Gün/aydın dostlarım…
Yasamak sevmektir diyorsan… Yaşama sevincini yitirme…
Kollarını aç… ________________ Benim adım SABAH… Sevgiye başlangıcım ben…
DİL YARASI
Dil yarası ne demek?.. Önce tanımlara bir bakalım…
Dil yarası genel olarak bir durumu, bir insan psikolojisini ifade etmek amaçlı kullanılan bir deyimdir.
Deyim ise, anlatıma akıcılık, çekicilik katan, çoğunun gerçek anlamından ayrı bir anlamı bulunan, genellikle de birden çok sözcüklü dil öğesi, kalıplaşmış sözcük topluluğudur.
Dil yarası da bunlardan biridir.
“Dil yarası” deyimi Türk Dil Kurumu tarafından şu şekilde tanımlanmıştır: Acı, ağır ve kötü sözün gönülde bıraktığı kırgınlık.
Hem aşk acısı, hem gönül yarası hem de kullanılan veya söylenen bir sözden dolayı çok fazla pişman olunmasıdır.
“Dil Yarası” yaraların en derinidir…
Bu sözle anlatılmak istenen nedir?..
İnsanlarla konuşurken ağzımızdan çıkanlara dikkat etmeliyiz çünkü her şey unutulur ama ağzımızdan çıkanlar derin yaralar…
Bu sözde bahsedilen dil ağzımızın içindeki organımız değildir buradaki dil söylediğimiz sözleri kastetmektedir ve buradan çıkacak sözlerin kırıcılığından bahsetmektedir. Hangimiz kötü bir haber veya acı bir şey duyduğumuz zaman yıkılmayız yaralanmayız ki?
En sevdiğimiz insanlar dahi olsa söyledikleri bir kötü söz bizleri derinden sarsabilir. Bu acı sözleri unutmak her zaman kolay olmaz ve bizim kalbimizde derin yaralar meydana getirir. Buradaki dilin başka bir anlamı ise eski Türkçe’ de ki kullanımı ile gönül demektir. Bu açıdan bakıldığında ise gönül yaralarını kastetmektedir. Yani başka bir deyişle gönül yarası yaraların en acısı ve derinidir denmektedir.
Allah bir adama her şeyin tatlısını, yalnız dilin acısını verdi mi, ne yapsan kâr etmez. Öylesine sevimli, cana yakın olmasına imkân yoktur. Çünkü o dil ağzın içinde her dönüşünde can yakar, kalp kırar, gönül devirir. “Dil yarası yaraların en derinidir.” derler. Doğru sözdür. Bıçağın açtığı yara zamanla kapanır; dil yarası, ruhun en gizli tarafına doğru devamlı işler, bir türlü kapanmak nedir bilmez. Üstelik acı dilin zararı yalnız karşısındakine değildir; kendi sahibini de, dünya güzeli olsa çirkinleştirir. Nice güzel insanlar vardır ki, dilleri yüzünden sevilmezler. Ama tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır, derler.
Bu nedenle; ‘’İnsanın öğrenmesi gereken dil tatlı dildir’’ sözü ne kadar da doğru bir sözdür.
Dilimizi iyiliğe alıştıralım…
İbnu Abdullah nakletti; “Ey Allah`ın Resulü” dedim, “uyacağım bir amel tavsiye et bana!” Şu cevabı verdi: “Rabbim Allah`tır de, sonra doğru ol!” “Ey Allah`ın Resulü” dedim tekrar, “Benim hakkımda en çok korktuğunuz şey nedir?” Eliyle dilini tutup sonra: “İşte şu!” buyurdu.(kütübü site 5909)
Resulullah (sav) da yine şu uyarıda bulunmuştur; “Âdemoğlu sabaha erdi mi, bütün azaları, dile temenna edip: “Bizim hakkımızda Allah tan kork. Zira biz sana tabiyiz. Sen istikamette olursan biz de istikamette oluruz, sen sapıtırsan biz de sapıtırız!” derler.” (Tirmizi, Zühd 61, (2409).(kütübü sitte 5872)
İnsanlar mademki ağızlarından çıkan söz vesilesiyle bu kadar töhmet ve sıkıntı altına girmektedir. O zaman söylenecek sözler “kırk ölçülüp, bir biçilmelidir” Eğer neticesi hoş olmayacak şeylere sebebiyet verecekse; o sözün söylenmemesi daha iyidir.
Sadi’nin dediği gibi “Söylenmediği müddetçe söze sen hâkimsin. Bir kere söylendi mi, o sana hâkim olur.”
Dilin afetlerini anlamak adına, söylenecek sözlerin insan gönlünde yapacağı tahribatı şu söz ne güzel ifade eder “Bak; şu çeşmenin tası yok, kırma insan kalbini; yapacak ustası yok”
“Ağızdan çıkan söz bil ki, yaydan fırlayan ok gibidir. O ok gittiği yerden geri dönmez. Seli baştan bağlamak gerek.” (Hz. Mevlana)
Aslında ağızdan çıkan her söz, sahibinin karakter yapısını, kişiliğini de ele verir;
“Söylenen her söz, içinden çıktığı kalbin kılığını üzerinde taşır.” (Ataullah İskenderi)
“Bal küpünden sirke taşmaz” Bu ifadeyle, ağızdan çıkan sözün; o kişinin kalbindeki duygu ve düşüncelerini, açığa çıkardığı anlaşılmaktadır.
Mademki; “söz; özün tercümanıdır” O halde, dilin afetlerinden korunmanın yolu da; “özü(kalbi) temizlemektir”
Dil yarası yaraların en derinidir” demiştik yazının girişinde hatırlarsanız: Ne kadar doğru sözdür. Kendini tutamayıp söylenen bazı kırıcı kelimeler öyle derin yaralar yapar ki, zamanla geçse de, açıldığı yerde izi kalır. Dil yarası ruhun en gizli yerlerinde boyuna işler, bir türlü kapanmak nedir bilmez.
Hazreti Ali: “Kılıçların açtığı yaralar iyileşir amma dilin açtığı yara iyileşmez” buyuracak bu hususa işaret etmiştir.
Çünkü dil ile işlenen kabahatler, yani söylenen kötü sözler tamiri çoğu zaman mümkün olmayan yaralar açar. İnsan söylemediği sözün efendisi söylediği sözün esiridir. Bir anlık kızgınlıkla ağızdan çıkan kötü sözler karşı tarafın kalbini kırar. Birinden kötü söz işittiğimizde hele ki bu çok değer verdiğimiz biriyse onun bize söylediklerini asla unutamayız. Kalbimiz kırılır yüreğimiz burkulur…
Boşu boşuna yapılan konuşmalar da kalbi katılaştırır. Ruhun dengesini bozar. Daima endişeye sebep olur. Kişiyi sürekli suçlu hissettirir. Değerini düşürtür ve bu değerini yeniden kazanmak için uğraşmasına, kendini yıpratmasına vesile olur. Aynı zaman da kişilerin hayalleri üzerinde de etkilidir sözler. Düşünmeden söylenmiş bir söz gerçekten kendine inanmış bir kişinin hayatını anında değiştirebilir. Ümitsizliğe düşürebilir..
Sözün fazlasını zapt-u rapt altına alıp tutan, malının fazlasını Allah yolunda infak eden bir kimseye cennet vardır!..
Şakalaşmak güzeldir, latife tatlıdır ama belli ölçülerle olursa.
Şakayı tuza benzetmişler, hiç olmazsa yemeğin tadı olmaz, çok olursa yenmez.
Kişi dilinin altında gizlidir. Konuşsa hemen belli olur: Eğer sözü akla uygunsa akıllı deriz; uygun değilse bilgisiz…
Dili tatlı olanın, dostu çok olur. İnsanın dili tatlı olursa, halk içinde dostları çoğalır… Ama dili sert ve kırıcı olursa, kimse sevmez onu.
Dilini neye alıştırırsan, seni ona zorlar.
Hele hele; kalabalık arasında birisine öğüt vermek, azarlamak ve rezil etmek demektir.
Eğer bir kimseye nasihat etmek istersen, gizli et. Gizli öğüt, nasihatlerin en güzelidir
Yani dilini mutlaka kötülükten men edip iyi şeylere alıştırman gerekir. Çünkü çok nazik bir yerde, alışkanlığına binaen dilden uygun olmayan bir lâf çıkmakla sahibi ondan zarar görebilir ve söz söyleyenin gönül pınarı, dertlerin çıkması tasasıyla bulunabilir.
Bazen öfkeyle, bazen nefretle ve bazen de fesatla dile gelen acı sözler vardır, hedef alınanı gönülden yaralayan. Öyle sözler ki; bir kez sarf edildi mi geri alınması imkânsızdır. Kişinin kafasından geçen düşünceleri, içinde yoğunlaşan duyguları, dili aracılığı ile ifade etmesi, konuşma olayını gerçekleştirir. Halk arasında sıkça söylenen bir tabir vardır: ‘tatlı yiyelim tatlı söyleyelim’ denir.
Ama burada sözü edilen tatlı söyleşi, konuşmaya başlamadan şeker şerbeti içmek, ya da baklava yemekle ilgisi olmayan bir şeydir. Kişi dilinin üzerine dokuz kat bal da sürse, içinden geçenler acı ise dilini tatlandıramaz.
Dünya nimetlerinin lezzetini alabilmek için tek tat alma organı dilimizin, ikinci marifeti diğerinden daha önemli galiba. Güzel söylediğinde ruhu okşayan, acı konuştuğunda yüreği yaralayan dilimiz. İyi kullanıldığında dost, kötü kullanımda düşman kazandırabiliyor. Kişiye çevresinde sevgi ve saygınlık uyandıran konuşma tarzı, ifade yeteneğidir. Hırsa, öfkeye kapılarak söylenen kelime doğru bile olsa dinleyen için hiçbir önem taşımaz. Dahası, çoğu kez aynı biçimde karşılanarak, haklı-haksız yapılan hakaretin cevabı acı söz olur. Çünkü her insanın bir sabır haddi vardır. O sabır sınırı aşıldığında, elde edilen tek şey, temelden sarsılan iyi niyet ve güven duygusudur.
Akıl tamam olduğunda, söz azalır. Akıl ve anlayışı az olan kişinin âdeti, gayet çok konuşmaktır. Eğer insanın aklı ve anlayışı fazla olursa, sözleri azalır.
Dilini yaralayıcı bir silah gibi kullanmak kişinin kendi elinde… O silahın kurşunu bütün kalpleri kanatır ve gün gelir yaralayan, kendisi de yaralanır.
Temennim diliniz acısız, yüreğiniz yarasız olsun… Üslubu yumuşak, dili ballı insanı Allah için sevenlerden olalım. Sev kardeşim, Yaradandan dolayı Yaratılanı sev, kalp kırma, üzme, üzülme, gönüllere hüsran düşürme…
Dört bir yanı saran ateşlere bigâne kalmak yakışır mı?.. Yangınlar seyredilmez. Hele sende onu söndürecek su varsa, aşk varsa ve o yüce sevgi varsa yüreğinde vatan diye kükreyen ve sevmeyi biliyorsan… ‘_____Durma sev kardeşim… Sevmek inanmaktır. Sevmek yaşamaktır. Sevmekte ikilikler kalkar, bir olmalara gidilir. Sevmek paylaşmaktır. Sevgisiz zekâ, bizi küstah yapar. Sevgisiz adalet, bizi dizginsiz yapar. Sevgisiz diplomasi, bizi ikiyüzlü yapar. Sevgisiz başarı, bizi kibirli yapar. Sevgisiz zenginlik, bizi haris yapar. Sevgisiz uysallık, bizi hizmetkâr yapar. Velhasıl kelam sevgisizlik bizi insanlıktan uzaklaştırır…
Ve siz siz olun sevin hayat sevince güzel ve diyelim her bir cümleye; bu ülkenin sahipleri yalnızca bu ülkeyi karşılıksız seve bilenlerdir… Gönül soframdan gönül sofranıza muhabbet olsun, gecenizden doğan, her anının güzel ve sağlıkla devam etmesini yürekten dilediğim yeni günde de kalplerinizden en yüce duygulardan olan sevgi çevrenize dolup taşsın…
Sevgiyle kalınız… Mutlu kalınız… Umutlarınız ve düşleriniz gerçek olsun…
Gönül soframdan gönül sofranıza muhabbetler gönderdim…
Hoş kalın, hoşça kalın, sevgiyle hep dostça kalın, bir yerlerde bir gün görüşmek ümidiyle…
#öskurşun#
(yazının bazı bölümleri Google danışmanı tarafından desteklenmiştir)