İsrail’in T.C topraklarına mayın temizleme bahanesiyle girmesi tepelerin tasını attırdı. Oysa her zaman ki taktikle gündem çarpıtılmaya, yönü değiştirilmeye çalışılmıştı; kimse yemedi. Ne Türkan Saylan’ın ölümü, ne yakılan camiler, hortlayan Kongo virüsü, son salgın domuz gribi, derbiler, kupalar… Hiçbiri netice vermedi; her cenahtan tepki üzerine tepki yağdı. Muhalifler, hükümet yanlıları ve dahi Ak Parti’li bazı milletvekilleri, itiraz bayraklarını birilerinin gözüne, gözüne sokunca geri adım atıldı.
Başbakan bir sürecin baltalandığından dem vuruyor. Kürt sorununun aşılması için girilen bir süreç. Bu süreç nedir, alınacak önlemler neler, nedir bu açılım derken, mayın temizleme işi ve ihale olmadan İsrail’in ihaleyi kapmasının zaruriyeti deklare edilince kalıyoruz. Yeni açılım buymuş, Yahudi sorunuyla uğraşmaktan Kürt sorunumuz kalmayacak.
Bu sınırda ilk mayın temizleme çalışması iki yıl önce TSK tarafından Şanlıurfa da yapılmış. Şimdi neden onlarca yıl başka devletlere vermek pahasına ihale ediliyor ve ordunun ‘biz yaparız’ diyememesi gladionun bir parçası olduğunu mu gösteriyor acaba?
Ve lakin ertelenen emele varmak için değişik yollar deneneceği ortada. NATO mu girer devreye, göstermelik firmalar mı bilinmez ama bu işin hükümete olmazsa olmaz şekliyle dayatıldığı ve dayatılacağı aşikâr.
İsrail orada organik tarım yapacakmış! Artık işgalciler dahi sağlıklı yaşam, detoks olaylarını malzeme yaptı ya, çıktı dünyanın çivisi. Benim bildiğim Siyonistler yapsa, yapsa organik bomba yaparlar. Organik bomba nasıl olur Nusaybin dolaylarında hemen aktarayım: verimli topraklarda onlarca yıl nadasa bırakılan, üzerleri besin değeri oldukça yüksek fosilimsi moleküllerle bezenmiş mayınlar itina ile ekildikleri araziden alınır, vitamin değerleri kaybolmasın diye ivedilikle modern üretim tesislerinde ulaştırılır; işlenerek son teknoloji ürünü silah, bomba ve mühimmatlarla ile takas edilir.
Yahudiler bu parlak fikri nasıl bulabildiler merak içersindeyim. Zannediyorum sahne şu şekilde cereyan etti.
“Vaat edilmiş toprakları alıyoruz, kararlılığımız tüm dünyada hayranlık uyandırıyor, bakma sokaklara döküldüklerine, hayranlıklarını maskeleyen bir kıskançlıkla hareket ediyorlar. Şimdi Dicle ve Fırat’a nasıl ulaşabiliriz onu düşünelim.”
(one minute sonra)
“Tamam buldum: biz oraya sizin mayınlarınızı temizleyeceğiz diye gireriz. Karşılığında da organik tarım falan yaparız diye topraklarını kullanmayı talep ederiz. Suriye, Irak, Türkiye sınırında düşünsene oğlum, hepsini birden oradan indiririz.”
“Yerler mi?”
“Oğlum biz koyun gibi güdülmeye yatkın genetik mirası olan bu insanlara neler yedirmedik ki? Bunu da yerler merak etme. Sonuç olarak karşılıklı çıkarlar mevzu bahis. Onlar topraklarını, bizde halkımızın bedenlerini kimyevi fazlalıklardan arındıracağız bu şekilde. Hahaha…”
Bu şekliyle alındıysa bu karar hiç şaşmamak lazım. Ziyadesiyle pervasızlaştı düşman. Şu dönem laik-İslamcı, Türk-PKK’lı, hatta cami yakılmalar eşliğinde Alevi-Sünni çatışması körüklemesi, nasıl bir mantaliteyle izah edilebilir ki? Dumura mı uğramak gerekir ama atik de olmalı aynı zamanda.
Şimdi zihinlerde netleşmeyen tek bir soru var: Ak Parti bu tezgâhın neresinde? Bir yerinde olduğu kesin; zaten hayal kırıklığı yaratan da bu noktası vakanın. Şimdi biz çay ocaklarında, dumanı üstünde tavşankanına katık ettikleri simitleriyle, her şeyin müsebbibini ABD, onun piyonu İsrail gören (ki bu noktaya kadar herkes hemfikir), dünya çapında seçilen her başkanı koltuğuna ABD’nin oturttuğu, her reisin süper gücün maşası olduğu, her nevi entrikalarla ülke yönetiminde piyonlarını söz sahibi yaptığı tezlerine iştirak etsek, artık kahvelerden çıkmasa erkeklerimiz, onların anlatadurduklarına baş sallasa kadınlarımız, bizi hangi izah çevirebilir itildiğimiz bu dönemeçten?
Biz ki paranoyanın dibini görmüş altı yüzyıllık bir mirasın hak sahibi olamayan torunları. Günyüzü göremeyecek mi zihinlerimiz? Şaşmaktan şaşı kaldı akıllar, ne yöne baksak çift düşünür olduk. Durdurun dünyayı inecek var; ya da siz ininde gitsin artık şu gemi, durmaktan paslandı bir yerleri…