La Mancha ilinde yaşayan 50’li yaşlarında bir aristokrat olan Alonso Quijano, şövalye kitaplarına takıntılıdır. O kadar çok okur ki, sonunda çıldırır. Fakat sadece şövalyelerle ilgili konularda çıldırmıştır, diğer konularda ise son derece akıllı bir asilzadedir. Ana fikir ise sınıf ve değer arasındaki ayrımdır. Aristokratların genel görüşüne yani saygın ve asil oldukları yargısına saldırır. Don Kişot düşman krallarla, haksızlık yaptığına inandığı egemenlerle de savaşır. Don Kişot’u hep kendisine biçtiği rolle hatırlarım. Yeryüzündeki bütün hataları düzeltmeye ahdetmiş, ama ne hatadır, ne değildir bilmez sevimli bir kahraman.
Don Kişot, yani yel değirmenleriyle savaşa girişir gibi, boyundan büyük, saçma ve anlamsız işlere kalkışan kişiyi koyar. Böyle bir girişimin sonucu ise, kaçınılmaz olarak yenilgi, düş kırıklığı, hüsran olacaktır.
Halk arasında haksızlığa karşı mücadele etmeye kalkanlara “donkişotluk yapma” deyim gibi söylendiğine çok zaman şahit olmuşuzdur. Şimdilerde çok kullanıyorum. Kişinin kıymeti dilinin altında ve kaleminin ucunda gizlidir. Onu söz ve yazı açığa vurur. Yanlış bilgiyle doğru analiz yapmamak gerekiyor. Maalesef doğru ve yanlışı bildiğimiz halde yapmaya zorlanıyoruz. İnsanın doğru bildiğini ifade edemediği bir ülkedeyiz.
Siyasi olarak genel çerçevede baktığınızda yanlış kararlar almaya zorlayan tavanın talimatına karşı çıkmadan, el kaldıran vekillerimiz bulunmakta. Köpeklerin uyutulmasını istemediği halde grup kararına uyarak evet dediğini kendine bile itiraf edemiyor. Haksızlık veya adaletsizlik karşısında hatta doğru bilmediğiniz bir durum karşısında başınızı eğmeniz sizi yer ve bitirir. Hâlbuki baş eğdirmesi kolay olmayan, her zaman meydan okuyan, akan kirli suyun seline kendini kaptırmayan kişileri olsun isterdik. Tüm siyasi partilerin çıkılmaz hale getirdiği yol aynı. Mücadelenin yaratacağı bilinmezlikten korkuluyor. Haksız ve zorbalığa baş eğmemek güçlü, erdemli ve tarihe başarılı aktörlerden sayar. Günümüz dünyasında “Don Kişot” gibi adaletsizliklere ve haksızlıklara karşı bireysel mücadele eden, idealist insanların hikâyelerini ele almak rol model taşır. Bu insanlar, sistemin adaletsizliklerine karşı başlarını dik tutarak, umutsuzca ama cesurca savaş veriyorlar. Örneğin, çevre aktivistleri veya insan hakları savunucuları gibi..
İnce Memed, Çukurova köylülerinin ağalığa karşı mücadelesini anlatan ‘toplumsal gerçekçi’ bir romandır. Köy hayatının yaşadığı sefalet, köy ağalarının hâkimiyeti ve köylüler arasında çıkan isyanları anlatır. Başını dik tutanları anlatan romanları çok daha iyi anlıyorum.
Ve İnce Memed gibi edebiyat karakterleri, toplumsal eşitsizliklere karşı duruş sergileyen figürler… Bu karakterlerin, halk arasında “Donkişotluk” olarak adlandırılan cesur çıkışları ve bunun toplumsal algıdaki yerini analiz etmeliyiz.
Sistemin bireyleri nasıl kalıplaştırdığını ve biat etmeye zorladığını ele alan, bireyin kendini özgürce ifade etme çabasını ve bunun zorluklarının bedelini görüyoruz.
Donkişot değiliz de neyiz? Yel değirmenleriyle savaşır haldeyiz. Sisteme, haksızlığa, eşitsizliğe karşı çıktıkça hüsranın boyutu artıyor. Modern dünyada “Don Kişotluk” Sosyal medya veya dijital aktivizm gibi araçlarla bireysel mücadelelere yerini bıraktı.
Tehdit ve eziyetlere başını dik tutacak kahramanlarımız hep olacak.
Ümitliyim!