İKRAR’ DAN dan DÖNMEK
Sorunlarımız nedir diye baktığımızda, bunun temelinde felsefe ve ideoloji eksikliği yatmakta olduğunu görürüz. Aslında burada en önemli sorun, basmakalıp ve çoğu kez de ajiteyi ön plana alan, ideolojiden yoksun söylemlerimizin ve aynı zamanda başında bulunduğumuz veya atandığımız kurumlarımızın temel felsefesine dönüşmesidir. Şunu herkes bilmedir ki ideolojiler emek ve sermayenin olduğu yerde asla bitmeyecektir.
Bu türden bir yanlış anlayış, bir ahtapot gibi tüm örgütleri sarmış durumda. Ne gariptir ki bu sarmalın içinde olan bizler ya bunun farkında değiliz ya da olmamak gibi bir öngörümüz yok. Öngörü önceden görebilme analiz edebilme sanatıdır, son görü ise göremediklerine sızlanmaktır. Bizler bunu görmek yerine yüzeysel şekilcilik ile kendimizi avutuyor, kendimizi kandırarak rahatlıyoruz. Söz vermek (ikrar) söz zedelendiğinde, hafife alındığında(yalan bir insanın içinde yuva yaptığında) önce kişiyi içten içe huzursuz eder, ruhunu kemirmeye başlar.
Sözden (ikrardan) dönmeyi bazı şartlara ve toplumsal olgulara bağlayarak ruhunu rahatlatmak ister insanoğlu, sonra kendi yazdığı senaryonun oyuncusu olur. Benim hiçbir beklentim, çıkarım yok diye söze başlayanların, en büyük rahatsızlığı ne yazık ki kariyerzim hastalığıdır bu hastalık ben egosunu pompalar ve insanoğlu kendisini vazgeçilmez sanır.
Böylece örgüt yöneticisi gibi, asla olması mümkün görülmeyen bir meslek doğar. Ve bunun sonucu olarak kurumsallığın yerini kişisellik alır. Bu durum birçok kurumlarda mevcut olup, bunu doğal bir zafiyet kabul etmekte ayrı bir sorun olarak karşımıza çıkar. Aksine bazılarının ahlaksızlığı bizi son derece ahlaklı yapmalıdır.” Devrimci ahlakla yetişmiş olanlar da kesinlikle benliğe lanet vardır. Ve bu yapıya sahip insanlarda bilgelik esastır. Bu bilgelik ansiklopedik değildir. Bu bilgelik insanı okuma bilgisidir.” Okunacak en büyük kitap insandır.”
Fakat zamanla kişiler kendilerinin bir örgüt yöneticisi olduğunu unutarak bir şirket yöneticisi gibi görmeye başlayınca işler daha da çıkılmaz hale girmeye başlar. Buna kendimizi öyle kaptırırız ki siyasete, kültürel etkinliklere ben yön vermeliyim psikozuna girerek kişi veya kişiler ’de adeta tenzil terfi işlemlerine kadar vardırırız. Yöneticiliği tanıyıp yaşam biçimimiz yapma yerine yöneticiliğimizi yaşam biçimi yapmak gibi yanılgılar bizleri kesinlikle dibe vurmaya götürür “ var olanı koruma ve üzerine yenilerini eklemek” ilkesinden uzaklaştırır.
Artık bu klasik siyasetten kurtulmak gerekmektedir. Bir birimize gaz vererek pas tutan “ben egomuzu alkışlatılarak geçici banal bir haza ulaşmak yolumuzu aydınlatmaz. Bu sanal hazdan kurtulmadıkça dil ve üslubumuzdan sapmaya sebep olur .”
Dil düşüncenin süzülerek sese dönüşmesidir. Dil dilin ahlakından sapmamalıdır. Evrensel toplumlarda insanlar bulunduğu konumla değil bulunduğu konumda ürettikleri ile değerlendirilir. Bir kişiye ve onun çevresine bağlanmak körü körüne savunmak o grupta yer almak bunlar zamanla değişebilir. Değişmeyen tek şey ise bağlanma ihtiyacıdır. Oysa gerçek sol ve sosyal demokratlık, kafasını kiraya vermeyen insanlarca büyütülür.
Aramıza hoşgeldiniz Seyit bey. Yazılarınız daim olsun.
Aramıza hoşgeldin üstadım. Bize şeref verdiniz. Beni kırmadığınız için de teşekkür ediyorum. Sevgi ve saygılar…
Eyvallah üstadım. Sizlerin bulunduğu her alanda, omuz omuza olmak bizlere gurur verir. Selam ve sevgilerimle.