pencerelerim de açık kapım da
girebilirsin istersen
gümbür gümbür geçiyorsam gönlünden.
H.E.
Silivri’deki “Küçük Çiftlik” adını verdiğimiz bahçemizde bahçıvanımız İlyas Efendi ve eşi Sebile Hanım’la 17 yıl birlikte olduk. Bu süre içinde bir kez olsun ne onlar bizi üzdü, ne de biz onları…
Niçin üzebilirdik ki biz onları! Her ikisi de işlerini nasıl yapacaklarını çok iyi biliyorlardı çünkü. “Şunu şöyle yapın, bunu böyle yapın.” dememize gerek kalmıyordu ki.
Havuzun bakımını da aksatmadı hiç İlyas Efendi, çimleri zamanında sulayıp biçmeyi de… Toprağı da belledi gerektiğinde, ağaçları da budadı. Eşi Sebile Hanım ise sebze yetiştirmenin profesörü…
Niçin üzecekmişiz biz, böyle tatlı insanları? Bir istekleri, bir eksikleri olursa neden hayır diyecekmişiz?
İşte böyle kardeşçe, karşılıklı sevgi ve saygı sınırları içinde 17 yıl yaşadık birlikte.
Bu süre içinde elde ettikleri birikimi, kızları Fâtime’nin birikimi ile birleştirip Kavaklı köyünde iki katlı, bahçeli bir ev aldılar. Biraz dinlenmek onların da hakkı değil miydi artık?
Ve bir gün, İlyas Efendi, o kendine çok yakışan kibarlığıyla:
“Hüseyin Bey, Güler Hanım! Yaş 75’i geçti. Bunca yıl birlikte olduk. Biz sizden çok memnunuz ama biraz dinlenelim artık. Siz de uygun görürseniz, bu ay sonu, köydeki evimize taşınalım; diye düşünüyoruz. Ne dersiniz? İzin verir misiniz bize?” deyiverdi.
Haklıydı. Hayır diyemezdik elbette. Onca yıl birlikte olmaktan duyduğumuz memnuniyeti dile getirip teşekkür ettik içtenlikle.
“Ayrılıyorsunuz ama dostluğumuz bâki. Gidiyorsunuz ama burası yine sizin soyadınızla anılacak. Yani Küçük Çiftlik… Bu kapı size her zaman açık… Mevsim ister kış olsun, ister bahar, ister yaz… Ne zaman isterseniz, buyurun, gelin. Başımızın üstündedir yeriniz.” dedik.
Gözleri sulandı; ağlamamak için kendini zor tutup:
“Her şey için asıl ben size teşekkür ederim. Onca yıl bizi bir kez olsun üzmediniz. Siz yokken evinize hırsız girdi de, o zaman bile ağzınızı açıp tek bir söz söylemediniz bize. Ne olur, hakkınızı helal edin.” derken, yanaklarından süzülüp iniverdi gözyaşları.
Ve 17 yıl huzurlu bir birliktelikten sonra, güler yüzle uğurladık; sevgili bahçıvanlarımızı.
Nereye mi?
Bahçemize 1 – 1,5 km uzaktaki Kavaklı köyüne…
Ne onlar, “Öküz öldü, ortaklık bozuldu.” dedi, ne de biz…
Her 10 – 15 günde bir uğrayıp kapı önünde ayaküstü de olsa “Merhaba İlyas Efendi! Nasılsın Sebile Hanım?” diye hatırlarını sordum. Bahçemizde yetişen meyve ve sebzelerden onlara da götürdüm her seferinde.
Kızları Fâtime ile birlikte satın aldıkları yeni yapılmış iki katlı evlerinin giriş katında otururlardı. Yandaki yaklaşık 150 – 200 metrekare genişliğindeki bahçede domatesten bibere, kabaktan fasulyeye kadar, her karış toprağı değerlendirerek neler neler yetiştirdi yine Sebile Hanım.
Ulusal bayramlarda değil ama dinsel bayramlarda, kandillerde mutlaka arar beni İlyas Efendi. “Güler Hanım nasıl? Dilem nasıl? Erim nasıl?” diye sorar tek tek.
İki yıl kadar önce, aklımızın köşesinden bile geçmeyen bir şey yaptı Sebile Hanım!
Ne mi yaptı?
Söylemek istemiyordum ama söyleyeceğim:
Ben diyeyim 70, siz deyin 75 yıllık kocası İlyas Efendi’yi terk edip gitti.
Nereye mi?
“Öteki dünya” dedikleri yere…
Ne var sanki orada?
Bunu hiç beklemez, böyle bir şey yapacağını hiç mi hiç ummazdım ben, Sebile Hanım’dan! Gözü yaşlı bırakılıp gidilecek bir insan mıydı İlyas Efendi?
Böyle yaparak kocanı da bizi de üzmemeliydin sen, Sebile Hanım!
Bunu beklemezdim senden.
DUVARIN ÖTESİ
Ünlü romancımız Yaşar Kemal gibi, kendi kendini yetiştirmiş değerli yazarlarımızdan biri de H. Esat Yavuztürk’tür.
İlk eseri Umut Peşinde adlı romanını okuyunca sevmiş, takdir etmiştim kendisini. Daha sonra Garip Hasan, Deli Veli, Sudaki Halkalar, Bulanık Suyun Balıkları, Emekçinin El Kitabı ve Özgürlüğe Çağrı Destanı’nı da beğenerek zevkle okudum.
“Şairlik iddiasında değilim” diyen yazar, 258 sayfalık bu son eserini, “Birkaç Söz” başlığı altında yazdığı önsözde şöyle anlatmış:
“Ben halktan biri olarak, süse-sükseye sarılmadan deyiş veya manzum öykü şeklinde de olsa, düşünce ve gözlemlerimi halkın anlayacağı dille halka sunmaya çalıştım.”
Okuyunca siz de göreceksiniz ki, gerçeğin ta kendisi bu sözler. (*)
(*) Duvarın Ötesi, H. Esat Yavuztürk, Dorlion Yayınları, 2022, dorlionyayinlari@gmail.com