Gazetede okuduğumda, üzerinde durmamıştım. Yalnız belleğimde, yer etmiş olacak ki, tekrar gözden geçirdim. Dilek ağacı, her gün gazete sayfadaki yerini koruyordu. Çeşitli yorumlarla, dergilerde de konu olmayı sürdürüyordu.
Guruplar, dilek ağacına ulaşmaya devam ediyordu. Hemen her gün tanıdıklar, bir gurup halinde dilek ağacını ziyarete gidiyordu. Bu guruplar, yol boyunca huzurlu görünüyordu.
Dilek ağacı; mavi atmosferin altında, görkemli duruşuyla göze geliyordu. Ayrıca yaprakları ve çiçeklerinin güzelliğiyle, bir değer yaratıyordu. Arka tarafında; “dilek ağacı çay evi” yer alıyordu.
Çay evi, seyir defterine, not alma görevini yapıyordu. Çay evinde guruplar, sohbeti derinleştiriyor ve uzay için duygusal yarışlara katılıyordu.
İçilen çayı ve sohbeti, herkes özlüyordu. Burada güneşin yakıcı ışınları, insanın içine hoş hisler katıyordu. Ağacın çevresindeki, düzlükleri izlemek de bir sevdaydı. Böyle bir sevda, kişilerde başka bir zindelik yaratıyordu.
Dilek ağacını ziyaret, dalın ucuna bir ipin bağlanmasıyla, sonuçlanıyordu. İp bağlama bir ritüel haline gelmişti. Bu olayı kravat bağlamak şeklinde abartan da oluyordu. Bakıyorsun dalına kravat sallanıyordu.
Bir dileğin varsa, ipi ağacın dalına bağlıyorsun. O kadar çok bağlanmış ki iplerden dolayı dal görülmüyordu. İplerin oluşturduğu manzara da farklı, bir karışıklık sergileniyordu. Doğada rolümüzü ip bağlamak mı diye karşı düşünceler de gündeme geliyordu.
Ziyaret süresince kişileri izlemekle yetindim. Kasırganın merkezinde, bulunan asla zarar görmezmiş ben de söze uydum. Onun için dilek ağacının atmosferinde sessizliğimi korudum. Ziyaretçilerin davranışlarını gözledim. Değişik yorumlarda bulunuyorlardı. Ziyareti dini bir ritüel olarak görüyor ve ruhun katmanlarına, işleyen yönünü konuşuyorlardı. Duyarlı ve nazik hareket eden kişinin toplumla ayrı düşünceyi dillendirmesi normaldi.
Çay faslı, ruhu hoş tutmak olarak algılanıyordu. Merak edilen, herkesin aynı duyguyu yaşaması mıydı? Yoksa soluduğu kirli hava dışarı veriliyor muydu? Kendini üstün gören bir anlayış, diğer ziyaretçilerde karşılığını buluyor muydu? Niyetlerin iyilik üzerine olması, olayın ana unsurunu mu, oluşturuyordu.
Ziyaretçilerden bazıları ise, iplikle dileğin hiçbir bağlantısının olmayacağı kanaatiydi. Ani gelen bir sağanak karşısında, bir yere sığınmak zorunda kalırsın. Bir mücadeleye girişirsin. Bilinç altı düşünürsün. Böyle bir olay ile mi dala bağlanan iple ilgi kuruluyordu.
Geri döndük, yorum yapmadan, yol sapağına kadar geldik. Sapakta indim ve caddeye doğru yürüdüm.
Dilek ağacı; umutsuzluk üzerine kurgulanmış bir düş gibiydi.
Hasan TANRIVERDİ