DIŞ POLİTİKA, bir devletin ulusal ve uluslararası çıkarlarının şekillenerek, amaçlarına ulaşmak için diğer devletler, uluslararası kurumlarla kurulan siyasal, ekonomik ve hukukî ilişkileri kapsayan ve stratejilerini belirleyen siyasaldır. Yâni devletlerin birbiriyle olan ilişkilerinin yürütülmesi ve ortaya çıkabilecek ihtilafların çözümleyen siyâset biçimidir. Kısaca, devletlerin güç ve rekabetidir. Ulusal çıkar amaçtır. Başta komşu ülkeler olmak üzere, iyi ve sağlıklı ilişkiler sürdürmeyi sağlar, sağlamalıdır. Hiç bir zaman olumsuz ilişkiyi hedeflemez. Tek prensibi de, üslupta yumuşak, özde kararlı olmaktır.
Siyasî aracı; diplomasi ve propoganda, ekonomik aracı; boykot, ambargo, abluka, askerî aracı; savaş ve silahtır.
Dış Politika, devlet yönetiminin can damarıdır. En ufak hata ya da başarı sadece yönetimin değil bir neslin, halkın kaderini etkiler. Bu yüzden, kişilere göre değil, dönem ve olaylara göre değişebilendir. Eskimiş ve sabit fikirlere bağılı kalmadan, ulusal çıkarlara göre, güncellenen bilgilerle oluşturulmalıdır. Halkı manipüle ederek, blöf yapılarak, dün başka bugün başka konuşarak hazırlanan stratejiler karşılık bulmaz. Uluslararası ortamda yalnızlaştırır, güven ve itibarı yok edip, saygınsızlaştırır.
Güçlü bir Dış Politika için, ön koşul içte güçlü olmaktır. Yani, demokratik hukuk devleti içinde gelişmiş olan ekonomi olmalıdır. Böylelikle ekonomik, siyasi ve güvenlik konularında bağımsız hareket edilir. Ülkenin ekonomik gücü yanında, sahip olduğu uluslararası şirketler de önemlidir. Yakın geçmişte yaşanan ve toplantıda olan bir arkadaşımın anlattığı olayı örnek vereyim; Fransa’da Türk Heyeti ticarî görüşmeler yaparken, Fransız otomobil lastik firması, ülkemizde ki pazara girmek ve bazı imtiyazlar isterken, Fransız yetkinli “bunları yaparken aman Sabancı’yı kızdırmayalım”demiş.
Bu ön koşuldan sonra, sahip olunması gereken en güçlü araç Diplomasidir. İki ilkesi vardır; biri ne olursa olsun tüm devletlerin toprak bütünlüğüne saygı. Bu ilke, kişisel ya da bir zümrenin çıkarları doğrultusunda hazırlanıp, belirlenirse göz ardı edilir. Böylece, halkın hiç bir çıkarı olmaması ile halktan sağlanan maddî kaynaklar savrulur, halk zarara uğrar. İkinci ilke ise; başka devletlere zarar vermeden, barışçı politikaları esas alıp, amaç edinmek. Sağduyulu, hizmet etmeye yönelik, günü kurtarmak yerine iyi bir geleceği hedef alan stratejiler geliştirmek gerekir.
Diplomasinin en etkin araçlarından biri Diplomatlardır. Ülkeyi, uluslararası etkinliklerde çıkarlarını koruyarak temsil eder. Ülkesi adına, görüşme ve müzakerelerde bulunmak, bilgi toplamak, vatandaşlarının hak ve çıkarlarını korumak görevleri arasındadır. Diplomat bu görevleri ifa ederken, ülkesini temsil ederken, bulunduğu ülkenin sosyal yapısını, kültürünü ve dilini bilmek zorundadır. Ancak böyle başarılı ve etkin bir temsil olabilir. Yâni bulunduğu ülkenin resmî görevlilerinden, diplomasi dili olan İngilizce bilmesini beklemek abesle iştigal olur. Tabi ki bunu, ülkesinin ilgili bakanlığı hazırlamalı ve oluşturmalıdır. Yaşadıklarımdan örnek vereyim; katıldığım bir kaç davette burada görev yapan Büyükelçi ve Konsolosla tanıştım. Sohbetlerde; bizden örnek veriyorlar, espiri yapıyorlar, tarih ve güncel konularımızdan bahsetmişlerdi. Çok şaşırdım ve Dünyada ki gelişmiş ilk beş ülkeyi araştırdığımda öğrendim ki; ülkeler kendi inceleme ve tespitlerinden sonra, diplomatının nerelerde görev yapacağını önceden belirliyor. Diplomatın on yıl sonra nerede görev yapacağı belli. Buna göre hazırlıklar yapılıyor, atanmadan iki önce eğitimleri başlıyormuş. Bizim özellikle son dönemde bu unsur, hiç önem vermediğimiz bir şey. Yarattığı sonuçlar, olumsuzluklar da ortada.
Dış Politikada yürütülen diplomasi sürecinde, diğer bir önemli unsur da; yazılı olmayan teammüllerdir. Bunlar ancak, bilenlerin eşliğinde ögrenilecek hal, tutum, davranışlardır ve çok önemlidir. Onun için Dış Politika, ayrı ve farklı düstur, vizyon, terbiye, gelenek bütünüdür. Mon cher/ monşer diye aşağılanan kişiler bu ekolden olup, bunları bilen değerli kişilerdir. Yoksa yakın geçmişte kulislerde konuşulan; ABD Başkanı ile Oval Ofis’te yapılacak bir toplantıya giden Türk Heyeti, bu kurallar dahilinde olan Başkan’ın sözünün kesilmemesi gerektiğini bilir, kestiği için ilkinde uyarı alıp, ikincisinde toplantı kesilerek, odayı terk etmek zorunda kalır mıydı?
Dış Politikada görev alanlar, kendi kimliği ve adı ile orada bulunmadığını bilerek, ülkeyi ve halkı temsil ettiği bilinci içinde olmalıdır. Güçsüz ve kararsız, çizgisi olmayan, etkisiz, dikkatte alınmayan bir dış politika sizi etkinsizleştirir. Randevu alamayan, görüşülmek istenmeyen, görüşmenin zul kabul edildiği ve bunun dile getirildiği küçük düşürücü ortamlar yaratır.
Kısaca; varlığınızı sürdürebilmek için Dış Politikada güçlü olmak zorundasınız. Bunun için; önce Demokratik Hukuk Düzeninde oluşmuş güçlü bir Ekonomiye sahip olup, gelenekleri bilen, uzman, karar alabilen, ileriyi görüp vizyon sahibi olan milliyetçi kurumlar ve kişiler olmalıdır.
Güçlü bir Dış Politika yaşayacağımız günler görmek dileğiyle…
Mükemmel bir yorum. Kendi sayfamda da paylaşacağım. Bugün dış temsilcilikler de görevlendirdiğimiz bazı kişilerin içeride olmayan itibarları, ne acıdır ki dışarıda da yok! Karekter sıfır, şahsiyet sıfır, kültür sıfır ve bu kişinin bizi temsil ettiğini sanan ülkeler….