AKP'li Bekir Bozdağ; Anayasa'da yer alan "Diyanet laiklik ilkesi doğrultusunda görev yapar." şeklindeki maddenin kaldırılmasını istemiş. İktidara yakın bazı yayın organları da, bu haberi "Bozdağ'a destek yağıyor."
şeklinde servis etmişler… Bozdağ'ın bahsettiği, 136.madde; Diyanet İşleri'nin laiklik ilkesi doğrultusunda, tüm siyasi düşünce ve görüşlerden bağımsız olarak hareket etmesi gerektiğini ifade ediyor, pek tabi ki milletin birlik ve beraberliği, "özel kanunla belirtilen görevler" falan kısmı da var…Bozdağ'ın bu çıkışı, yeni bir tartışmaya neden olabilir mi? Laiklik ilkesine uyması, uymaması bir yana; Diyanet İşleri gibi bir kurumun günümüzde geçerliliği ve daha da önemlisi gerekliliği kaldı mı?
Diyanet'in şimdiki durumunu kavramak için hilafet makamının ve halifeliğin tarihi sürecine bakmamız, iyi anlamamız gerekir. İslam dinini temsil etme, bütün Müslümanlar ve İslam site devleti sınırlarında yaşayanlar adına karar alma yetkisini taşıyan halifelik makamı, Muhammed Peygamber'in ölümüyle birlikte siyasi çatışmaların, benlik savaşlarının esiri oldu. Dört halife devrinin kapanması ile birlikte, halifelik tamamen siyasi bir güç haline geldi.
Osmanlı'nın elindeyken de, Birinci Paylaşım Savaşı'nın ve bağlantılı savaşlarının stratejik hamlelerinde de, halifelik erki hep siyasi dengeleri sağlamak, siyasi amaçlara ulaşmak ya da siyasi kararlara zemin hazırlamak amacıyla kullanıldı.
Bu aşamada, Mustafa Kemal'in hilafeti feshetme kararına neredeyse bir asır sonra, tarih sahnesi önünde bir kez daha şapka çıkarmak gerekir. Zira en basit örnekle günümüzde AKP iktidarının elinde bulunacak bir hilafet gücünün hangi ülkelerin, hangi grupların silahı olacağını bir düşünün… Bugün, ismi hilafet olmasa bile, Muhammed Peygamber soyundan gelmek ve kutsal toprakları yönetmek ile Müslüman dünyasında hatrı sayılır bir saygınlığa sahip olan Suudi Krallığı'nın ve Arap emirlerinin Amerika'ya nasıl kuklalık yaptığı ortada…
Temel amacı Osmanlı'dan kalma Şeyhülislamlık – Kadılık geleneğini devam ettirmek, manevi konularda -kendi okuyup, araştırmayıp, düşünmeyip, hazıra konarak- illa ki birisinden akıl alma alışkanlığı taşıyan halka fetva vermek olan, tabi ki bunu yaparken devletin resmi ideolojisinin propaganasını üstlenen Diyanet kurumu, bugün hangi açıdan bakarsanız bakın gereksiz, işlevsiz kalmıştır.
Yıllarca Alevileri, Bektaşileri ötekileştirmesi, bırakın Alevileri, Kürtler gibi farklı mezheplere mensup sünnilere dahi hitap etmiyor, onların dilinden konuşmuyor oluşu, Diyanet'i çoktan küçük bir azınlığın sözcüsü haline getirmişti bile.
Diyanet, günümüzde bir çok bakanlıktan daha büyük bütçesiyle sadece süslü püslü, şatafatlı camiler inşa eden, bir turizm şirketi gibi her yıl hac ve umre organizasyonları düzenleyen, buradan elde ettiği harç ve başvuru paraları ile devasa bir serveti idare eden ve musluğu buradan dilediğine akıtan bir kurumdur. Üstelik son kürtaj tartışmasıyla artık davul-zurna çalarak ilan etmiştir ki, siyasi iktidarın fetvacısı olmaktan da gocunmamaktadır.
İslam'ın temsil için bu tip kurum ve makamlara ihtiyacı olup olmaması tartışması bir yana, günümüzde insanların bilgiye olan ihtiyaçları ve ona ulaşma biçimlerinden, resmi devlet ideolojisinin propaganda biçimlerine kadar bir çok kriterin değişmesi Diyanet'i kadük bırakmıştır…
Diyanet kurumu, turizm acenteliği, basılacak Kuran meallerine akreditasyon merciliği, cami inşaatçılığı, Hanefi mezhebi sözcülüğü, iktidar onaylayıcılığı, yayıncılık, takvim satıcılığı, bağış toplayıcılığı, kurbanlık büyükbaş alım-satımı gibi işlerini devredip fesh edilmelidir.
Kaan Göktaş
twitter.com/kaangkts | facebook.com/kaangkts