İnsanımızdır, tabiatımızdır, bilimimizdir, dinimizdir, inancımızdır, kültürel yapımızdır, topraktır, evlattır, ve tüm kimlik kavramlarımızın yapısını oluşturan medeniyetimizi, düşüncelerimizi tarihler boyu süregelen doğu – batı sentezimiz…
Biraz ordan biraz burdan harmanlayıp ortaya çıkan o muhteşem görüntüler, ilmik ilmik işlenen eserler…
İnsan aklının ve insan duygusunun bir araya gelmesiyle ön plana çıkan değerlerimiz…
Gelmiş geçmiş tüm uygarlıklar, inançlar, gelenekler, görenekler, hepsi bu toprağın insanı, bu toprağın sesi…
Doğumuz, batımız, kuzeyimiz, güneyimiz hapsi ayrı güzellikte, hepsi ayrı yaşanılası keyiflerde..
İnsanın kendisini önemsemesi, kendi nefes aldığı yaşadığı topraklarına değer vermesi dünyanın aynasında gördüğü görüntüde kendisini bulmasıyla ilgilidir!… Dünyaya sunulan her türlü güzellik, medeniyet, geçmişin o unutılmaz yaşam izleri, kalıntıları, kokusu size cazibe olarak geri döner. Bu yüzden ne durumda olduğunuz değil, evrene neler verdiğiniz ya da evrenden neler aldığınızla orantılı değil mi?
Ortak dilimiz, dinimiz, coğrafyamız tarihsel süreçlerimiz, sanat ve sanatçılarımız ve tüm bunların sonucu olarak ortak kültürümüz ve bu ortak kültürümüzün ürettiği ve üreteceği grup istenci…
Doğu – batı sentez mücadelesi, insanın kendisiyle mücedelesi gibidir…
Şahsım adına konuşacak olursam: tarihi eserleri incelerken özellikle restarasyon çalışmaları, doğu- batı bileşimi, motiflenmesi, bir gösteri izlerken mesela yurdumun yöre insanımın, halk oyunlarının ardından gelen tango gösterisi gibi son dönemlerde de sinema filmlerinde karşımıza çıkmaktadır… Özellikle ”Babil” en iyi örneklerdendi!…
”Çözüm ve Çözülme” başlıklı yazımda da belirtiğim gibi: Vatan, millet olarak insanlığa hizmet etme idealini güden, yaşadığı topraklarda yaşamsal farklılıkları fırsat olarak bilen, aitlik ve sahiplik duygusuna önem veren bağımsız, onurlu bir hayatı ortak ideal olarak benimseyip bunun için çaba harcayan insanlarımız…Anadolu kültürü etrafında birleşmiş, farklılıkların farkedildiği bir sosyal yapı ancak ulus olarak adlandırılabilir…
Anadolu insanımız, yurdumun o eşsiz topraklarının sahibi… Aslolan sahip olduğumuz varlığın keşfine çıkmak… Var olmayan verileri varmış gibi makyajlamak, allayıp, pullamak oldukça kolaydır ama hiçbir zaman gerçekçleri yansıtmaz… Şaşaası, ihtişamı kaybolur gider…
Sahip olduğumuz eşi benzeri olmayan bu cennet vatanımızın; tarihini, mimarisini, kültürünü, eserlerini, sanat ve sanatçısını coğrafyasını, insanını aynı güç ve beraberlikte birleştirdiğimizde karşımıza sapasağlam bir temel çıkmaktadır… Hiç bir çıkarımız olmadan sahiplenmeliyiz yani bana dokunmaya yılan bin yıl yaşasın mantığından sıyrılmalı çünkü bize dokunmayan yılan başkalarına zarar mı versin!…
Ne diyelim !!
Nurdan Hanın:Açıkçası böyle bir yazıyı doğu ve batı sentezini içeren temalı yazıyı ne zaman yazıcaksınız diye bekliyorduk.Sizin gibi ufku geniş geçmişine ve değerlerine sahip çıkan az kaldı ama siz bunu başarıyorsunuz yazılarınızın herbiri toplumun ortak noktası hep oratak değerleri işliyorsunuz biz okuyucularınız olarak sizi gönülden destekliyor ve merakla bir sonraki yazınızı bekliyoruz ayrıca yazdığınız site oldukça kaliteli.TEBRİKLER
Semiha ve Nail
Nurdan Hanım çok güzel bir yazı yine… Öncelikle kutluyorum. Mütevazi kişiliğinizi yine yansıtmışsınız gerçekten ortak değerleri yazıyorsunuz kaleminize sağlık. Sizin o hanımefendi kişiliğinizle bütünleşmiş ağırbaşlılığınızla hiç kimseyi incitmeden ortamları o kadar güzel idare ediyorsunuzki yazınızda belirtiğiniz gibi ”İnsanın kendini sevmesi, kendi nefes aldığı yaşadığı topraklarını sevmesi dünyanın aynasında gördüğü görüntüde kendisini bulmasıyla ilgilidir!… Dünyaya sunulan her türlü güzellik, medeniyet, geçmişin o unutılmaz yaşam izleri, kalıntıları, kokusu size cazibe olarak geri döner. Bu yüzden ne durumda olduğunuz değil, evrene neler verdiğiniz ya da evrenden neler aldığınızla orantılı değil mi?” Tebrikler Nurdan Hanım.
Ahmet YENİAY