Bu gün Sermaye Piyasası Kurulu’nun kongresi var. Kongrede, siyasiler de konuşmalar yapıyor.
Nurettin Canikli, “sermaye maliyetlerinin düşürülmesi gerekir ki, yatırımcı yatırım yapabilsin” diyor.
Bu cümleyi halkın anlayacağı şekilde söylersek, faizler çok yüksek, yatırımcı kredi almakta zorlanıyor. Yatırım yapamıyor demektir.
Sömürülmüş, fakir bıraktırılmış ülkelerin hepsinde ortak sorun; sermaye yetersizliğidir.
Sermaye zengin ülkelerde var. Onlar da size kredi verirlerse, ucuza vermiyorlar. Verirlerse de, kendi ürününü almayı zorunlu kılıyor. Dolaylı olarak kredi alanı yönetiyorlar.
Dışarıdan sermaye tedarik etmek, makine ve teknoloji satın almak demektir. Bu makine ve teknolojileri(çoğu zamanda teknoloji yoktur), o kadar yüksek maliyetlerle alıyoruz ki, ödemesi yıllar sürüyor.
Yatırım bitip üretime başladığınızda, size sermaye(makine/teknoloji) veren ülke, size daha önce yüksek maliyetle sattığı paranın getirisiyle, yeni makine ve teknolojilere geçiyor. Siz hep geride kalıyorsunuz.
Kendi tasarruflarımız kadar yatırım yapalım dediğiniz de, yani planlı davranalım dediğinizde, sermaye birikimini sağlarken işbirlikçi konumunda olanlar, fakirliği mi paylaşacağız diyorlar.
Hâlbuki mevcut yaşadığımız ekonomik düzende, birikimini sağlayan belli bir azınlık başlangıcına göre daha da zenginleşiyor.
Kazançlar özelleştirilip, zararlar halka pay edildiği için halk fakirleşiyor, tasarruf gücü kalmıyor.
Aracı şirketler elde ettikleri kazançları önce lükse yatırıp, geri kalanını üretim yatırımı yaptığından, üretim yatırımları daralıyor.
Piyasa ekonomisinde, ortada bir plan da olmadığından, nereye yatırım yapacağınıza, kredi veren sermaye kuruluşları karar veriyor.
Demek ki, sizin makine ve teknolojinizin olması için sizin bir planınız olması gerekecek.
Eğer sizin bir planınız yoksa başkalarının yaptığı planlara uyum sağlarsınız. Aslında 1876 Tanzimat’tan bu yana, böyle plansız yaşıyoruz. Mustafa Kemal dönemi hariç, borç verenlerin dediğini yapıyoruz.
Hala yatırım yapacak sermayemiz yok. Üstelin Batı’ya, (gene) 650 milyar dolar borcumuz da caba…
Borç ekonomisi buhranlar ekonomisi demek oluyor. Her kriz döneminde Türk parasının değeri düşürülüyor. Yani emeğimizi ucuza satıyoruz. Tasarruf yapamıyoruz.
Sömürü sadece kapitalist düzenin belirlediği sömürü olsaydı, buna katlanmak bir dereceye kadar mümkün olacaktı.
Oysa kapitalist emperyalizm yeni bir aşamaya geçti. ABD, İngiltere, Almanya(AB), Japonya belli bir sermaye gücüne ulaştı. Dünya üretimine karşılık gelen parayı bu ülkeler basıyor. Ve dünya üretimine el koyuyorlar.
Bu durumu müşterek güçlerine dayanarak, 1980 yılından bu yana uygulaya geldiler.
Ancak sürdürülebilir olmayan bu durum, artık dünya savaşının kapısını araladı.
Yaşadığımız Örtülü Dünya Savaşı, bu dünya düzeninin, ABD tarafından sürdürülmesi için yürütülüyor.
Çin Rusya gibi ülkeler, bu finans düzeninin değişmesi için açık/ örtülü savaş veriyorlar.
Dün altının ons’u 1300 doları aştı. Dolar altın örtülü savaşında, galip gelen altın olursa, ABD’de beklenmedik enflasyon olacak. Bu engellemek için ABD bankalardaki sanal altının fiyatını, fiziki altının fiyatına karşı kullanarak bu günlere geldi.
Altının ons’u 2000 doları geçerse, sanıyorum orada deniz bitecek.
Bülent Esinoğlu
bulentesinoglu@gmail.com