin, aynı filmin tekrarına benzeyen rüyaların, sadakatini elden bırakmayan gönlümün, içimdeki yalnız şairin bu yaşantının ve bu şiirin adı hüzün olsun…
Şairlik benim ne haddime. Ben sadece mavilere boyuyorum umutlarımı ki umutlarım hüzünle sararıp Eylül gibi dökülüp rüzgârların önünde yitip gitmeden, ben seni, yalnızca seni yazıyorum, harf harf.
Nakşediyorum bakışını yüreğime hece hece, kelime kelime vatanım gibi sevdiğim seni…
Bazen kalmasını istersin, dilin varmaz, boğazında düğümlenir haykırmak istediğin kelimeler… ve sonrası hasret başlar, özlem başlar gam başlar, keder başlar…
Hasret boğazına düğümlenmişse, sevdaya dair ne varsa körelmişse, işte o zaman avuçlarında kalan kokuyu çekersin, yardan geri kalan ve sadece özlersin, çaresizce…
Seslen bana yüreğin kuytularından. Duyarım sesinle gelen beni çağıran nefesini
Çünkü hala aklımın özünde sen ve kalemim ucunda özlem… senin adını yazıyor___ Gel…
Bak sevgili yine aylardan Eylül! Solgun yapraklarıyla hüzün bulutları yüklü bir gecede, hüzzam makamında bir şarkı dudağıma asılı duruyor sensizlik matemin de.
Hep sana, hep sanadır yolum.
Gel sil gözyaşlarımı, uzat sıcaklığını unutmaya yüz tuttuğum ellerini…
Gör sevgimi, hisset yüreğinde benim nasıl bir acı çektiğimi.
Vurgunum sana, hasretim sana.
Gel___ zemheri kış gelmeden gel… Eylülde gel bana hüzünler dalları terk etmeden kavuş… Mevsimler gibi dön, dön ve yeniden gel… Gönül kapım açık bekliyorum… Yeniden doğ günüme güneş gibi.
Isınsın tenim, bedenim… Yansın dudağım… Nabzım yükselsin, çarpsın kalbim hızlı hızlı, heyecan sarsın hüzün yerine. İnan sevgili sensizlik cehennem ateşi…
Hangi poyrazlar sildi yüreğindeki beni?..
Hangi yağmurlarla sürüklendin, bensiz mısralara?..
Hangi sözcüklere kandın?..
Seni sarmalarken, sana kendimi adarken… Sen benim, ömür boyu beklediğimdin… Canım dediğimdin… Sen ki hiç bir kitabın anlatamadığı aşk yumağımdın…
Gel!..
Cemreler suya, hüzün bulutları yüreğime düşmeden gel… Bırak sığınağıyım, ateşinle kül ettiğin can yüreğine…
Bak şimdilerde yapayalnızım, sensizim, ölümüne sensiz…
Yüreğimin yangınından çıkan kör dumanlar sarmış ruhumu… Dumanlar içinde kaybolmuş umutlarım…
Ya yokluğunda, o acı veren yokluğunda sessizce küskün benliğim…
Ya o sensizlik var ya en keskininden bir bıçak içimde. Dilim dilim doğruyor yüreğimi…
Ya o hüzün bulutlarına ne demeli. Karabasanlar gibi çökmüşler üstümde…
Çıkmaz sokaklarda sensizlik matemi karayılan gibi çöreklenmiş içime, ruhumun derinliklerinde, kıpırdadıkça acı veriyor yüreğime…
Yürümek çok zor tökezliyorum hayat denen engelsiz yollarda engeli gibi.
Gözkapaklarıma oturmuş kalkmıyor yağmur bulutları, gözyaşlarım yağmur seli olmuş akıyor ve ecel terlerime karışmakta damla damla…
Yüzümde çizgi çizgi imzası kaderimin…
Farkı yok mantarlaşmış bir kayadan derimin…
Aynalarda gülümsemelerim soldu, acılarla boğuldum. Bil ki sanadır dilimdeki feryadım…
Feryadım aşka, feryadım sevdaya, aşamadığım dağlara, geçemediğim çöllere feryadım, kör kadere, kör talihime feryadım…
Atamadığım içimdeki sana feryadım, neylersin…
Bazen insanın sabrı kalmıyor… Sevdam şekersiz süt kokardı bir zamanlar… Zaman odamın kapısında bekçi olur sus olurdum bazen sözsüz müziklere.
Bir mucize olsun kurtarsın beni isterdim. O yok olduğum karanlık kuyulardan.
Mucizeye sadece inananlar yaşarmış. Bende sana inandım ve yaşadım…
Sen bir mucizeydin. İliklerime kadar hissettiğim. Ve şimdilerde ağır gelen bir mucize…
Bir yandan sensizliğin verdiği yokluk. Bir yandan sevdamın büyüklüğü… Sessiz sinema oynuyoruz. Avuntu sözlerine karşı içimdeki sancılı sevdayı sattım kelimelere… Senin olma oyunundan çoktan çıktım ben… Ne yazık ki yalancı sevdaların süslü cümleleriyle boyadık yürekleri, özenle…
Yanık türkülerle bir şiir koyamadık sol yanımıza, neylersin…
Bilemedik sevmeyi sevilmeyi demek ki?.. Ne acı, ne zulüm yüreklere.
Oysaki ne derdim her zaman kalemimin şahitliğinde;
sevin, sevilin, hayat sevince güzel ve diyelim her bir cümleye; atalarımızdan emanet aldığımız bu Vatanın sahipleri yalnızca bu Vatanı karşılıksız seve bilenlerdir… Mutlu ve umutlu, acısız, gözyaşsız günler dilerim. Gönül soframdan gönül sofranıza muhabbet olsun, gecenizden doğan sabahınıza selam olsun… Cumanız Mübarek olsun, Rabbim Hayırlara Vesile Kılsın… Sağlıklı, mutlu, huzurlu, sevgi dolu güzel bir gün geçirmeniz dileğiyle sevgi ve muhabbetlerimi iletiyorum… Gönül soframdan, gönül sofranıza sevgi ve muhabbetler gönderdim… Hoş kalın, hoşça kalın, her dem sevgiyle, hep dostça kalın, bir yerlerde bir gün görüşmek ümidiyle…
#öskurşun#
https://kursunsabriomer.blogspot.com/