Özellikle son on yıldır Türkçeden bir kaçış var güzel ülkemde. Bu kaçışa neden olan kompleksin bir açıklaması var mı? Bilmiyorum açıkçası. Çözemedim tam olarak.
En basitinden her gün bir yenisi açılan kulelerin, alışveriş merkezlerinin isimlerine bir bakın. Bu isimlere baktığınızda her biri ülkemizi işgale gelmiş ülkelerin komiserlik binaları gibi duruyor. “Mimarî, felsefenin sükût etmiş hâlidir” der Hegel. Bugün ise sanki Hegel’e inat edercesine estetik kaygıdan uzak bir şekilde bozulurken şehirlerimiz, felsefemizden ve kültürümüzden de gittikçe koparılıyor… Bu kopuştan en çok payını alanda yazık ki güzel Türkçemiz…
Son zamanlarda gördüğümüz ‘towers’lı, ‘city’li, ‘country’li, ‘mall’lı, ‘center’lı isimler,‘dil‘imizi dert edinenlerin içini karartıyor adeta… Bir dilin kendini korumasının ön koşulu bilimde, ticarette ve sanatta sıkça kullanılması ise bunlardan uzaklaştırılması o dili ne hale getirir? Kültürü ne hale gelir o ülkenin?
Dil, “Dil giderse ne kalır?” diye endişe duyacak insanlara, yöneticilere ve onların ilgisine gereksinim duyar.
Yaşantımıza bambaşka kültürlerin unsurlarını yerleştirmiş ve kapitalizmin tükenmez iştahını sergileyen, gözümüzü kaldırdığımız her yerde karşımıza çıkan bu yabancı isimlerden rahatsızlık duymayanlar, bu vatanın özünü oluşturan asıl değerlerini de yitirmiş demektir.
Bazen gerçek anlamda bu olanları anlamlandırmak çok güç geliyor bana. Örneğin yıllardır bildiğimiz zeytine‘zeytin’ değil de ‘olivium’ dediğinizde ne değişiyor? Daha mı elit oluyorsunuz? Türkiye’deki alışveriş merkezlerinde ise dünyanın her ‘mal’ını bulmak olası iken Türkçeyi bulmak oldukça zor: Atrium, Paladyum, Nautilus, Atirus, Vaiport, Town Center, Paradise, Parkway, Polcenter, Mayadrom, Neocity, Olimpia, Maxi, Galeria, Historia, Capitol, Carium, Aquarium, Ankamall, Antares, Nata Vega, Ares, Taurus, Next Level, Optimum, Panora, Acity, Arcadium, Galleria, Gordion, Via/Life… Yazdıklarım sadece aklıma gelenler… Bunlar gibi daha niceleri… Sorsanız kimse de bu isimlerin ne anlama geldiğini bilmez…
Hadi alışveriş merkezlerini ve diğer kule ve mağazaların isimlerini geçtik, günlük konuşma dilimiz de son derece bozuldu: Bye, şampuan yapmak, tmm arkadash, slm, sınawın var, chatleşelim, okey, war git, izzy… ve daha niceleri…
İnternete giriyorsunuz, değiştirilmiş, yabancılaştırılmış bir sürü kelime, gençlerin tişörtlerine bakıyorsunuz, bir sürü yabancı slogan… Sonra oturup kara kara düşünüyorsunuz, “Burası neresi?” diye. Hiç şaşırmayın derim. Kendi ülkenizdesiniz. Sadece sahip çıkmadığınız dilimiz gün geçtikçe yabancılaşıyor, yozlaşıyor….
Oysa bir ulus dünyaya ancak dili ile “Ben buradayım ve varım” diye haykırır. Dili olmayan bir ulus, ulus olarak da kabul edilmez. Bazen çok merak ediyorum: Türk Dil Kurumu’nun sözlüğünde yer alan 111 bin dolayındaki kelime neden yetmiyor bize? Yabancı kelime kullanmaya neden bu kadar meraklıyız?
Yetim ve öksüz kalmış bir çocuk gibidir son zamanlarda güzel Türkçemiz ne yazık ki. Yukarıda saydıklarımın yanında bir de:
-Gramer ve imlâ yoksulu bir basınımız var artık…
-Noktalı virgül(;)le iki nokta(:)yı ayırmayı başaramayan okumuş cahiller sarmış her yanımızı…
-Bu “şart” ve “koşul” da diye orada burada demeç veren diplomalı cahillerimiz var…
-Yazdığı mesaja “sağlık ve sıhhat” diye yazan kültürsüzler sarmış etrafımızı…
-Gazetedeki köşe yazısının başlığını oluşturan kelimelerin ilk harfini küçük yazan “ünlü” kalemşörlerimiz var…
-Şehirlerimizi saran İngilizce ve Arapça tabelalara izin veren belediye başkanlarımızla gurur duyuyoruz!…
-En önemli görevi Türkçeyi korumak olan RTÜK’ün vurdumduymaz…
-“Komedi” diye yerel ağızları, küfürleri sinemaya taşıyan sözde sanatçılarımız var…
…
Unutmayalım ki bir ulusu yok etmenin ön koşulu dilini yok etmektir. Dil, sadece bir iletişim aracı değildir. Dil bir ulusun geçmişidir, geleceğidir. Geçmişimizle birlikte geleceğimizi de yitirmek üzere olduğumuzu görmüyor musunuz? Peki farkında mısınız son yıllarda dilimiz yozlaştıkça bizim de o hızla küçülüyor ve yozlaşıyor olduğumuzu?
Vatan savunması sadece topla, tüfekle yapılmaz. Asıl vatan savunması diline ve kültürüne sahip çıkmakla olur. Bu anlamda da en önemli görevimiz dilimizi korumak ve yaşatmak olmalıdır.
Çünkü dil giderse vatan da gider.
Arzu KÖK
Özellikle son on yıldır Türkçeden bir kaçış var güzel ülkemde. Bu kaçışa neden olan kompleksin bir açıklaması var mı? Bilmiyorum açıkçası. Çözemedim tam olarak.
En basitinden her gün bir yenisi açılan kulelerin, alışveriş merkezlerinin isimlerine bir bakın. Bu isimlere baktığınızda her biri ülkemizi işgale gelmiş ülkelerin komiserlik binaları gibi duruyor. “Mimarî, felsefenin sükût etmiş hâlidir” der Hegel. Bugün ise sanki Hegel’e inat edercesine estetik kaygıdan uzak bir şekilde bozulurken şehirlerimiz, felsefemizden ve kültürümüzden de gittikçe koparılıyor… Bu kopuştan en çok payını alanda yazık ki güzel Türkçemiz…
Son zamanlarda gördüğümüz ‘towers’lı, ‘city’li, ‘country’li, ‘mall’lı, ‘center’lı isimler,‘dil‘imizi dert edinenlerin içini karartıyor adeta… Bir dilin kendini korumasının ön koşulu bilimde, ticarette ve sanatta sıkça kullanılması ise bunlardan uzaklaştırılması o dili ne hale getirir? Kültürü ne hale gelir o ülkenin?
Dil, “Dil giderse ne kalır?” diye endişe duyacak insanlara, yöneticilere ve onların ilgisine gereksinim duyar.
Yaşantımıza bambaşka kültürlerin unsurlarını yerleştirmiş ve kapitalizmin tükenmez iştahını sergileyen, gözümüzü kaldırdığımız her yerde karşımıza çıkan bu yabancı isimlerden rahatsızlık duymayanlar, bu vatanın özünü oluşturan asıl değerlerini de yitirmiş demektir.
Bazen gerçek anlamda bu olanları anlamlandırmak çok güç geliyor bana. Örneğin yıllardır bildiğimiz zeytine‘zeytin’ değil de ‘olivium’ dediğinizde ne değişiyor? Daha mı elit oluyorsunuz? Türkiye’deki alışveriş merkezlerinde ise dünyanın her ‘mal’ını bulmak olası iken Türkçeyi bulmak oldukça zor: Atrium, Paladyum, Nautilus, Atirus, Vaiport, Town Center, Paradise, Parkway, Polcenter, Mayadrom, Neocity, Olimpia, Maxi, Galeria, Historia, Capitol, Carium, Aquarium, Ankamall, Antares, Nata Vega, Ares, Taurus, Next Level, Optimum, Panora, Acity, Arcadium, Galleria, Gordion, Via/Life… Yazdıklarım sadece aklıma gelenler… Bunlar gibi daha niceleri… Sorsanız kimse de bu isimlerin ne anlama geldiğini bilmez…
Hadi alışveriş merkezlerini ve diğer kule ve mağazaların isimlerini geçtik, günlük konuşma dilimiz de son derece bozuldu: Bye, şampuan yapmak, tmm arkadash, slm, sınawın var, chatleşelim, okey, war git, izzy… ve daha niceleri…
İnternete giriyorsunuz, değiştirilmiş, yabancılaştırılmış bir sürü kelime, gençlerin tişörtlerine bakıyorsunuz, bir sürü yabancı slogan… Sonra oturup kara kara düşünüyorsunuz, “Burası neresi?” diye. Hiç şaşırmayın derim. Kendi ülkenizdesiniz. Sadece sahip çıkmadığınız dilimiz gün geçtikçe yabancılaşıyor, yozlaşıyor….
Oysa bir ulus dünyaya ancak dili ile “Ben buradayım ve varım” diye haykırır. Dili olmayan bir ulus, ulus olarak da kabul edilmez. Bazen çok merak ediyorum: Türk Dil Kurumu’nun sözlüğünde yer alan 111 bin dolayındaki kelime neden yetmiyor bize? Yabancı kelime kullanmaya neden bu kadar meraklıyız?
Yetim ve öksüz kalmış bir çocuk gibidir son zamanlarda güzel Türkçemiz ne yazık ki. Yukarıda saydıklarımın yanında bir de:
-Gramer ve imlâ yoksulu bir basınımız var artık…
-Noktalı virgül(;)le iki nokta(:)yı ayırmayı başaramayan okumuş cahiller sarmış her yanımızı…
-Bu “şart” ve “koşul” da diye orada burada demeç veren diplomalı cahillerimiz var…
-Yazdığı mesaja “sağlık ve sıhhat” diye yazan kültürsüzler sarmış etrafımızı…
-Gazetedeki köşe yazısının başlığını oluşturan kelimelerin ilk harfini küçük yazan “ünlü” kalemşörlerimiz var…
-Şehirlerimizi saran İngilizce ve Arapça tabelalara izin veren belediye başkanlarımızla gurur duyuyoruz!…
-En önemli görevi Türkçeyi korumak olan RTÜK’ün vurdumduymaz…
-“Komedi” diye yerel ağızları, küfürleri sinemaya taşıyan sözde sanatçılarımız var…
…
Unutmayalım ki bir ulusu yok etmenin ön koşulu dilini yok etmektir. Dil, sadece bir iletişim aracı değildir. Dil bir ulusun geçmişidir, geleceğidir. Geçmişimizle birlikte geleceğimizi de yitirmek üzere olduğumuzu görmüyor musunuz? Peki farkında mısınız son yıllarda dilimiz yozlaştıkça bizim de o hızla küçülüyor ve yozlaşıyor olduğumuzu?
Vatan savunması sadece topla, tüfekle yapılmaz. Asıl vatan savunması diline ve kültürüne sahip çıkmakla olur. Bu anlamda da en önemli görevimiz dilimizi korumak ve yaşatmak olmalıdır.
Çünkü dil giderse vatan da gider.
Arzu KÖK
Özellikle son on yıldır Türkçeden bir kaçış var güzel ülkemde. Bu kaçışa neden olan kompleksin bir açıklaması var mı? Bilmiyorum açıkçası. Çözemedim tam olarak.
En basitinden her gün bir yenisi açılan kulelerin, alışveriş merkezlerinin isimlerine bir bakın. Bu isimlere baktığınızda her biri ülkemizi işgale gelmiş ülkelerin komiserlik binaları gibi duruyor. “Mimarî, felsefenin sükût etmiş hâlidir” der Hegel. Bugün ise sanki Hegel’e inat edercesine estetik kaygıdan uzak bir şekilde bozulurken şehirlerimiz, felsefemizden ve kültürümüzden de gittikçe koparılıyor… Bu kopuştan en çok payını alanda yazık ki güzel Türkçemiz…
Son zamanlarda gördüğümüz ‘towers’lı, ‘city’li, ‘country’li, ‘mall’lı, ‘center’lı isimler,‘dil‘imizi dert edinenlerin içini karartıyor adeta… Bir dilin kendini korumasının ön koşulu bilimde, ticarette ve sanatta sıkça kullanılması ise bunlardan uzaklaştırılması o dili ne hale getirir? Kültürü ne hale gelir o ülkenin?
Dil, “Dil giderse ne kalır?” diye endişe duyacak insanlara, yöneticilere ve onların ilgisine gereksinim duyar.
Yaşantımıza bambaşka kültürlerin unsurlarını yerleştirmiş ve kapitalizmin tükenmez iştahını sergileyen, gözümüzü kaldırdığımız her yerde karşımıza çıkan bu yabancı isimlerden rahatsızlık duymayanlar, bu vatanın özünü oluşturan asıl değerlerini de yitirmiş demektir.
Bazen gerçek anlamda bu olanları anlamlandırmak çok güç geliyor bana. Örneğin yıllardır bildiğimiz zeytine‘zeytin’ değil de ‘olivium’ dediğinizde ne değişiyor? Daha mı elit oluyorsunuz? Türkiye’deki alışveriş merkezlerinde ise dünyanın her ‘mal’ını bulmak olası iken Türkçeyi bulmak oldukça zor: Atrium, Paladyum, Nautilus, Atirus, Vaiport, Town Center, Paradise, Parkway, Polcenter, Mayadrom, Neocity, Olimpia, Maxi, Galeria, Historia, Capitol, Carium, Aquarium, Ankamall, Antares, Nata Vega, Ares, Taurus, Next Level, Optimum, Panora, Acity, Arcadium, Galleria, Gordion, Via/Life… Yazdıklarım sadece aklıma gelenler… Bunlar gibi daha niceleri… Sorsanız kimse de bu isimlerin ne anlama geldiğini bilmez…
Hadi alışveriş merkezlerini ve diğer kule ve mağazaların isimlerini geçtik, günlük konuşma dilimiz de son derece bozuldu: Bye, şampuan yapmak, tmm arkadash, slm, sınawın var, chatleşelim, okey, war git, izzy… ve daha niceleri…
İnternete giriyorsunuz, değiştirilmiş, yabancılaştırılmış bir sürü kelime, gençlerin tişörtlerine bakıyorsunuz, bir sürü yabancı slogan… Sonra oturup kara kara düşünüyorsunuz, “Burası neresi?” diye. Hiç şaşırmayın derim. Kendi ülkenizdesiniz. Sadece sahip çıkmadığınız dilimiz gün geçtikçe yabancılaşıyor, yozlaşıyor….
Oysa bir ulus dünyaya ancak dili ile “Ben buradayım ve varım” diye haykırır. Dili olmayan bir ulus, ulus olarak da kabul edilmez. Bazen çok merak ediyorum: Türk Dil Kurumu’nun sözlüğünde yer alan 111 bin dolayındaki kelime neden yetmiyor bize? Yabancı kelime kullanmaya neden bu kadar meraklıyız?
Yetim ve öksüz kalmış bir çocuk gibidir son zamanlarda güzel Türkçemiz ne yazık ki. Yukarıda saydıklarımın yanında bir de:
-Gramer ve imlâ yoksulu bir basınımız var artık…
-Noktalı virgül(;)le iki nokta(:)yı ayırmayı başaramayan okumuş cahiller sarmış her yanımızı…
-Bu “şart” ve “koşul” da diye orada burada demeç veren diplomalı cahillerimiz var…
-Yazdığı mesaja “sağlık ve sıhhat” diye yazan kültürsüzler sarmış etrafımızı…
-Gazetedeki köşe yazısının başlığını oluşturan kelimelerin ilk harfini küçük yazan “ünlü” kalemşörlerimiz var…
-Şehirlerimizi saran İngilizce ve Arapça tabelalara izin veren belediye başkanlarımızla gurur duyuyoruz!…
-En önemli görevi Türkçeyi korumak olan RTÜK’ün vurdumduymaz…
-“Komedi” diye yerel ağızları, küfürleri sinemaya taşıyan sözde sanatçılarımız var…
…
Unutmayalım ki bir ulusu yok etmenin ön koşulu dilini yok etmektir. Dil, sadece bir iletişim aracı değildir. Dil bir ulusun geçmişidir, geleceğidir. Geçmişimizle birlikte geleceğimizi de yitirmek üzere olduğumuzu görmüyor musunuz? Peki farkında mısınız son yıllarda dilimiz yozlaştıkça bizim de o hızla küçülüyor ve yozlaşıyor olduğumuzu?
Vatan savunması sadece topla, tüfekle yapılmaz. Asıl vatan savunması diline ve kültürüne sahip çıkmakla olur. Bu anlamda da en önemli görevimiz dilimizi korumak ve yaşatmak olmalıdır.
Çünkü dil giderse vatan da gider.
Arzu KÖK
Özellikle son on yıldır Türkçeden bir kaçış var güzel ülkemde. Bu kaçışa neden olan kompleksin bir açıklaması var mı? Bilmiyorum açıkçası. Çözemedim tam olarak.
En basitinden her gün bir yenisi açılan kulelerin, alışveriş merkezlerinin isimlerine bir bakın. Bu isimlere baktığınızda her biri ülkemizi işgale gelmiş ülkelerin komiserlik binaları gibi duruyor. “Mimarî, felsefenin sükût etmiş hâlidir” der Hegel. Bugün ise sanki Hegel’e inat edercesine estetik kaygıdan uzak bir şekilde bozulurken şehirlerimiz, felsefemizden ve kültürümüzden de gittikçe koparılıyor… Bu kopuştan en çok payını alanda yazık ki güzel Türkçemiz…
Son zamanlarda gördüğümüz ‘towers’lı, ‘city’li, ‘country’li, ‘mall’lı, ‘center’lı isimler,‘dil‘imizi dert edinenlerin içini karartıyor adeta… Bir dilin kendini korumasının ön koşulu bilimde, ticarette ve sanatta sıkça kullanılması ise bunlardan uzaklaştırılması o dili ne hale getirir? Kültürü ne hale gelir o ülkenin?
Dil, “Dil giderse ne kalır?” diye endişe duyacak insanlara, yöneticilere ve onların ilgisine gereksinim duyar.
Yaşantımıza bambaşka kültürlerin unsurlarını yerleştirmiş ve kapitalizmin tükenmez iştahını sergileyen, gözümüzü kaldırdığımız her yerde karşımıza çıkan bu yabancı isimlerden rahatsızlık duymayanlar, bu vatanın özünü oluşturan asıl değerlerini de yitirmiş demektir.
Bazen gerçek anlamda bu olanları anlamlandırmak çok güç geliyor bana. Örneğin yıllardır bildiğimiz zeytine‘zeytin’ değil de ‘olivium’ dediğinizde ne değişiyor? Daha mı elit oluyorsunuz? Türkiye’deki alışveriş merkezlerinde ise dünyanın her ‘mal’ını bulmak olası iken Türkçeyi bulmak oldukça zor: Atrium, Paladyum, Nautilus, Atirus, Vaiport, Town Center, Paradise, Parkway, Polcenter, Mayadrom, Neocity, Olimpia, Maxi, Galeria, Historia, Capitol, Carium, Aquarium, Ankamall, Antares, Nata Vega, Ares, Taurus, Next Level, Optimum, Panora, Acity, Arcadium, Galleria, Gordion, Via/Life… Yazdıklarım sadece aklıma gelenler… Bunlar gibi daha niceleri… Sorsanız kimse de bu isimlerin ne anlama geldiğini bilmez…
Hadi alışveriş merkezlerini ve diğer kule ve mağazaların isimlerini geçtik, günlük konuşma dilimiz de son derece bozuldu: Bye, şampuan yapmak, tmm arkadash, slm, sınawın var, chatleşelim, okey, war git, izzy… ve daha niceleri…
İnternete giriyorsunuz, değiştirilmiş, yabancılaştırılmış bir sürü kelime, gençlerin tişörtlerine bakıyorsunuz, bir sürü yabancı slogan… Sonra oturup kara kara düşünüyorsunuz, “Burası neresi?” diye. Hiç şaşırmayın derim. Kendi ülkenizdesiniz. Sadece sahip çıkmadığınız dilimiz gün geçtikçe yabancılaşıyor, yozlaşıyor….
Oysa bir ulus dünyaya ancak dili ile “Ben buradayım ve varım” diye haykırır. Dili olmayan bir ulus, ulus olarak da kabul edilmez. Bazen çok merak ediyorum: Türk Dil Kurumu’nun sözlüğünde yer alan 111 bin dolayındaki kelime neden yetmiyor bize? Yabancı kelime kullanmaya neden bu kadar meraklıyız?
Yetim ve öksüz kalmış bir çocuk gibidir son zamanlarda güzel Türkçemiz ne yazık ki. Yukarıda saydıklarımın yanında bir de:
-Gramer ve imlâ yoksulu bir basınımız var artık…
-Noktalı virgül(;)le iki nokta(:)yı ayırmayı başaramayan okumuş cahiller sarmış her yanımızı…
-Bu “şart” ve “koşul” da diye orada burada demeç veren diplomalı cahillerimiz var…
-Yazdığı mesaja “sağlık ve sıhhat” diye yazan kültürsüzler sarmış etrafımızı…
-Gazetedeki köşe yazısının başlığını oluşturan kelimelerin ilk harfini küçük yazan “ünlü” kalemşörlerimiz var…
-Şehirlerimizi saran İngilizce ve Arapça tabelalara izin veren belediye başkanlarımızla gurur duyuyoruz!…
-En önemli görevi Türkçeyi korumak olan RTÜK’ün vurdumduymaz…
-“Komedi” diye yerel ağızları, küfürleri sinemaya taşıyan sözde sanatçılarımız var…
…
Unutmayalım ki bir ulusu yok etmenin ön koşulu dilini yok etmektir. Dil, sadece bir iletişim aracı değildir. Dil bir ulusun geçmişidir, geleceğidir. Geçmişimizle birlikte geleceğimizi de yitirmek üzere olduğumuzu görmüyor musunuz? Peki farkında mısınız son yıllarda dilimiz yozlaştıkça bizim de o hızla küçülüyor ve yozlaşıyor olduğumuzu?
Vatan savunması sadece topla, tüfekle yapılmaz. Asıl vatan savunması diline ve kültürüne sahip çıkmakla olur. Bu anlamda da en önemli görevimiz dilimizi korumak ve yaşatmak olmalıdır.
Online Bilgi İletişim, Sanat ve Medya Hizmetleri, (ICAM | Information, Communication, Art and Media Network) Bilgiağı Yayın Grubu bileşeni YAZAR PORTAL, her gün yenilenen güncel yayınıyla birbirinden değerli köşe yazarlarının özgün makalelerini Türk ve dünya kültür mirasına sunmaktan gurur duyar.
Yazar Portal, günlük, çevrimiçi (interaktif) Köşe Yazarı Gazetesi, basın meslek ilkelerini ve genel yayın etik ilkelerini kabul eder.
Yayın Kurulu
Kent Akademisi Dergisi
Kent Akademisi | Kent Kültürü ve Yönetimi Dergisi
Urban Academy | Journal of Urban Culture and Management
Ayın Kitabı
Yazarlarımızdan, Nevin KILIÇ’ın,
Katilini Doğuran Aşklar söz akıntısını öz akıntısı haliyle şiire yansıtan güzel bir eser. Yazarımızı eserinden dolayı kutluyoruz.