Teorik olarak her insanda olması gereken doğruluk ve dürüstlük özellikleri gerçek hayatta çok az insanda bulunmaktadır. Toplumsal hayatta, bireysel çıkarına hayır diyebilecek veya aleyhine de olsa doğruluktan sapmayacak çok az insan olması bu konudaki düşüncelerimizi teyit etmektedir.İnsanın doğruluk ve dürüstlükten ayrılmaması ile ilgili hem çok sayıda dini emir ve yasak olması hem de dürüstlük konusunun pozitif hukukta tüm hukuk sistemine egemen olması gereken bir ilke olarak düzenlenmesi manidardır. Hem dini emirler hem de pozitif hukuk sistemi daha başlangıçta insanın doğruluk ve dürüstlükten sapabileceğini öngörerek insanları doğru ve dürüst davranmaya davet etmektedir. İnsan doğasında doğruluk ve dürüstlük hususunda bir zaaf olmasaydı zaten bu kurallara gerek olmazdı.
Osmanlı İmparatorluğu’nda iktidar oyunları nedeniyle kardeşin kardeşi katletmesi insan doğasının ne kadar tehlikeli olduğunu, bireysel çıkar için neler yapılabileceğini açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Teorik olarak, bu husus devletin bekası ile izah edilmeye çalışılmaktadır. Ancak, işin özü sadece devletin bekası değil, en azından devletin ve kişinin bekasıdır. Böyle bir insan doğasında, doğruluk ve dürüstlük beklemek biraz fazla iyimserlik olur. Nitekim, teokratik yapıdaki Osmanlı İmparatorluğunda birçok doğruluk ve dürüstlük kuralına aykırı iktidar oyunları tarihsel kaynaklarda yer almaktadır.
Sezgilerinize fazla güvenmeyin, sizi yanıltabilir. İnsanların doğruluk ve dürüstlüğünü test etmeniz veya bu konuda sağlıklı karar verebilmeniz için mutlaka çıkar çatışması veya bir başka deyimle bireysel çıkar olması gerekir. Aksi takdirde, teorik olarak, söylem olarak herkes doğru ve dürüst olduğunu iddia etmektedir. Teorik ve söylem olarak kimsenin eşini veya sevgilisini aldatmaması gerekir. Ancak, gerçek hayatta aldatma olayları ile birçok insan karşılaşmaktadır.
İnsanların doğruluk ve dürüstlükleri bireysel doğaları kadar hayatta kaybedecekleri şeylerle yakında ilgili. İnsan, rahatı, konforu bozulacağı, kazanımlarını kaybedeceği(makam, mevkii, şöhret, para v.s) düşünceleri ile doğruluk ve dürüstlükten uzaklaşabilmektedir. İnsanın kaybedebileceği ne kadar az şeyi varsa doğru ve dürüst davranma olasılığı o kadar artmaktadır. Diğer taraftan, insanın kaybedebileceği ne kadar çok şeyi varsa doğru ve dürüst davranma olasılığı da o kadar azalmaktadır.
Doğruluk ve dürüstlüğü sübjektif düşünceler olumsuz etkilemektedir. 21 yüzyılda liberal demokrasi bağlamında herkes birey gibi hareket etmelidir. Örneğin, birçok ana veya baba kendi çocuğunun yeteneksizliğini, başarısızlığını veya olumsuz tutum ve davranışlarını kabullenememektedir. Kişisel savunma mekanizmaları ile hareket etmektedir. Zeki ama çalışmıyor, okul zor vs. bahaneler uydurmaktadır. Unutulmasın ki, zeki insan zaten çalışmasını da bilir. Kimsenin özel telkinine ihtiyacı yoktur. Dolayısıyla, doğru ve dürüst insan olmak objektif olmayı zorunlu kılmaktadır.
Doğru ve dürüst insan tipi gerçeklerin ortaya çıkmasından korkmaz. Toplumsal bir hastalık olduğunu düşündüğüm yalakalığa prim vermez. Herhangi bir konuda savunma mekanizmaları ile hareket etmez. Evrensel hukukta vazgeçilmez bir hak olan savunma hakkını herkese tanır. Çünkü doğruluk ve dürüstlüğün gereği bireysel hak ve özgürlükleri içine sindirebilmektir.
Güçlünün yaptığı haksızlıkları, hukuksuzlukları doğruluk ve dürüstlük perspektifinde pek az insan görebiliyor, eğilmeden bükülmeden gerçekleri söyleyebiliyor. İnsanların büyük çoğunluğu, ne yazık ki, doğruluk ve dürüstlükten uzak bir şekilde güçlüyü haklı görüyor. Doğruyu söyleyenin dokuz köyde kovulduğu bir toplumsal kültürde insanlardan daha fazlasını beklemek biraz fazla iyimserlik olur.
Özü, sözü bir olan, bireysel çıkar için eğilip bükülmeyen, kendisine özsaygısı olan, hiçbir koşulda doğruluk ve dürüstlük kuralından ayrılmayan güzide insanlara selam olsun…