Son dönemde kaleme aldığım yazıların genel bir bölümü Diyanet İşleri Başkanlığının özellikle son bir iki ay içinde gerçekleştirdiği muhtelif unvanlar için mülakat yeterlilik sınavı özelindeki eleştiri ile genel olarak Diyanet İşleri Başkanlığı yönetiminin kurumsal işleyişinde yaşanan sıkıntılar üzerine yazılan yazılardan oluşmuş. Haklı olarak bu durum okuyucuda bir bıkkınlık hali oluşturabildiği gibi bizlerin de kendisini tekrarlamasına yol açmaktadır. Bir kaç gündür Diyanet ile ilgili eleştiri yazılarına son vermem gerektiği kararını vermiştim. Yalnız gerek mailime gelen destek yazıları gerekse çeşitli internet ve yazılı basın kuruluşlarında söz konusu mevzu ile ilgili isyan dalgası, yoğun baskı ve protesto eylemlerine rastlayınca, konuya doğrudan taraf olmamama rağmen ne kadar haklı olduğumu anladım. Buna rağmen bu konunun ele alındığı bir yazı yazmayı düşünmedim.
Yalnız dün okuyucu yorumları bölümünde yazılan bir okur yorumunu görünce, konuyu tekrar ele almadan edemedim. Çünkü kurum içinde iyi bir unvanla çalışan olduğunu tahmin ettiğim okur, ancak komisyon üyeleri ya da Başkanlık merkezinde üst düzey bir konumda bulunabileceklerin bilebileceği bilgiler veriyordu. İlk olarak ‘Türkiye’de kurumlar bazında torpilin ve torpil lafzının en fazla geçtiği kurumun Diyanet olduğu’ tezime içerlenerek bunun yanlış bir genelleme olduğunu ifade etmiş. Kendisi adını ve iletişim adreslerini vermediği için ulaşma imkanım olmadı ama şayet birebir konuşma fırsatı mümkün olsaydı arar görüşür, burada yazılanları tekrarlamazdım.
Yapısı itibariyle Diyanet İşleri Başkanlığı İslam dininin inanç, ibadet ve ahlak ile ilgili işlerini yürütmek ve ibadet yerlerini yönetmek görevi ile mükellef olması bakımından ayrı bir yerde durduğu, inkar edilemez bir vakadır. İslami emir ve duyarlılığın eşliğinde hareket etmesi umulan kurumsal işleyişte, sergilenen yanlış ve menfi hadiseler, kurumu ve temsil ettiği değerleri daha çok gündeme getirmektedir. Kurum ve kendi şahıslarında kurumun temsil edildiği personelin hal ve hareketleri bire bir İslami açıdan ele alınma ihtiyacını akıllara getiriyor. Bu bağlamda hak, adalet, Allah korkusu, kul hakkı, haram yeme ve isyana düşme bir çok yürek sarsan kavram işe dahil olmuş olur. Bu bağlamda yerine getirdiği her hareket öncesi on kere düşünmesi gerekiyorsa, Diyanet’in bunun katsayısını yüze kadar çıkarması gerekiyor. Bu tespite karşın Diyanet yönetimi, kurumlar bazında alalede ve özensiz icraatın en çok göze çarptığı kurum olarak öne çıkmaktadır. Sevgili okurumuz, torpil iddialarınn daha çok Diyanet ile ilişkilendirilmesi hususuna kızmasının haklı bir gerekçesi yok. Çünkü diğer kurumlarda bu olayı rahatlıkla yürütmeye imkan veren ‘mülakat’ sistemi yaygın ve işleyişe hakim unsur değil…
‘Zora geldiğinizde Diyanet İşleri Başkanlığını günah keçisi yapma’ savının geçerlilik ve doğruluk değerini ya da söz sahibini liyakatini gerçekten merak ediyorum. Keşke doğru olsa, keşke biz yanılsak! Yani binlerce insan aynı duygu ve düşünce içerisinde hareket ediyor, tek tük bir kaç ses sağduyu çağrısı yapıyorsa, geri planda bir şeyler dönüyor demektir. Sayın okurun verdiği istatistiki bilgileri nereden aldığını merak ettim. Diyanet bildiğim kadarıyla böyle bir duyuru yayınlamadı. Peki nerden duymuş olabilir yorum yazan okur? Bu okur yazılara konu olan kirli tezgahın bir parçası olabilir mi, diye insan şüphelenmeden edemiyor. Sınava 92 bin kişinin girdiği iddiası gerçeklere aykırıdır. Olsa olsa bu sayı 30 ya da bilemediniz 40 bindir. En uzak ihtimal olarak ifade ettiğim bu sayının içerisinde mülakat sınavında yeterlilik verilen sayının 6 bini geçmediği anlaşılıyor.
Bundan bir iki yıl önce yine İl Müftü Yardımcılığı kadrosunun bayanlara tahsisi ile ilgili kadrolara atama için yapılan sınavda, alınacak 15 kişi için başvuran 350 dolayında bayan aday arasında sadece 6 tanesinin ‘yeterli’ görülmesi ve diğer 9 kadronun boş bırakılması, Diyanet’te bu konuda bir şeylerin fena halde ters gittiğini ortaya koyuyor. Çünkü adaylar arasında 50’ye yakın sayıda Diyanet İşleri Başkanlığının açtığı üst düzey kurum içi eğitim merkezi unvanlı ihtisas kursu mezunuydu. Kendi mezunun dahi yetersiz görüyorsa, daha ne ifade edilebilir bilemiyorum. Yani öz itibariyle nerden ele alsanız elinizde kalıyor, adeta dökülüyor.
Sayın okur, yeterlilik yazılı sınavından hafızların bilgisizlikleri yüzünden geçerli puan alamadığını iddia ediyor. Bunun ne derece doğru olduğu tartışılır. Şu bir gerçek ki; yazılı sınavdan elenen sayısı çok nadirdi ve bu konuda en ufak bir itiraz dile getirilmedi. Kişinin objektif, adil, şeffaf, eşit, değerlendirme kriterleri belirlenmiş ve kendi iradesiyle kaybettiği bir sınav için karşı koyacağı tek kişi kendisidir. Buna karşın mülakat sınavına tepki ulusal basın kuruluşlarının manşetlerine yansıyor, internet ortamında ve müftülüklerde sürekli eleştiriliyorsa sorun ciddi boyuttadır demektir. Özellikle sayın okura bu konuda ele aldığımız bütün yazıları dikkatli bir şekilde yeniden okumasını tavsiye etmekten başka çıkar yol kalmıyor.
Mülakat sınavını kaybedenlerin mahreç, kıraat ve tecvid itibariyle yetersiz olduğu düşüncesinin haklılığı ancak sesli ve görüntülü bant kayıtlarından, bağımsız ilim ehli kurullarca ispatlanabilir. Mülakat sınavlarını sesli ve görüntülü kaydetmek için Diyanet İşleri Başkanlığı yaygın personel ve alet imkanına rağmen neden bir girişimde bulunmadı? Keyfi, çıkara dayalı, kanun dışı ve adamına göre muamele yapılma kaygısı ağır basmasaydı bu sınavların gizli tutulması için bu kadar çaba gösterilir miydi? Herkesin rahatlıkla ulaşabileceği iletişim ortamlarında bu tür şaibe ve töhmet iddialarının yaygın dile getirildiği sınavları yayınlamak daha doğru olmaz mıydı? Sonuçta bir bu bir unvan yeterlilik sınavı, devletin diplomatik ya da istihbari bir merciine atama yapılmıyor ki! Bir insanın geleceğinin ya da kaderinin iki üç insanın dudakları arasında bir sözcüğe bağlı kılınması kadar feci bir durum yeryüzünde görülmüş, karşılaşılmış bir olay mıdır? Danıştay’ın son Sayıştay Denetçilik mülakat sınavını iptal etmesi ile daha önce aynı minvalde alınan kararlara rağmen, mülakat sınavının kapalı kapılar ardında yapılıyor oluşunun ısrarının nedeni nedir?
Sayın okurun alınacak 4 bin kişi için onbinlerin yeterlilik belgesi almasının makul olmadığını dile getirmesi, ‘merdi kıpti şecaatin arz ederken sirkatin söylermiş’ özdeyişinde görüldüğü üzere asıl maksadını dile getiriyor. Adı üzerinde, bu bir yarışma sınavı değil, yeterlilik sınavı. Daha önce adayların yeterlilikleri zayıftı deniliyordu, şimdi de zaten kadro az, doğal olarak eleme yapılmalı deniyor. Bu yeterlilik belgesi sadece kadrolu ve sözleşmeli atamalarda mı geçerlidir? Yapılacak görevlendirme ya da fahri görevlerde istendiği gibi yurt dışında dini mekan ve kuruluşlarda mesleği sürdürmede esaslı bir belge niteliği taşıyor. Çocuklarını özel olarak yetiştirecek bir ailenin görevlendireceği bir adaydı arayacağı nitelik koşullarını belgeleyecek bir nüsha olması itibariyle de geçerlidir.
Yeterlilik belgesi alanların bu kez de niye kadro açılmıyor diye seslerini yükseltecekleri, dolayısıyla mevcut işlemin doğru ve doğal olduğunu iddia etmenin iyi niyetle bağdaşır hiçbir yanı yoktur. Bu okur yorumunu yazan her kimse ya üzerinde durduğumuz Ergenekoncu derin çıkarcı zihniyetin Diyanet kolu temsilcisi ya da o da bir mağdur ve benim vasıtamla sesinin daha yaygın ve gür çıkmasını arzu ediyor. Her hal u karda bu ahlaki bir davranış değildir. İşte Diyanet’te yeterlilik sınavlarını suiistimal etmek suretiyle binlerce insanın kaderiyle oynayan, umutlarını hiçe sayan, bir kalemde hayallerini yıkan Mü’min görüntüsü altındaki gayr-ı rahmani ya da munafıkane tavır ve davranış tam da budur. Yapılan yanlışı savunmak adına ortaya konan gerekçe, işlenen kabahatten daha da beter.
Bana karşı kullandığı ‘sana’ lafzını kendisine iade etme edepsizliğinde, nezaketsizliğinde bulunmayacağım. Söylediklerimi geri alma gibi fütursuzca bir öneride bulunmuş. Bana göre kendisinin makam ve yetkisini merak ediyorum. Kendisi kimdir ki bana böyle bir davette bulunuyor. Haddini bilmesini ve nerede durması gerektiğin iyi bellemesini salık veririm. Söylediğim en ufak bir sözün dahi aksi inkar edilsin, yine özür dilerim ama burada bütün ifade ettiklerimin sonuna kadar arkasında bulunduğumu tekrarlıyorum.