Gün/aydın dostlarım…
Yasamak sevmektir diyorsan… Yaşama sevincini yitirme…
Kollarını aç… ________________ Benim adım SABAH… Sevgiye başlangıcım ben…
Yıllar önce yazdığım yazılara ve aldığım notlara göz gezdirdiğimde sıkça “ben bunu ne zaman yazmışım?” ya da “bunu yazarken ne düşünmüşüm?” gibi sorular sorduğum oluyor. Hatta daha da artan sıklıkta, unutmuş olduğumu farkettiğim bir bilgiyi görüyor, hafızamın tozlanmış raflarına kendi kendime üflüyorum.
Her geçen yıl daha da fazla oluyor bu. Geçmişteki ben, şimdiki bana bir şeyler anlatıyor, gösteriyor, öğretiyor.
Arkada kalan ben her yıl daha fazla şey öğreniyor ve her yeni yıl doğan bilgisiz, cahil ve zayıf bana öğretmeye çabalıyor. Kum saati gibi…
İşte yıllar öncesinden var olan sesin hükmüyle kalemizden ak sayfalara düşmüş harfler ve onların bir araya gelmesiyle oluşan cümleler ve anıların tozlu raflarından indirip tozunu silkeleyip sizler için sunduğum bir yazı… Yeniden hatırlatmak ama hiç unutmamamız gereken güne düşen, kıssadan hisse___ Evet her hikâye gibi; ‘ evvel zaman içinde, kalbur saman içinde’ diye başlayan ve___ “gökten üç elma düştü biri okuyanlara, biri yazana, biri de dünyada ki tüm iyi insanların başına…” diyerek biten…
DOĞDU, YAŞADI, ÖLDÜ.
“Bir zamanlar doğuda çok akıllı ve bilgili bir hükümdar varmış. Bu hükümdar, yeryüzünde yaşayan insanlara ilişkin her şeyi bilmek istiyormuş.
Vezirlerini yanına çağırmış ve:
– Bana dünyadaki tüm ulusların tarihini yazın, geçmişte ve şimdi nasıl yaşadıklarını, hangi savaşlara katıldıklarını ve çeşitli ülkelerde gelişmiş iş ve sanat kollarını anlatın!” diye buyurmuş. Ve onlara beş yıl süre tanımış.
Vezirler önünde saygıyla eğilmişler.
Sonra krallıktaki akıllı adamların en akıllılarını bir araya toplamışlar ve hükümdarlarının dileğini iletmişler. Beş yıl sonra vezirler sarayda tekrar toplanmışlar.
– Büyük hükümdarım, dileğiniz yerine getirildi! Dışarıya bakarsanız isteğinizin karşılandığını görürsünüz… demişler.
Hükümdar hayretle gözlerini açmış. Sarayın önünde sonu ufukta kaybolan bir deve kervanı duruyormuş. Her devenin sırtında iki dev heybe ve her heybenin içinde de, marokenle güzelce kaplanmış on büyük cilt varmış.
– Bu nedir? diye sormuş hükümdar.
– Bu dünya tarihidir, diye yanıtlamış vezirler.
– Buyruğunuz üstüne bilge kişiler beş yıl durmadan çalıştılar!
– Benimle alay mı ediyorsunuz? diye kükremiş kral.
– Ömrüm bunların onda birini bile okumaya yetmez! Söyleyin kısa bir tarih yazsınlar. Ama tüm önemli olayları içersin. Ve onlara bir yıl daha süre vermiş.
Bir yıl geçmiş ve yine kervan sarayın önünde durmuş. Bu kez yalnızca on deve boyundaymış ve her devenin sırtında iki heybe, bunların içinde de on cilt kitap varmış.
Kral çok öfkelenmiş.
– Bugüne kadar tüm ulusların yaşadığı yalnızca en önemli olayları yazmalarını söyleyin onlara. Ne kadar süre isterler?
Akıllı adamların en akıllısı öne çıkmış ve:
– Yarın efendim. İsteğinize yarın kavuşacaksınız, demiş.
– Yarın? diye yinelemiş hükümdar şaşkınlıkla.
– Çok iyi. Ama beni aldatıyorsanız başınızı yitireceksiniz!
Sonunda mavi gökyüzünde güneş yükselmiş, uyku çiçekleri tüm büyüleyicilikleriyle açmışlar ve hükümdar bilge kişiyi yanına çağırtmış.
Yaşlı bilge elinde ufacık bir tahta kutuyla içeri girmiş.
– Ey ulu hükümdarım, tüm insanlık tarihinde yaşanmış en önemli olayları burada bulacaksınız, demiş kısık bir sesle.
Kral kutuyu açmış. Kadife bir yastık üstünde küçük bir parça parşömen duruyormuş. Ve orada tek bir cümle yazılıymış:
“Doğdular, yaşadılar ve öldüler”
İşte böyle:
Hikâye bu ya dostlarım, kıssadan hissenin içinden herkes kendine bir şeyler çıkarır mutlaka.
Tarih tekerrürden ibaret derler…
Tarihimizi unutmayalım, ona sahip çıkalım. Nerden geldiğini bilmeyen nereye varacağını bilemez.
Tarih herkesin sevdiği bir bilim dalı değildir. Kimine göre sıkıcıdır… Kimine ekmek kapısı, kimine makam, kimine derstir.
Tarihten ne almak isterseniz, “tarih” odur insana. Ne anladığın ile, ne olmasını istediğin arasında gerçekle karşılaşmaktan korktuğun bir rehberdir. Kimine ibret, kimine cesaret, kimine küstahlık, kimine ihanet, kimine sadakati öğretir.
Velhasıl tehlikelidir aslında. Çapkın bir sevgili gibidir. Ders alırsan ne ala, almazsan seni fena gömer.
İnsan hayatı bir varmışla bir yok muşun arasına sıkıştırılmış bir hikâye gibidir.
Doğdu, Yaşadı, Öldü. Sayın bakın; on beş harf, yedi hece, üç kelime. Bu kadar kısa, bir solukta söylenen…
Başlarken bitmeyecek gibi ama başlayınca biten bir şiir gibi.
O zaman öyle bir yaşayın ki İstiklal Marşı gibi hiç bitmesin yaşamınız dillerde, ardınızdan hep söylensin…
Ve unutmayın ki: Sizde; doğdunuz, yaşadınız ve öleceksiniz.
İnsan hayatının tarihi bu kadar kısadır…
Savaşlardan beslenenler, insanları çıkarları uğruna katledenler, mülteci yapanlar, hak yiyenler, çalanlar, çırpanlar, ezenler, zulmedenler ve hiç ölmeyecekmiş gibi yaşayanlar, hiç doğmamış gibi büyüklenenler, yaşadığını sanırken insan olmaktan çıkanlar. Komşusu açken genire genire tok yatanlar. Bu vatanı sana vatan yapan Atalarının zaferlerini, adını yok sayanlar… Çıkarları uğruna doğayı katledenler. Ey insanlıktan nasibini almamış olanlar sizleredir haykırışım… Unutma, unuttuysan hatırlatayım…
Güzel ve iyi insan olmak büyük bir erdemdir. İnsan olmak diğer yaratılmışlardan farklı duygular ve düşünebilme yeteneği ile ilgilidir.
Ama biliyorum ki; “İnsanları tanımak; denizleri bardak bardak boşaltmaktan daha zordur.”
İnsan her yerde aynı insandır; bir insanın yaratılışında asalet yoksa kâinatın tacını giyse yine de çıplak kalır… İnsanlık bir nimettir herkese nasip olmaz maalesef…
O nedenle unutmayasınız: Gün/aydınlıkla başlar, karanlıkla son bulur. Bu dünya Sultan Süleyman’a dahi kalmadı… Egemenliği son kerteye ulaşmış olanlar dahi ölüme yenilirler…
Eğer doğup, yaşadığımızı ve bir gün sonunda bu yaşamın biteceğini biliyorsanız, düşünüyorsanız an be an, her sabah uyandığınızda kendinizi doğan gün gibi hissedin…
Eğer hissetmediyseniz ilk gün doğumunda günle beraber uyanın ve güneşle yıkayın yüzünüzü, başlangıcı dinleyin ve bir müzik katın inceden inceye güne… Sizde katılın milyonların içine ve günün kendisi olun… Günde sizinle kendisi olsun…
Geleceği güzelleştiren bugünün sevinçleri, düşleri, mutlulukları, özlemleridir diyerek gününüz aydın, sağlıklı, mutlu sevdiklerinizle birlikte geçsin…
Dostluk, arkadaşlık her adreste yanınızda olsun.
Kim; Barış adına, Sevgi adına, İnsanlık adına yoklama alırsa, evet ben; ‘Buradayım…’______Her bir yüreğe uzun sağlıklı ve mutlu bir gün daha dilerim, içi sevgi dolu hayat ağacınıza asılan.
Sevin sevilin, hayat sevince güzel ve diyelim her bir cümleye; bu ülkenin sahipleri yalnızca bu ülkeyi karşılıksız seve bilenlerdir…
Sevgiyle, sevdiklerinizle tüm kirlenmişliklerden uzak, mutlu gülen bir yüzle, sevin, sevilin, hayat sevince güzel ve diyelim her bir cümleye; atalarımızdan emanet aldığımız bu Vatanın sahipleri yalnızca bu Vatanı karşılıksız seve bilenlerdir…
Mutlu ve umutlu, acısız, gözyaşsız günler dilerim. Gönül soframdan gönül sofranıza muhabbet olsun…
Hoş kalın, hoşça kalın, sevgiyle hep dostça kalın, bir yerlerde bir gün görüşmek ümidiyle…
#öskurşun#