O kendi yasalarıyla yürütür hükmünü. Hükmünü yürütürken de ne sultan tanır ne şah!.
Dostu yasalarına uyandır, Düşmanı yasalarına karşı durandır.
“Çatlasan da patlasan da” üfürüğüne güler geçer, ama neresiyle!…
Hırçındır, uysaldır… Öfkelidir, sabırlıdır… Cömerttir, cimridir… Zıt ikilemlerin hangisinin uygulanacağına, yasalarına gösterilecek sadakat doğrultusunda karar verir.
Bilim, doğa yasalarının keşfidir. Teknoloji, doğa yasalarının uygulama alanıdır. Yaşam, doğa yasalarına uymun çizdiği yoldur.
Bilimsellik doğa yasalarını göz önünde tutmaktır.
Bilimsel çalışma, bilineni yeni durumlara uyarlayıp, bilinmeyene ulaşmaktır.
Hangi aklı başında insan bilinmeyene ulaşmada merakı ve kuşkulu bakışı inkar edebilir?
Kuşkucu bir bakışla olaylara bakamayan bir çalışma veya uygulama bilimsellikten uzaktır. Hele ki, geriye dönüşü olmayan çalışmaların ilk adımı “Acaba?”dan başlamalıdır. Mantıklı bir cevap aramak yerine, inat ve ihtirasla “Çatlasanız da patlasanız da!” mantığı dayatmadır, bilimsellikten ıraktır, bağnazlıktır.
Doğa, kendi yasalarına karşı dayatma ve bağnazlıkları hiç affetmez. Bekler ve günü geldiğinde intikamını alır.
Daha da kötüsü, intikam günü gelip çattığında, suç, dayatmalarda aranmaz da “Allah öyle istedi” bağnazlığıyla din dalkavukluğu üzerinden kapatılmaya çalışılırsa ona sıfatı varın siz yakıştırın.
“Çatlasanız da patlasanız da!” fermanına dayalı bağnazlık, doğa yasalarına işlemez.
Doğa yerçekimi yasasını koymuşsa, düşme eylemi mutlaka gerçekleşecektir.
Doğa, Karadeniz ve Ege arasına kendi yasalarına göre boğazlar açmışsa, doğal düzenleme yasalarını da buna göre uyarlamıştır.
Nasıl ki düşme eyleminin önüne fermanlarla (dayatmalarla) geçilemezse, boğazlara dair varolan doğal dengeyi de fermanlar değiştiremez.
“Bilimsel düşünme-bilimsel çalışma” dediğimiz işlem; dayatmalarla “eser” ortaya koymak değil, var olan yasaların bağlantıları üzerinden yeni oluşum ve dönüşümlerin fayda-zarar-risk analizinin yapılmasıdır.
*
Doğanın kendi yasalarına aykırı bir eylem içinde olması beklenemeyeceğinden, “yapılacak her değişiklik doğanın iznine tabidir” dersek büyük laf etmiş olmayız.
Doğa, Karadeniz ve Ege’yi iki boğazla birleştirirken, kendi koşullarına göre, bitki örtüsü, iklim, akıntı, canlı hayat, toprak su dengesi, ve benzerlerini kurmuş, kimyasal, fiziksel, biyolojik sistemini de oturtmuştur. Bu denge öyle üç beş yıl da değil yüzbinlerce hatta milyonlarca yılda oluşmuştur.
Doğanın, bu ani değişime tepkisiz kalması düşünülemez. Toplum, nasıl ki; kendi koyduğu yasaların çiğnenmesine göz yummaz ve bedelini ödetirse, doğa da kendi yasalarının çiğnenmesine kayıtsız kalamaz bedelini ağır ödetir.
“Çatlasan da patlasan da” dayatmasını vatandaşa karşı kullananlar, ayni dayatmayı doğaya karşı da gösterebileceklerini zannediyorlarsa büyük yanılgı içindedirler.
Gözdağı verilerek vatandaştan alınan “Evet” onayının, doğada da karşılık bulacağını zannetmek büyük gaflettir, sapkınlıktır.
Dileriz; bilimin her konudaki uygulamaları için “Acaba?” sorusuyla bulacağı olumlu ya da olumsuz cevap, siyasetin “Çatlasanız da patlasanız da!- isteseniz de istemeseniz de” dayatmasına kurban edilmez.
Dileriz; doğanın, fiziksel, kimyasal, biyolojik her alanda fitil fitil burnumuzdan getireceği o intikam günlerini sabırla/sabırsızlıkla/tevekkülle(!) beklemek durumunda kalmayız.
Dileriz; Aklı selim hakim olur da, dayatmalar tümüyle kör inada hepten esir olmaz da, Kanal İstanbul’a “Katliam” yorumu yapanlar haklı çıkmaz!
*
Kanal İstanbul’u hayata geçirmeyi bir inat uğruna sürdürenlere karşı, imza toplayan milyonların pek çok mantıklı-geçerli-bilimsel gerekçeleri var.
Eylemin bu gerekçeler üzerinden tartışılması gerekirken “Ben yaptım oldu!” mantığı konuyu “Erdem” tartışmasını açmaya kadar götürmektedir. Fayda-zarar-risk tartışması toplumun geleceğine dair kararları ilgilendiriyorsa, “İsteseniz de istemeseniz de” boyutu o erdemin, o ahlakın, o mantığın, o vicdanın neresindedir?
Ne yazık ki “Çatlasanız da patlasanız da!” diyen zihniyetten samimi cevap geleceği umudu toplumda sıfırlamış durumda.
*
Konunun, mali, ticari, jeolojik, uluslar arası ilişkiler, hukuk, toplum, çevre, iklim, nüfus, şehircilik, tarih, savaş, barış… açısından pek çok boyutu vardır elbette, tartışmaya açılması gereken!…
Ben, bu ülkenin bir vatandaşı olarak işin sadece “Kanal İstanbul ve Doğa Yasaları” boyutu üzerinde söz hakkımı kullanmak istedim.
Son sözüm şudur ki; ülkemiz bunca badirelerin içine düşürülmüşken, mantık, izan ve vicdan elele verir de, bir de Kanal İstanbul belasının yaratacağı kaoslara sürüklenmekten kurtarılır ülke.
Her şeye rağmen yeni yılınız UMUTLU ve kutlu olsun.