Çünkü rüzgarlı… Sadece ondan değil; başka sebepler de var.
Bu gün de yine MacDonalds‘a takıldım. Öğleden sonrasıydı. Sadece orasını anlatmam bile sebepleri açıklamam için yeterli. Renkli bir yer burası. Her, renkli yer güzel değildir fakat bazı şeylerin çokluğu ve-ya çeşitliliği burayı nazarımda çekici kılan bir şey.
Bu kadar çok değişik insanı başka bir yerde görmemiz mümkün değil. Kıyas yapılabilecek başka yerler de örnek verilebilir fakat lafın gelişi öyle olduğu için öyle dedim. Fakat bir de bakmasını bilince gerçekten de bu kadar çok değişik insanı başka bir yerde görmemiz mümkün değil. Bu konuyu sonra irdeleriz…
Havası temiz buranın. Yani herhangi bir sağlık sorununuz varsa, buranın temiz havası, doğrudan veya dolaylı sağlığınızın düzelmesi için etkili olur. Sağlığın en temeli (tıpçılar kızmasın) tir. Çokbilmişlik ettiğimi düşünmeyin. Tedavi, doktorların işidir; sağlıklı kalmak ise 100’de 99 kişinin işidir. Fakat bir şey daha var; çok önemli! Bu bahsettiğim şey, yani sağlıklı olmakla ilgili şey işin bedensel yönüyle ilgili. Bir de elbette “kafa” ve “kalp” sağlığı var. Ben, bu ikisini bir görüyorum. Kafa-kalp sağlığı.
Kafa-kalp sağlığı derken, işte burada önemli bir ayırda varmamız gerekir, bedensel olmayan şeylerden bahsediyorum. Yani, akıl-gönül sağlığına sadece, hatta hiç, temiz hava yetmez. Nefesi köpekler de alır; fakat havlamaktan gayrısını bilmezler.
Burası, yani Didim, kendimi geliştirmem için önemli bir durak oldu. Hatta olmaya devam ediyor. Birkaç sene daha burada kalacağım. Yurtdışına gitme işi… gidilir yani; aha şurası yurtdışı dediğin; her zaman gidip gelirim.
Bu kadar çok değişik insanı başka bir yerde görmedim. New York da öyle! Diyebilirsiniz. Olabilir. Ben, görmedim. Ayırt, bu.
Burada da kitap okumaya devam ettim bir süre. Dikkat ettim; kitap okuma sayım düştü burada. Biraz da bilinçli yaptığım bir şeydi bu. Roman, hikaye, anı, felsefe, psikoloji… Bir sürü kitap türü var.
Yazmaya meraklı olunca insan, elbette ki bir “yaratım” sürecine de giriyor kafa. Sonra biraz düşündüm. Örneğin; bir öykü yazayım diye otursam masanın başına… Neden öykü mekanı, karakterleri oluşturmak için kafa mı yorayım ki? dedim. Kendiliğinden bir şey oldu. Yav, dedim; zaten her yan öykü dolu! Her yan psikoloji dolu! Her yan roman dolu! Otur, izle!
Ben bu kadar çok değişik insanı başka bir yerde görmedim, derken, bir şey daha demek istiyorum, esasında. Bu kadar çok değişik psikoloji, bu kadar çok olay, bu kadar çok olay örgüleri… yani bu kadar çok konuyu başka nerede bulurum ki, dedim. Yani, kısacası, definelerle dolu bir adaya düştüm hissiyatıyla burada kalıyorum.
Uzun uzun yürüyorum… geçen hafta sonu yine uzunca yürüdüm. Hiç durmadan, 17-18 km yürüdüm bu en son sefer. Yürürken definelerimi sayıyor, yatırım yapıyorum.
Bir yeri sevmek, mesela Didim‘i sevmek, neyi aradığınızla ilgili de bir şey. Sevdiğini şeyler, bir yerde varsa ORADA olmalısınız. Zaman zaman yer değiştirebilirsiniz, o ayrı konu.
..
Kafa-kalp sağlığına geri dönelim… Yani, bu konu beslenme ile ilgili bir konu değil. Fiziksel beslenme ile ilgili değil yani. Veya, o ot kalbe iyi geliyormuş, şu bitki çayı beyne iyi geliyormuş, kuyruk yağı aslında kalbe faydalıymış, ceviz aslında beyne iyi geliyormuş… konusu değil bu.
Didim‘i sevmemin sebepleri, demiştim. Ben bu kadar çok öyküyü başka bir yerde görmedim. Masa başında yazan bir yazar değilim. Seyyar yazar olmak imkanlarını bana lütfettiği için Didim‘i seviyorum. Veya, duruyorum bazen; duraklarda, kapılarda, koylarda, kumsallarda, banklarda… Lunaparka da benziyor biraz Didim. Çocuk eğlendirir gibi eğlendiriyor beni, Didim.
https://youtu.be/KzGQektJZiQ?si=3gzETdqxrZ96n3gGLunapark- Didim – YouTube