Bir dostum “insan” kelimesi ‘unutmak’ kökünden gelmektedir demişti. Ben de koskoca büyük kâinat olan, yaratılmışların en şereflisi insanın adı nasıl olur da ‘unutmak’ kökünden gelir diye gülüp geçmiştim…Konunun etimolojik kaygısını bir yana bırakarak itiraf ediyorum. Sanırım doğru söylüyormuş. Biz insanlar kadar kolay unutan hiçbir canlı yok.
Hele ki Türk Milleti kadar unutkan daha bir millet kesinlikle yoktur diye düşünüyorum…
Bu genetik yapımızdan mı kaynaklanıyor, eğitim sistemimizin beyin damarlarımızı laçkalaştırmasından mı kaynaklanıyor yoksa üzerimize uygulanan çok sayıdaki psikolojik harekâttan mı kaynaklanıyor bilemiyorum.
Ama acayip unutuyoruz…
Dostlarımızı düşman, düşmanlarımız dost ediniyoruz.
Hani meşhur bir söz vardır ya, “Düşmanlarını kendine yakın tut, dostlarını daha yakın” diye; biz ilk kısmını anlamışız herhalde, ikinci kısmını da unutmuşuz galiba(?)
* * *
Dünyadaki son imparatorluklardan birisi olan Çin’in 5 Temmuz 2009 günü Urumçi’de yaptığı soykırımın üzerinden tam bir yıl geçti.
2008 senesi Dış İşleri ve Kültür Bakanlıklarımızın gayretleriyle bütün dünyada “Kaşgarlı Mahmut Yılı” ilan edilmişti.
2009 yılında ise Kaşgarlı Mahmut’un yaşadığı, yani Türkçe’nin ilk sözlüğünün yapıldığı coğrafyada “Müslüman Türk olmak suçundan” resmi rakamlarla 500, gayri resmi rakamlarla 5000 kişi katledildi.
Hapishanelerde ise binlerce Uygur Türk’ü infazını bekliyor…
Hukukta buna ‘ölüm yolu’ deniyor. Cezasının ölüm olduğunu bilerek infazın geciktirilmesi, en önemli insanlık suçlarından birisi sayılıyor. İnsanları her gün ölümden beter eden, çıldırma noktasına getiren bir uygulama.
Ama Çin Devleti için bu sorun değil tabii.
Tarihe “Çin işkencesi” kavramını kazandıran bir millet için bunun çok da bir önemi yoktur herhalde…
Hapishanelerdekiler de sahipsiz Uygur Türkleri olduğuna göre yeni işkence metotları denemenin ne mahsuru olabilir ki???
Urumçi, Kaşgar, Hotan, Altay veya Ertürk’te hapishanelerdeki Türkleri kim düşünür ki?
1949’dan beri Çin işgalinde olan Doğu Türkistan’da defalarca buna benzer katliamlar yaşandı.
Ama ne hikmetse hep sessiz kalındı…
Ben konuyu bir kez daha hatırlatarak, eşref-ül mahlûk olan insanın adının unutma kökünden gelmediğine inanarak, 5 Temmuz 2009 olanları sizlere hatırlatmak istiyorum:
Uygur kızları zorla kamyonlara doldurularak çalışmaya götürüyoruz denilmiştir. Bu kızların sistematik olarak Çin’in iç bölgelerindeki fabrikalara götürülüp tecavüz edilmesinden sonra başlayan protestolara karşı, Çin polisinin silah kullanmasıyla olaylar büyümüştür.
Ardından protestoların yoğun olduğu Doğu Türkistan’ın Urumçi vilayetinde adeta kana susamış Çinli caniler protestocu Türkler’e silahla müdahale etmiştir. Olaylar kısa zamanda Kaşgar’a kadar sıçramıştır. Orada da gösteriler, kanlı olaylar, gece yarısı ev baskınları, yargısız infazlar ve suçsuz yere keyfi tutuklamalar gerçekleştirilmeye başlanmıştı.
Urumçi’de başlayan bu vahşet Kaşgar’dan sonra bütün Doğu Türkistan sathına yayılma eğilimi gösterdi. Çin işgal idaresi birçok Çin asker ve polislerine sivil kıyafetler giydirerek ve ellerine de tek tip üretilmiş sopalar tutuşturarak sokaklara salıverdiler. Çin idaresinin oluşturduğu bu “özel linç ekipleri” Doğu Türkistan Türkleri’ni yaşlı, kadın ve çocuk ayrımı yapmaksızın sokak aralarında kıstırmak suretiyle linç ederek vahşice katletmeye başladılar.
Çinli katil ve kundakçılar tarafından ateşe verilen Türk cami, ev ve işyerleri kül haline gelirken Urumçi sokakları Doğu Türkistan Türkleri’nin cesetleri ile doldu. Urumçi tam anlamı ile bir cehenneme döndü… Bazı görgü tanıklarının ifade ettiklerine göre, gece yarıları kamyonlara adeta balık istifi gibi doldurulan Doğu Türkistan Türkleri’nin cesetleri şehir dışında bir yere götürülerek kepçe ile açılan çukurlara toplu şekilde doldurulduktan sonra yakıldılar.
Bütün bunlar Doğu Türkistan sathında uygulana gelen tipik Çin barbarlıklarındandır…
Fakat bu Çin barbarlıklarından daha da tehlikeli olan ise, tarih boyunca bütün dünya milletlerince de biline gelen bu vahşete sözde medeni, modern ve hümanist oldukları ile övünen dünya devletlerinin Çin’e karşı ciddi her hangi bir tepki göstermemekte olmasıdır.
Birçok Batılı devletlerin ve dünyanın jandarmalığına soyunan bölgesel ve küresel güçlerin Çin ile ideolojik ayrılıkları da bulunmasına rağmen Çin’in Doğu Türkistan Türkleri’ne yönelik olarak uyguladığı şiddet, işkence, sürgün, tecavüz, asimilasyon, ırkçı soykırım ve daha akla gelebilecek her türlü melanetlerine göz yummalarının sebebi nedir?
Hiç şüphe yok ki:
1. Sebebi ekonomik çıkarlar,
2. Sebebi de Doğu Türkistanlılar’ın İslam inancına sahip olmalarıdır.
Peki, şimdi biz birey olarak ne yapabiliriz?
Çin ile yaklaşık yıllık 150 milyar dolar tutarında ticari ilişkimiz var.
Evdeki dikiş iğnesinden, arabamızın lastiğine, en basit el aletinden CD çalarımıza hatta çorabımıza kadar Çin malı kullanıyoruz. Yani…?
Çin’i boykot edeceğiz.
Ama bu boykotta size e-posta gruplarıyla Çin mallarının listesi gelmeyecek.
Kimse “Aaa bu da Çin malıymış” demeyecek.
Siz kendi aklınızı kullanacaksınız!
Alacağınız malın üzerinde “Çin malı” ya da “Made in PRC” etiketini gördünüz mü almayacaksınız.
Ayrıca her ülkenin sahip olduğu, eşi olmayan satış kodları, barkotların başına işleniyor. Barkodun en başındaki ilk iki ya da üç rakam, ürünün hangi ülkeden geldiğini size söylüyor.
İşte Çin’e ait barkot numaraları
690 – 691 – 692
Eğer ürünün orijinalinden emin değilseniz bu üç rakam size yol gösterecektir.
Evet, almayacaksınız hepsi bu…
Çin’e her yıl verdiğimiz şu 150 milyar doları bir senede 75 milyar dolara indirsek ne olur biliyor musunuz?
Doğu Türkistan’da Müslüman kardeşlerimize atılan kurşunlardaki payımız yarı yarıya azalır.
Çin askerlerinin katliam yapmak için kullandığı araçların yakıtındaki payınız azalır.
Çin devlet başkanı ülkemize gelip ticari ilişkileri artırmanın yollarını arar, pazarlık masasına oturur…
Sayın Batur’un dediği gibi; “Doğu Türkistan’daki Çin mezalimi ile ilgili olarak adeta “mangalda kül bırakmayan” türden nutuklar atmak, ne Müslüman olmakla, ne Türk olmakla, ne barış ve demokrasiden yana ve ne de insan olmakla bağdaşan bir davranıştır.
Çünkü bütün bu kavramlar ayrı ayrı mesuliyetleri içinde barındıran kavramlardır.”Bütün şehitleri rahmetle anıyor, hapishanelerdeki kardeşlerimize acil tahliye diliyoruz…