2010 yılı Temmuz ayının son haftasının en önemli olayı, Bursa/İnegöl ve Hatay/Dörtyol’da ortaya çıkan dehşet verici olaylardır. Bu olaylar hakkında, her zaman olduğu gibi her kafadan bir ses gelmeye devam ediyor. Herkesin endi anlayışına göre bir değerlendirme yapması onun hakkıdır ama sorumluluk sahiplerinin insan aklını hiçe sayan görüşleri de ayrıca dehşet verici boyutlardadır.
Yaşı müsait olanlar elbette hatırlayacaktır; PKK saldırıları başladığında, “bunlar üç beş eşkıyadır”, “son çırpınışlarıdır” gibi akla ziyan açıklamalar olurdu. Derken yıllar geçti ne üç beş eşkıya bitti ne de eşkıyanın son çırpınışları oldu. Adeta her şey yeniden başladı. Son 26 yıl hiç yaşanmamış gibi terör olayları artarak devam etmektedir. Şimdi ise daha heyecan verici bir bahane ortaya çıktı. 12 Eylül 2010’da ki Halk oylamasını engellemek isteyenler bu olayları yaptırmaktaymış. Yani her şey bu halk oylamasını engellemek için yapılmaktadır. Hatta Sosyoloji Profesörü olan bir zat bile, “İnegöl olaylarını, İnegöl Spor’un sarhoş amigolarının yaptıklarını” açıkladı.
Demek Sosyoloji alanındaki uzmanlık, olayların temelindeki üç beş sarhoşun bile fark edilmesini temin edebilmektedir. Bundan sonra ise bilinen beylik ve romantik klişeler tekrarlanmaktadır; “etle tırnak gibiyiz, kimse bizi ayıramaz” gibi.
Keşke öyle olsa, olaylar birkaç kendini ve haddini bilmez sarhoşun marifeti olsaydı. Ancak birkaç sarhoş 160 bin nüfuslu İnegöl ilçesini nasıl olurda sabaha kadar karşılıklı mevzilendirerek çatıştırma eşiğine getirebilir? Ne yetenekli sarhoşlar varmış İnegöl’de!
Aslında bu tür toplumsal olaylar zaman zaman başka dönemlerde de olmuştur. Ancak teslim etmek gerekir ki bu seferkinin boyutları, yayılma imkanı, tabanı muhatap kitlesi oldukça geniştir. Dolayısı ile tehlike büyüktür. Ne et tırnak ne de bin yıllık kardeşlik bu tehlikeyi henüz bertaraf etmemiştir. Batılılar çoğunlukla, Türkiye’yi, Türkler ve Kürtlerden oluşan iki toplumlu bir yapı olarak görüp değerlendirmektedirler. Toplumsal yapı böyle olmasa bile maalesef toplumsal kutuplaşma giderek Türk, Kürt kutuplaşması şeklinde dipten gelen bir akıntı gibi yayılmakta etki alanını genişletmektedir. İşin tehlikeli tarafı da daha çok burası olmalıdır. Çünkü, sanal bir değerlendirmeyle Türkiye ne kadar ikili toplum yapısından ibaret görülse bile bu iki toplum unsurları inanılmaz derecede iç içe geçmiştir.
Batman, Şırnak ve Hakkari üçgeninin dışında bütün Türkiye’de Türklerin ve Kürtlerin iç içe yaşadıklarının görüntüleri fazlası ile hakimdir. Bu durum pek çok gözlemciye göre, Türkiye için, bölünmezliğin bir imkanıdır. Ancak aynı zamanda Türk, Kürt kutuplaşmasının giderek yaygınlaşması ve çatışmaya dönüşmesi hainde bütün Türkiye’yi kuşatan bir büyük tehlikenin de devasa resmidir.
Çatışmayı PKK tarafının yaygınlaştırarak devam ettirdiği açıktır. Kürtlerin lehine kabul edilen pek çok gelişmeye rağmen terör olaylarında bir azalma değil artış ve aygınlaşma gözlenmektedir. Ne istiyorlar diye bakıldığında ise, “PKK’lıları kapsayacak bir genel af, federasyonu bile çok aşan demokratik özerklik dedikleri bir otonomi, Kürtçe anadilde eğitimden başlayarak Türkçeyi ve Kürtçeyi otak resmi dil haline getirme, demokratik özerk bölge saydıkları illerde yalnızca Kürtçe bilenlerin devlet hizmetinde görevlendirilmesi, yani Kürt olmayanların bölgede görev yapamamaları” diye özetlenebilir. Bunun için Irak’ta işgalle birlikte ortaya çıkan idari yapının da bir emsal oluşturduğu açıktır. Irak’ta Kürt bölgesine Araplar karışamazlar iken o bölgeyi Kürtler yönetirken, Irak’ın diğer bölgelerinin yönetimine ise Irak Kürtleri ortaktır. Türkiye’de bazı Kürtler fedakarlık göstererek, ayrı bir devlet ve federasyon istemediklerini açıklamış olsalar bile, Irak misalinin teşvik edici bir emsal olduğu açıktır.
Dörtyol olaylarından sonra PKK’nın partisi BDP’nin Diyarbakır’dan gönderdiği bir heyetle olayları araştırmak istemesi olayın başka vahim bir yanını göstermektedir. Çünkü Diyarbakır’dan yola çıkan araştırma heyeti yollarda katılanlarla birlikte iki bin kişiye ulaşmıştır. Bu parti iki bin kişi ile Dörtyol’da neyin araştırmasını yapacaktır? Dörtyol’da muhtemel bir sokak çatışmaları için daha çok bir takviye kuvveti görüntüsü ile ve iki bin kişi ile dört il aşılarak Hatay’a kadar gelebilmişlerdir. BDP’nin başında tutulan Zaza kökenli devşirme olayın vehameti sebebiyle Valiliğin yasaklama kararından sonra ancak geri dönerek yine bir fedakarlık örneği göstermiştir.
Açılım siyasetinin işleri bu noktaya getirdiği görüşü elbette abartılıdır. Ancak bu işlerde açılım manzaralarının da hiç payı olmamıştır demekte bir o kadar abartı olmalıdır. Habur görüntüleri ile, günlerce il, il dolaşarak zafer nutukları ile, gösterileri ile toplumsal gerilim artmamıştır denilebilir mi? Neredeyse hemen her gün birkaç ilden kaldırılan asker polis cenazelerinin bu gerilimi arttırmadığı söylenebilir mi?
PKK cenahının “saldırdıkça kazanıyoruz, öldürdükçe kazanıyoruz” tutumu içinde oldukları açıktır. Kürt sorununun olağan seyri içinde çözülmesinin önünde bir engel olarak duran PKK varlığını sürdürdükçe bu sorunun çözülmesi de giderek ağırlaşacaktır. Elbette bütün Kürtlerin PKK’lı olarak görülmesi gibi, Kürt sorununun da yalnızca bir PKK sorunu olarak görülmesi de yanlıştır. Kürt Sorununun çözülmesinin önünde PKK’nın bir engel olduğunu bazı sorumlu çevreler hala takdir etmek istemiyorlar. PKK’yı hala bir derin devlet manevrası olarak görmeyi tercih etmektedirler.
Barzani yönetimi ile komşularla sıfır sorun çerçevesinde geliştirilecek iyi ilişkilerinde bu sorunun çözümüne katkı sağlayacağı görüşleri de bir iddia olmaktan öteye bir işe yaramamıştır.
Türkiye’nin hemen her ili belki her ilçesi birer İnegöl ve Dörtyol benzeri olayların potansiyeline sahiptir. Bu olayların toplumsal bir zemini maalesef oluşmuştur. Olayların birkaç amigo ile sarhoş ile açıklanması gerçekçi değildir.
Olayların böyle görülmesi gerçekçi çözümlerin önünde de bir engeldir. Türkiye’nin şartları giderek karamsar olanları çoğaltmaktadır.
Yazınızı okudum
Saygılarımla
Çapar Kanat
Çiftçi-Çiğ Süt Üreticisi
Çapar Kanat bey, Teşekkür ederim.
Sağlık ve başarılar dilerim.
Selamlar.