Doktorlara yapılan ‘öldürme kasıtlı’ saldırıların ardı arkası kesilmiyor. Dün de gazetelerde Giresun Göğüs Hastalıkları Hastanesi’ nde görevli Dr. Ali Menekşe’ nin henüz bilinmeyen bir sebeple hastası tarafından silahla vurularak ağır şekilde yaralandığı ve vuran şahsın da daha sonra intihara teşebbüs ettiği’ haberi yer aldı.
münferit bir olay,Toplumuzda doktorlara karşı müthiş bir ‘nefret kasırgası’ esiyor. Bunu, bana hemen hergün gelen e-postalardaki ifadelerden açıkça görüyorum ve durumun vahametinin daha iyi anlaşılabilmesi için en masumlarından bir örnek vermek istiyorum:
‘’… Nöroşirurjideki, ortopedideki, beyin cerrahisindeki doktorlarımız bence her türlü darp ve diğer her şeyi hak ediyorlar. Sizin de bilmediğiniz bir konu değil bu.
Bir insanı sırf ameliyat edebilmek için yapmadıkları numara yok. Ne kadar ameliyat o kadar ‘cukka’. Ben böyle bir pazar görmedim.’’
Toplumsal yanılgı
Elbette bu tür ifadeler ‘kasıtlı’ olabilir veya ‘kişisel husumetlerden’ de kaynaklanabilir, ama bu saldırıları ‘münferit bir olay’ veya ‘dellenmiş bir hasta yakının tasvip edilmesi mümkün olmayan davranışı’ gibi değerlendirmek de başımız kuma gömmekten başka bir şey değil.
Biri eski RTÜK Başkanı, diğeri genel yayın yönetmeni olan iki önemli medya mensubunun aşağıdaki ifadelerini okuduğunuz zaman, hekimlere yönelik şiddetin arkasında nasıl bir toplumsal yanılgının yattığını daha iyi göreceğinizi inanıyorum:
Neşter bazen yanlış mı kesiyor ?
İki profesörün rahatsızlığına yanlış teşhis koyması üzerine gerçek vakalardan derlediği ‘Neşter Bazen Yanlış Keser’ adlı kitabı yayınlanan eski RTÜK Başkanı Nuri Kayış, star’ daki röportajında Esra Cengiz’ e önce ‘’Doktorların içinde yaşadığımız sağlık sisteminin sorumlusu değil kurbanlarından’’ olduklarını söylüyor ama sonra ‘’Türkiye’de tıbbi hata yapan doktorların yeterli ceza almadığına inanıyorum. Bizde hastasını öldürdüğü için hapse giren kaç doktor vardır acaba? Binlerce yıl önce Hammurabi kanunlarında hata yapan doktorun ellerinin kesilmesi öneriliyordu. Bu devirde böyle bir ceza mümkün değil elbette. Ama dikkatsizlik, beceriksizlik, özensizlik yüzünden hastasını öldüren ya da sakat bırakan bir doktor da bunun cezasını çekmeli’ diyerek tozu dumana katıyor.
Nuri Kayış’ın hastaların hekim hatalarından korunmaları için önerileri de doktorlara güvensizliği zirveye çıkartacak kışkırtıcılıkta: ‘’Kendilerine konulan teşhise hemen inanıp tedaviye başlamasınlar. İkinci, hatta üçüncü bir doktora da mutlaka görünsünler. Bir de her ameliyatın riskli olduğunu unutmamak gerekiyor.
Hayati tehlike söz konusu olmadığı sürece ameliyat kararı verilmemeli.’’
Doktorlara dilekçe
Zaman’ dan Ekrem Dumanlı da ‘Maksadım doktorları incitmek değil’… bu ülkede çok değerli ve fedakâr doktorlar olmasına rağmen bakış açısı ve davranış biçiminde temel bir hata olduğuna inanıyorum’’ dedikten sonra doktorları ‘haksızca ve top yekun’ suçluyor:
‘’Karşısına çıkan hastaya din, dil, ırk farkı gözetmeksizin hizmet veren doktorlar nerede? Fedakârlığıyla gönüller fetheden, şefkatiyle şifa dağıtan, insanlığıyla hayatı öğreten öncülere ihtiyaç duyuluyor bugün. Eğitimde yaşandı bu; sağlıkta neden yaşanmasın? Niçin hasbî bir kısım doktorlar insana odaklanmış doktorluğun öncülüğünü üstlenmiyor, niçin bazı hastaneler, insan merkezli tedavinin sembolü haline gelmiyor ve sektörde büyük bir devrim yapmayı başaramıyor? İnsan sevgisiyle dopdolu doktorlara dilekçemdir bu; lütfen bu mesleği şefkatinizle yeniden ihya edin…’’
‘’Türkiye’de hastalara hâlâ insan muamelesi yapılmıyor; onlara gereken şefkat gösterilmiyor…. Türkiye’de tıp alanında çalışanların merhamet, şefkat, hasbilik gibi parayla-turayla satın alınamayan, ancak bu mesleğin ruhu mesabesindeki kavramları bir daha düşünmeleri gerekiyor.’’
Özkök örnek olmalı
Toplumu yönlendirmesi gereken insanlar böyle düşünüyorlarsa ‘vay halimize’ diye karalar bağlarken, Ertuğrul Özkök imdada yetişiyor:
‘’… Orada kaldığım süre boyunca gözlerimi yaşartan bir heyecan, sabır ve gayretle çalışan genç doktorlar gördüm. İmkánları son derece sınırlı, çalıştıkları mekánlar felaketti. Gelen hastaların yakınları laf dinlemiyor, hepsi içeri hastanın yanına girmek istiyorlardı. Eşimin muayene edilmesini beklerken, o doktorları, hemşireleri izledim. Aldıkları maaşları düşündüm.
Sonra kendi kendime sordum. O maaşa kim bu ağır ve sorumluluk isteyen işe katlanabilir?
Biz şikáyet etmeyi seven bir milletiz. Ama bazen şikáyetlerimizde insanlara büyük haksızlıklar yapıyoruz… O akşam Haseki Hastanesi’nin acil servisinde ve kuduz tedavi merkezinde gördüklerim, kafamdaki bu klişeyi değiştirdi… Bu ülkenin devlet kurumlarında adını sanını bilmediğimiz isimsiz kahramanlar çalışıyor.
Yaptıkları iş gerçekten çok zor. İnsana on binlerle ölçülen maaşlar verilse, yapmakta tereddüt edeceği cinsten işler bunlar.’’
Gelelim neticeye
Sağlık Bakanımızı ve benim de kenarından köşesinden mensubu olduğum medyayı doktorlarımıza sahip çıkmaya davet ediyorum.