Türkiye dış politikada, çok titiz stratejiler tespit etmesi ye uygulaması gereken bir ülkedir. Zira asırlardır (hem Osmanlı İmparatorlu, hem de TC olarak) en fazla hedef alınan bir ülkeyiz. Devamlı olarak, aleyhine komplolar kurulan, tuzaklar düzenlenen bir Milletiz. Zira; herkes bilmektedir ki; Türkiye zayıf düşerse, Ortadoğu’da at oynatmak, çok kolaylaşacaktır. Çünkü; şahsiyet sahibi, direnebilecek, İsrail’ in oyunlarına mani olabilecek, bir güç kalmayacaktır.
1– Müslüman geçinen; yöneticilerinin, ne İslâmiyetle, ne de ahlaki değerlerle hiç ilgisi kalmamış, çıkarları uğruna ABD’nin/ İsrail’in/İngiltere’nin /Rusya’nın kölesi haline gelmiş; halkına sırtını dönmüş ülkelerin (Mısır’ın/Suudi Arabistan’ın /Suriye’nin/Irak’ın/BAE’nin/tüm emirliklerin) yöneticilerinin durumu ortadadır. Hepsi sömürgecilerin emri altına girmiş, yer altı ve üstü zenginliklerini, bu ahlâksızlara peşkeş çekmiş dumandadır. Hak/ hukuk/ adalet/demokrasi yoktur. Tam bir despotizm hakimdir. Ve hepsi (aldıkları emirler gereğince) Türkiye düşmanıdırlar. Filistin bile, o kadar yardım ve desteğimize rağmen, devamlı olarak nankörlük etmektedir. İran ise daima iki yüzlüdür, samimi değildir. Fitnecidir, terör destekçisidir.
2– Türk cumhuriyetlerinin bağımsızlığı kağıt üzerindedir. Koyu bir Rus baskısı, zulmü, sömürüsü, altındadırlar. Kardeş dediğimiz Azerbaycan bile, sıkı bir Rus baskısı altındadır. Ermenistan, bir maşa olarak kullanılmakta, şantaj malzemesi yapılmaktadır. (Tam bağımsız olsalar, hiç olmazsa, KKTC’yi tanırlar, ilişki kurarlardı.)
3– Pakistan ve Afganistan’ın samimiyetine inanıyorum. Ancak; Rusya ve ABD’nin danışıklı dövüşü ile bir türlü huzur bulamamakta, kalkınamamaktadırlar. Devamlı olarak terörle (bizim gibi) uğraşmaktadırlar. Yoksa; Ziya-ül, Hak’kın; “Bize küçüklüğümüzden itibaren, çok önemli bir şey öğretirler. İslam’ın şartı 5; Türkleri sevmek 6.” sözünü hiç unutmuyorum. Ve aynı tabloya çok defaya şahit olduğum için mutluluk duydum;
a) İkinci başkanlık dönemimde; Rahmetli Demirel aradı. İsrail’in başkenti Telaviv ile kardeş şehir olmamızı istedi. “Bu sayede, belki Filistin’e daha kolay ve daha fazla yardımcı oluruz” dedi. Gereğini yaptık ve kardeş şehir olduk. İsrail heyetinin ziyareti sonrası, mukabil ziyaret için Telaviv’e gittik. Elbette bizim için çok önemli olan, Mescid ül Aksa’yı ziyaret etmemek olmazdı. O kutsal mekânda yeniden abdest almak istedim. Bu arada caminin imamı ile görüştük. Türk olduğumuzu öğrenince odasına davet etti. Orada abdest aldık. Baktım, bana havlu tutuyor. Olmaz deyince, ısrar etti. Ve, “Biz Türklere, Osmanlı’ya ihanet etmeseydik, üç buçuk Yahudi’nin esiri olmazdık. Rabbim (cc) bizi af edene kadarca, bu çileyi çekeceğiz” dedi. (Ne yazık ki; kardeş şehir ilişkisi ile bizi Filistinlilere ulaştırmadılar.)
b) – 1987 yılında, Cezayir’de belediye başkanları toplantısı yapıldı. Rahmetli Özal, benim gitmemi ve Şadli Bin Cedid ile görüşmemi istedi. (O sırada Cezayir’in nüfusu 30 milyon, ihracatı 40 milyar dolar idi. Bizim ise nüfusumuz 60 milyon, ihracatımız 20 milyar dolardı. Fakat Cezayir’de müthiş bir ekonomik sıkıntı hakimdi. Halk açtı. Ahlaksız Fransa, tüm kaynakları sömürüyor, bol bol silah/ uçak satışı yapıyordu. Halk gergindi.) Şadli bin Cedid ile görüşürken; “Tarihimizde iki Turgut olacak. Birincisi kurucumuz Turgut Reis, ikincisi Turgut Özal. Bize destek olun” dedi. Dönünce, durumu aktardım, Özal, hemen ciddi bir tutarda, ihracat kredisi ve gıda desteği verdi. Sıkıntıları, bir süre hafifledi. Ama ne yazık ki Fransa bu vatanperver yöneticiyi alaşağı etti. (Maalesef DP devrinde bağımsızlık oylamasında Fransa’nın yanında yer aldık. Büyük itibar kaybettik.)
c) Sanıyorum 1988 yılıydı. Rahmetli Ekrem Pakdemirli, Ulaştırma Bakanı idi. Tunus’a ilk uçak seferi yapılırken, protokol içinde beni de davet ettiler. Bu vesile ile Tunus Belediye Başkanı ile görüştüm. İlk sözü; “Beni sıradan biri zannetme; ben İstanbul kökenli bir Türk aileden geliyorum” oldu.
-Ne yazık ki Fransa (çok uzun olmayan bir sürede) bu ülkelerin tüm kültürüne ve ekonomisine hakim olmuş. Ana dilleri Arapça yerine Fransızcaya dönüşmüştü. Milli sanayileri sıfırdı, her tarafta Fransız malları hakimdi.
d) Aynı güzel duyguları; Rahmetli Denktaş’ın /Aliya İzzetbegoviç’in/ Cemiloğlu’nun/ Dudayev’in /Türkmenbaşı’nın da ağzından işitme şansım oldu.
-Bosna Savaşı sırasında (Rahmetli Türkeş’in koordinatörlüğünde Çiller’in de büyük yardımları ile) kardeşlerimize çok önemli yardımlarımız oldu. Merhum İzzetbegoviç’in teşekkür için İzmir’e gelmesini ve bizi ziyaret etmesini hiç unutmayacağım.
-1998’de Rahmetli Demirel, Türkmenistan ve Kırgızistan seyahatlerine beni de götürdü. Türkmenbaşı’nın nezaketini, misafirperverliğini ve özel ilgisini de unutamam. Hele Türkiye’de ve İzmir’de okuyan evlatlarımızın misafirperverliği göz yaşartıcı idi.