Doğa kendi kanunlarını koymuştur, ve hiçbir kişiye, hiçbir sisteme hiçbir koşulda, kendi kurallarını uygulamakta en küçük bir ayrıcalık tanımamıştır. Doğa kanunları değiştrilemez. Yeni şartlara göre doğa o şartların sonuçlarını uygular. Kendi şartlarınızın sonucu sandığımız, oluşum aslında doğanın kendi kanunlarına göre oluşturduğu sonuçtur. Sizin yaptığınız sadece, belirlediğiniz şartlara göre, varolan doğa kanununun ortaya çıkmasını sağlamak olmuştur, keşifdir. Bu yüzden, ayni şartlarda, ayni olaylar hep ayni sonuçları doğurur. Farklı sonuç farklı koşulların ürünüdür.
Demek istediğimiz şudur ki, bilimsel çalışmalarda, önce sonucun doğurabileceği olumlu olumsuz etkiler hesaba.
katılarak, şartlar buna göre oluşturulmalıdır.. Yoksa, sonuçları hesaba katmadan yapılacak değişikliklerin önce kendi sistemine, sonra topluma ve insanlığa verebileceği zararları göze almak demektir ki bu, bilimsellik dışı bir eylemdir, bilimsellik dışı bir eylem de insanlık ögelerinden uzaktır. İşte küresel ısınma, buzulların erimesi, atmosfere salınan ve atmosferi delik deşit eden zararlı gazlar.. Bilim insanlığın emrinde ve hizmetinde olmalıdır. bir siyasetçinin öncelikle kendi toplumunun hizmetinde olması gerektiği gibi…
İşte sözü getirmeye çalıştığımız o doğa kanunu:
Bir sistem kendisini yok edici unsurları içinde taşır. Şimdi bunu biraz açalım.
Hidrojen ve oksijen; biri yakıcı, diğeri yanıcıdır, tepkime sonucu su oluşur. Oluşan su yanmadığı gibi, söndürücüdür.
Petrol ve türevleri yanıcıdır, yanma ürünü, karbondioksittir, söndürücüdür. Kendilerini yok eden unsurlar sistemin bünyesinde…
Sıkıştırılan bir gaz, sıkıştıran unsuru yok etmek için ya hacimce büyüme çabası gösterip karşı koyacak ve sonuçta patlayacak,veya hacimce küçülerek sıvılaşıp pasifize olacaktır. Tıpkı toplumsal patlama veya pasifize olmak gibi!…
İnsan bünyesinde, bünye için en tehlikeli mikrop ve bakteriler yaşama ortamı bulur. Ancak bünye,ayni anda onlarla savaşır. Her iki tarafın amacı karşı tarafı altetmektir. Doğanın kanunu budur. Alteden kazanacaktır. Tıp bünyeden yana tavır aldığı için hain değildir.
Doğal denge sistem içindeki rekabetle kurulur.. Kurulan bu denge dinamikitir. Dengede dönüşüm, her iki yönde ve eşittir. Ortaya konun şartlar, kimin lehine ise, sistemin dengesi o yöne kayar.
Başta söylediğimiz de işte budur. Şartları ortaya koyarken, amacı da ortaya koymak gerekir… Kimin için, kimin lehine!…
Doğa kanunları sadece, dağ, taş, orman, maden, madde… hava, iklim,…. Element, bileşik…. Katı, sıvı, gaz… için mi geçerlidir? Elbette hayır!… Toplum doğanın doğal bir parçası değil mi? Öyleyse toplumun her kesimi ve her durumu için de aynen geçerlidir doğa kanunları…
Örnek mi istiyorsunuz… alın işte: * Bir ülke kendi hainini de kendi bünyesinde taşır* Hiçbir zaman, bir ülkenin hain sayısını sıfırlayamazsınız.
(Hatırlarsınız, büyük usta, büyük şair, Attila İlhan da ülkemiz için bir hain kontenjanından söz etmiş sayısal oran bile belirlemişti.)
Madem ki bir ülkede hain var olmaya devam edecek, ülke şartlarının yani kanun ve kurallarının, hain sayısını artırıcı yönde denge değişikliğine neden olmayacak şekilde oluşturulması gerekmez mi? Tersi tavizdir. Dengede taviz yoktur!… Yoksa,denge taviz verilen lehine gelişir. Sistemin dengesinin taviz verilen lehine kayması veya kaydırılması, mevcut kanun ve nizamlarla yapılamaz. Şartlarda değişiklik gerektirir. Bu değişikliklerin de toplumu nerelere götüreceği siyasi bir öngürü gerektirir. Önceden hesaplanmayan, yok edici unsurun galibiyeti, bünyeyi ortadan kaldırmaya, yaralamaya, sakatlamaya, bölmeye kadar da götürebilir!…
İşte göz önünde tutulması gereken tehlike budur. Bu tehlikeli durumun sorumlusu elbette tavizi veren, ve şartları o yönde değiştiren olacaktır. Ancak sorumlusu belli olsa bile, çöken sistemin altında kalacak olan sadece tavizci olmayacak, ceremeyi tüm toplum çekecektir.
Sonuç, açık net ve kesindir: Tehlikeli gidişin durdurulması, bu koşulları hazırlayan kişilerin engellenmesi ile mümkündür.