Paylaşım için kendi yazımı hazırlamışken Dostum, Sayın Rifat Serdaroğlu’nun 28 Ağustos tarihli yazısı ile çarpıldım. Pirim yapan kirli siyasetin gündelik çıkarlara göre nasıl karakter değiştirdiği ve bu yüzsüz değişime isyan var yazıda. Kişisel hırs ve ihtirasın, nasıl olup da aldatılmış bir toplum yaratabildiğinin hem tespiti hem de isyana varan bir feryat var bu yazıda…
Siyasetin içinde pişmiş ve bugünlere dair itirazı olan bir aydının bilgi ve birikimlerini aktaran bu yazı mutlaka ama mutlaka okunmalı deyip kendi yazımı bir sonraya erteledim. Ancak; Sayın Serdaroğlu’nun, kirli siyasetle mücadelesinde yalnız olmadığının bir kanıtı olarak yazıya bir paragrafla müdahil olmayı da görev saydım (Bu davranışım için de Sayın Serdaroğlu’nun affını dilerim). İşte Sayın Rifat Serdaroğlu’nun, yazısı:
“Şışşşt kaldır ayağını kaldır, kaldır! Bak bakalım ayağının altında ne var?
“Ayağımın altına aldım” dediğin Türk Milliyetçiliği var…
Siyasi İslamcı olduğunu, Millî Görüş altında yetişip sonra gömlek değiştirdiğini, Muhafazakâr Demokrat geçindiğini, Harun olmak için çıktığın yolun sonunda Karun olduğunu, BOP Projesinin Eşbaşkanı yapıldığını, Dinler Arası Diyalog saçmalığına FETÖ ile birlikte soyunduğunu, 14 ayar nişan yüzüğüyle yola çıkıp dünyanın en zengin 8 siyasetçisinden biri haline geldiğini, kupon arazi ve sıfırlama ustası olduğunu, racon kesmeye olan hevesini biliyorduk amma,
ne ara Türk Milliyetçisi oldun be Müslüman?
Sen ki Türk Milleti demezdin!
Sen ki bu aziz millet “ya İslam Milleti ya da İbrahim Milleti” derdin!
Işık hızıyla Selçuklu Sultanı Alparslan’ın yanına nasıl gittin be Müslüman?
Sen ki “Ne Mutlu Türküm Diyene” yazılarını sildirttin, kaldırttın attırdın!
Sen ki okullarımızda okunan Millî Andımızı yasaklattın!
Sen ki çözüm süreci diye, Öcalan’a “Sayın” demeyi serbest bıraktın!
Sen ki PYD militanlarının, üzerlerinde örgüt paçavraları takılmış ABD cipleriyle sınırlarımızdan geçişlerine izin verdin. Vali’n de utanmadan katillerin yediği lahmacunların parasını bize ödetti!
Sen nasıl Selçuklu Sultanı Alparslan’a yanaştın be Müslüman?
Sen ki İngiliz mandasını kabul edelim diyen hainleri ecdat bilmiş birisin!
Sen ki Türk Vatanını emperyalist devletlere satan ecdadın adına konferanslar düzenleyensin!
Sen ki İngiliz zırhlısına binip kaçanları baş tacı yapansın!
Sen ki “Ben Türk değilim Gürcü’yüm, eşim de Arap’tır” diye bağıransın!
Başını bir yere mi çarptın da Türk Milliyetçisi oldun?
Sen ki “Sultan Alparslan, Abdülhamit Han, Gazi Mustafa Kemal kimlerle mücadele ettiyse, 15 Temmuz’da biz de aynılarıyla mücadele ettik” dedin!”
İşte tam da burada takılıp kaldım: Sultan Alpaslan, GaziMustafa Kemal kimlerle mücadele etmiş, hele ki Abdülhamit Han’ları nasıl olmuş da bu yüce kişiliklerin yanında yer almış!..
Tahlil etmekten aciz olmayan her kafanın malumudur ki; bu üç şahsiyeti ortak mücadele etrafında birleştirmek olacak bir mantık işi değildir.
1071… Alpaslan, Roma İmparatoru Diyojenle savaşmış… Anadolu’yu yurt edinmenin temellerini atmış.
Gazi Mustafa Kemal – Ki Atatürk adının ağızlara alınamayışı düpedüz nankörlüktür, zira bu sıfat ona KHK ile değil, TBMM tarafından yasa ile verilmiştir- Anadolu’yu Kurtuluş savaşı ile, emperyalistlerin elinden kurtarırken, Sevr Artıklarının cirit attığı mekan olarak bırakmayı düşünmemiştir.
Ecdaddan sayılan Abdülhamid’e gelince (1876 – 1906, tam 33 yıllık yıkım ve istibdat) Ülkenin en büyük kayıpları onun döneminde yaşanmıştır: İşte birkaçörnek:
Sırbistan, Romanya, Karadağ bağımsızlığa kavuştu…
Bosna, Hersek, Avusturya’ya bırakıldı…
Teselya, Yunanistan’a verildi…
Osmanlı Rusya’ya savaş tazminatı olarak tam 60 milyon altın ödemeye mahkum edildi…
Düyun-u Umumiye kuruldu, Alcaklı devletler ülkede kendi alacaklarını bizzat tahsil etme hakkını kazandı… Ve Osmanlının borçları o iki Ayyaş diye küçümsenenler tarafından kuruşuna kadar ödendi.
Girite özerklik verildi
Bulgaristan bağımsızlığını kazandı…
Ve, Alpaslan, Atatürk ve Abdülhamid Han kimlerle mücadele etiyse, 15 Temmuzda da Muhterem aynılarıyla mücadele etmiş!…
İnsan aklıyla alaydan çok öte bu benzerlik saptaması!…
İhanetle savaştan söz ediliyorsa, ne Alpaslan, ne Atatürk, “ihanet içindeklerle” baştan birlikte olup sonra düşman olmadı… Haine ta baştan düşmandı. Hiç yan yana durmadı… “Ne istediniz de vermedik nankörler” diyen kişi olmadı.
“Hadi Ordan!” demememiz için, 15 Temmuz sonrası ortaya çıkan FETÖ mücadelesinin sulandırılmadan devam ettirilmesi için “SİYASET AYAĞININ HİÇ KİMSE TARAFINDAN KORUMA VE KOLLAMAYA ALINMADAN, SEN BEN BİZİM OĞLAN KUMPASLARI KURMADAN ORTAYA ÇIKARILMADIKÇA söylenenler, suya yazıdır, kandırmacadır, abartıdır, kirli siyasete meydan açmaktır, kiri pisliği hasır altına süpürmektir.
Ama hasırın altını da kurcalayacak, bağlantıları arayıp bulacak adalet de elbet bir gün gelir bu ülkeye… Ama bizim yüreğimiz de geciken adaletle de soğumayacaktır.
Biliniyor ki, 15 Temmuz mücadelesinin aslı, ölen öküzün ardından –dünün kardeşleri arasında- yaşanan güç paylaşımı kavgasıdır.
Gerisi laf-ı güzaftır!….
Mehmet Halil Arık
Emekli eğitimci
mehmethalilarik@gmail.com