“Dünya Kangölü…Vahşet…Terör…Hain…Zalim..” der, kınamalar yapar,ahlanır/vahlanır, yine kendi keyfimize bakarız. Bayramları rahat ve sefahat halinde kutlar, yağlı/börekli/çörekli/ballı sofralarımızda oturur, kuştüyü yataklarımızda rahat uyur, bir damla göz yaşı bile akıtamadan ömrümüzün sonuna gelir, toprağa gideriz.
Dünya hayatımızın mutlaka bir hesabı olacağı, Mȋzân Terazisinde günah ve sevapların tartılarak, Cennet ve Cehennem’e gideceğimizi hatırımıza bile getirmeyiz.
Yaşadığımız Dünyada, Asır içinde zulüm ve işkence görenlerin başında, nedense Müslümanlar geliyor.
Bu yazımda size; Uygur Türklerine reva görülen vahşiyane Çin zulmünün altında inleyen Doğu Türkistan’dan bahsetmek istiyorum.
Tarihini çoğumuz bilmez, haritaya bakmak bile istemeyiz.
Bur Cuma vaazında hocaefendi Doğu Türkistan dramını dile getirdiği için, ben de bu yazıyı yazayım dedim.
İnternet sitelerinde yer alan DOĞU TÜRKİSTAN’ın kısaca tarihi şöyle:
“Doğu Türkistan, makûs kaderinden asırlardır kurtulamamış, bir taraftan Rusya diğer taraftan Çin’in kıskacı arasında sıkışarak hayat mücadelesi vermeye çalışmaktadır.
Doğu Türkistan yüzölçümü itibariyle 1.828.418 kilometrekaredir. Doğu Türkistan; Tibet, İç Moğolistan ve Mançurya gibi Kızıl Çin müstemlekeleri dâhil, bütün Çin topraklarının beşte birini teşkil etmektedir. Fakat zengin petrol yataklarına sahip olması ve son dönemlerde Çin-Rusya arasındaki enerji yakınlaşmalarının kesiştiği bölge olması hasebiyle bölgenin önemi daha da artmıştır.
Doğu Türkistan, Türklerin eski yerleşme alanlarından biridir. Bölgeye ilk hâkim olan Türk Devleti, Hunlardır. M.Ö. 300 yıllarından itibaren Türk birliğini kurma çabalarına giren Hun Devleti, Doğu Türkistan’ı kendisine bağlamıştır. Doğu Türkistan coğrafyası bu tarihten sonra sırasıyla; Hun (M.Ö. 220-M.S. 386), Tabgaç (386–534) ve Göktürk (550–840) hâkimiyetinde kalmıştır. Uygur Türkleri 840 yılında bölgeye yerleşmiştir.
840 yılında Kırgızların Uygur başkentine girmesinden sonra Uygurlar kendilerini toparlayamamışlardır. Bir kısmı Kuzey Çin tarafına (Kansu bölgesine), bir kısmı da bugünkü Doğu Türkistan (Turfan ve Kaşgar) tarafına göç etmişlerdir. Bu bölgede kurulan Uygur Devleti Cengiz istilasına kadar varlığını devam ettirmiştir.
Doğu Türkistan’a göç eden Uygur Türklerinin başında Vu-hi Tegin’in kardeşi Ngo-nie Tegin bulunuyordu. Bunlar, 840’ta Kara-balasagun’da istilacılar tarafından öldürülen Uygur kağanının yeğeni Mengli’yi kağan seçerek 856’da Doğu Türkistan toprakları içinde 3. Uygur Devleti’ni kurmuşlardır. Uygur Devleti, Karahanlı Devleti ile X. yüzyılın sonlarına doğru birleşinceye kadar hüküm sürmüştür.
Yedisu tarafına göç eden Uygurlar, kendilerinden evvel buraya kadar gelerek yerleşik hayata geçen ve Tibetlilerle olan savaş sırasında Doğu Türkistan’ın güney taraflarına kadar gelen (Kaşgar, Yarkent, Hoten) Uygur Türkleriyle kaynaşmışlardır. Uygurlar, Karluk Türkleriyle birleşerek 880’de Karahanlı Devletini kurmuşlardır. Doğu Türkistan daha sonra Kara Hoca Uygur Hanlığı (846–1218) ve Türk-Moğol İmparatorlu hâkimiyeti altında kalmıştır (1218–1759).
1750’de Çin işgali başlamış ve 1862 tarihine kadar sürmüştür.
Bu süre içinde Doğu Türkistan’da 42 isyan hareketi olmuştur. 1863’te Mehmed Yakup Bey, Kaşgar merkez olmak üzere devlet kurmayı başarmıştır. Bu devlet Abdülaziz’den istedikleri yardımı almışlardır. Mehmed Yakup Bey, en büyük desteği ise II. Abdulhamid tarafından görmüştür.
Desteğe rağmen kurulan devlet uzun ömürlü olamamıştır. Yakup Bey’in 1877 yılında vefat etmesi üzerine Çin hemen Doğu Türkistan’a saldırmıştır. 18 Mayıs 1878’de Doğu Türkistan’ın tamamını işgal etmiştir. 18 Kasım 1884’te Çin imparatorunun emriyle 19. eyalet olarak Şin-cang (Xin Jian “Yeni Toprak”) adıyla doğrudan İmparatorluğa bağlanmıştır.
1931 yılında Kumul kentinde bağımsızlık mücadelesi neticesinde bölgedeki Çinlilere karşı zafer kazanılmış ve 12 Kasım 1933’te Kaşgar’da Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti kurulmuştur.Hoca Hacı Niyaz cumhurbaşkanı ilan edilmiştir.
Rus-Çin rekabetinden dolayı isyana destek veren Rusya daha sonra kendi egemenliğindeki Türklere (Batı Türkistan) kötü örnek olacağı korkusuyla isyan sonrasında Çin’e destek vererek kurulan devletin yıkılmasına yardımcı olmuştur.
Mücadele devam etmiş, 1944 yılında Gulca’da Çinlilere karşı yine galip gelinmiştir. Ayaklanmaya destekleyen Rusya, Gulca’da 1944 yılı Ekim ayında Şarkî Türkistan Cumhuriyeti’nin kurulmasına yardımcı olmuştur. Gulca, Tarbagatay ve İli şehirlerini içine alan bu cumhuriyet bölgedeki Çin kuvvetlerini yenmiştir. Ancak Rusya bu hızlı gelişmelerden korkup bu Cumhuriyetin yöneticilerini Çinliler ile anlaşmaya zorlamışlardır. 1946 yılında iki hükümet arasında 11 maddelik bir metin imzalanıp birleşik hükümet kurulmuştur. Böylece bu devlet de Rusya’nın olumsuz tutumu neticesinde ortadan kalkmıştır.
Bu arada Mao Çin’e hâkim olmayı başarmıştır. 1949 Eylül’ünde Doğu Türkistan’daki Çin birliklerinin komünist Çin hükümetine bağlılıklarını bildirmelerine üzerine Çin hiçbir askeri güç kullanmadan Doğu Türkistan’ı işgal etmiştir.”
27 Mayıs 2017 Cumartesi tarihli bir haber de aynen şöyle:
“1949 yılında Çin tarafından işgal edilen Doğu Türkistan’da 25 milyon Müslüman Uygur yaşıyor. Kaynaklar işgalden bu yana yaşanan baskı veya yoksulluğa dayalı sistematik Çin politikası nedeniyle 10 milyon Müslüman Uygur’un hayatını kaybettiğini söylüyor.
Çin Hükumetinin Müslüman kadınlara tesettürü yasaklamasının ardından şapka giymeye başlayan Doğu Türkistanlılara uygulanan yeni yaptırımlar arasında şapka yasağı da var.
Erkeklerin sakal bırakması ve gençlerin oruç tutmasının yasak olduğu Doğu Türkistan’da Hacca gitmek de Çin Yönetiminin yasaklar listesi arasında yer alıyor.
Çocuklarına Muhammed, Hamza gibi Müslüman isimleri veremeyen Uygurlar için Doğu Türkistan’daki kamu kuruluşlarına ve halkın görebileceği yerlere yeni tabelalar asıldı.
Söz konusu tabelada sakal, tesettür ve hilal gibi İslam simgelerinin yasak olduğu, yerine ‘modern’ kıyafetlerin teşvik edildiği görüldü. Skandal olarak nitelendirilen afiş, Cumhuriyet Döneminde Türk Halkına dayatılan unsurları hatırlattı.
Çin’in geçtiğimiz günlerde ‘suçluların teslimi anlaşması’ imzaladığı Türkiye’nin bayrağına getirdiği yasak da tabelada yer alan yenilikler arasında.”
Yorumu siz yapın, sözün bititği yere gelin…
Yazımı yine bir şiirimle bitireyim:
MÜSLÜMANLAR…
ARAKAN’da Müslümanlar,
Ağlar, döker gözyaşları.
Rahat mısın sen Müslüman?
Nasıl yersin bu aşları?
KANGÖLÜNDE BİR KESİK BAŞ,
BAŞIMIZA İNECEK TAŞ
FİLİPİN’de Müslümanlar,
Zalimlerin pençesinde.
Beşiklerde ağlayanlar,
Nato’nun güvencesinde.
NATO/CENTO, FİLAN BİRLİK,
DÜNYADA KALHDI MI DİRLİK?
ERİTRE’de Müslümanlar,
Ceset doludur meydanlar,
Ümmetler yapar bayramlar,
Mazlum için çağlayanlar.
DİKEN BATSA BİR MÜMİNE,
MÜSLÜMAN İÇİN YEMİNE.
FİLİSTİN’de Müslümanlar,
Mescid-i Aksa karalı.
Nerde bulursun maralı,
Bağrı yanık, hem yaralı.
SİYON DÖLÜ HEP PEŞİNDE,
AMERİKA VAR İÇİNDE.
SIRP elinde bir Müslüman,
Öldürür, sonra da doğrar.
Hayat için hali yaman,
Karanlığa Güneş doğar.
İBRET ALIN, SIRPLI DEMEK;
MAZLUMLARA VERMEZ EKMEK.
SURİYE’de Müslümanlar,
IRAK’ta feryat, yangınlar,
MISIR’da Ah!la/Aman!lar,
Birleşmiş Millet fermânlar.
ÇOCUKLAR KUCAKTA AĞLAR,
ŞAHİT OLSUN, ASIR/ÇAĞLAR.
TÜRKİSTAN’da Müslümanlar,
Göçmen yığıldı limanlar,
Sularda kayboldu insanlar,
Cihadı bekler imanlar,
ZULÜMDEN HİCRET ETTİLER,
ÇİN’İN ZULMÜYLE BİTTİLER.
SOMALİ’de Müslümanlar,
Açlık, hastalık, kaos var.
Tebessüm olmayan didar,
Sahipsiz kalmış bir diyar.
SİYAH TENDEN AKIYOR KAN.
GAFLETTEN UYAN DA, İNAN.
ANGOLA neresi bilmem,
İslam Dini yasaklanmış.
Tüm Dünyaya açıklanmış,
Yüzümde utancı silmem.
ZULÜMLER ARŞA DAYANDI,
HÜRRİYET KANA BOYANDI.
CİBUTİ’de katliamlar,
Kurtuluş bekler kıyamlar,
İnsan eti yer yamyamlar,
Zulüm/İşkence tamtamlar.
MÜSLÜMANIN KANI AKAR,
RAHATINDA ÜMMET BAKAR.
CEZAYİR’de Müslümanlar;
Petrol kaynayan bir belde,
Osmanlıdan kalma ülke,
Türkü/Ağıtları dilde.
FRANSA’NIN SÖMÜRGESİ,
ŞİMDİ KİMİN YÖRÜNGESİ?
TUNUS Osmanlıdan miras,
Huzur ve istikrar vardı,
Ecdat yaraları sardı,
Müslüman için diyardı.
ŞİMDİ KANAYAN BİR YARA,
VERENLERİN YÜZÜ KARA.
KIBRIS sözde Türkün oldu,
Hareketle bizi buldu
ENOSİS’ten de kurtuldu,
Temmuz Ay’ı unutuldu.
BUGÜN HÂLA BÜYÜK SANCI,
TARİH SİLEMEZ UTANCI.
MYANMAR’da bir kan gölü,
Müslümanı canlı yaktılar.
Kalmadı gönüller gülü,
Seyredip, güldü, baktılar.
OCAKLARDA KARA KİLİT,
EY MÜSLÜMAN BUNU İŞİT.
Ebu Cehiller ölmedi,
Zalim Haccac’lar ayakta.
Asır böyle zulüm görmedi,
Müslim uyuyor yatakta.
EBREHE FİLİN ÜSTÜNDE,
LÂT/HȖZZÂLAR ŞER BÜSTÜNDE.
Mevlâ’nın dediği olur,
Dünya mayasını bulur.
Müslümanlar da kurtulur,
Zalim zulmü unutulur.
MȊZÂN’A GİDER BU HAYAT,
FASA/FİSO OLUR BAYAT.
Kurban kestik, kurban olduk,
Kurban olan Müslümanlar.
Aradık mı, neyi bulduk?
Şehit oldu nice canlar.
AKAN MÜSLÜMAN KANI DIR,
ÖLEN ÜMMETİN CANIDIR.
Dünya KEMÂLİ’ye kalmaz,
Selamını düşman almaz,
Kapısını ağyâr çalmaz,
Zalim önünde alçalmaz.
TARİH YAZDI, OLDU TAMAM;
ÂHİRET’E HAZIR FERMÂN.