Bir süredir İzmir‘de takılıyordum. Değişiklik olsun diye oralardaydım. Didim‘e geri geldim. Pek de özlememişim, ne yalan söyleyeyim.
İzmir‘deyken sağlık kontrolümü de yaptırdım. Durum pek de iç açıcı değil. Bana sorarsanız, anca bir iki sene daha yaşarım ve sonra “Abbas yolcu” .
Sevindim de aslında. Ölümü güzel karşılamak gerek. Allah’tan ki, tekmilimiz ve temrinimiz vardır. Hiç yoktan, Raymond Carver geldi aklım. Benim çok sevdiğim bir yazar…
O da, yakın zamanda öleceğini öğrendiğinde telaş yapmıyor. Bir şiir kitabı vardır. Çok ince bir kitap. “Beyaz Geceler.” O kitabı aslında bir son adım kitabıdır. Bir kumsalda uyur, başka bir kumsalda uyanır. Bir bakar, küçük bir tekne, açılmaya hazır, çekiştirip durur halatını.
Bu konulara, ileriki paragraflarda döneriz tekrar…
“Sahte Sertifika” ile ilgili haberlere denk geldim. Erzurum ve Mersin‘de olan “devleti zarara uğratma” ile ilgili haberlere denk geldim. Buralarda Halk eğitimi merkezi adlı kurumlarda verilen sahte sertifikalar ile ilgili haberler… Mersin‘de işin cılkını çıkarmışlar. 18 bin sahte sertifikanın sahte olduğu ortaya çıkınca iptal etmişler.
Erzurum‘daki olay daha küçük çaplıymış fakat orada da bu sahte sertifika işinden ötürü “devlet zarara uğratılmış.”
E-devlet üzerinde sorgulama yaptırdım. Didim‘de bir kurum, hiç gitmediğim bir kursun sertifikasını oluşturmuş. CİMER üzerinden Milli Eğitim Bakanlığı’na şikayette bulundum…
Süreç devam ediyor. Yani bir sahte sertifika olayı da burada var. Burayı okuyan sanal kolluk-emniyet birimleri varsa, Savcılığa bildirim konusunda beklediğimi bildirmek isterim. Belki, onları beklemeden yarın filan Savcılığa ben de gidebilirim.. Bilemiyorum.
Didim, çok sıcak dedim fakat aslında memleketin her yeri aşırı sıcaklardan kavruluyor. Bu sıcakları, komplo teorilerine bağlayan da var, normal süreç içerisinde kendiliğindenlik açısından değerlendiren de var, aşırı üretim ile ilintileyen de var…
Sebep veya sebepler ne olursa olsun; bu sıcaklar gerçekten normal değil. Biz normal vatandaşların, kişisel önlemleri almaktan gayrı yapacak bir şeyi yok. Yani, benim en önemli sebep dediğim “aşırı üretim-aşırı tüketim” konusuna gerçekten eğilmek gerekiyor.
Bu konuyu yapay zeka ile de bağlayabiliriz. Yapay zeka‘nın gelişmesi demek pek çok şeyin daha kontrollü, iklim ve çevre koruma odaklı olabileceği anlamına gelir mi?.. Her şeyi hesaplayabilen, kestirim yapan-öngörüde bulanan yapay zeka, nelerin tüketilmemesi gerektiğini de, dünyanın ömrü ölçütünü de hesaplayarak, bize yaptırım yasaları sunabilir mi?
Ölümle ilgili en mantıklı değerlendirmeyi, Sosyalistlerin iyi bildiği bir kitapta okuduğumu hatırlıyorum. Belki benzer bir kitapta da okumuş olabilirim. “İnsan” için bir değerlendirme yapılıyordu. Bir insan, aslında ne ölü ne diridir. Sürekli bir halden hale geçiş vardır. Hücreler ölür, sonra yenilenir, sonra aynı benzer süreçler devam eder. Yani her an ölüp tekrar diriliyoruz da denebilir.
Biraz daha farklı bir bakış yapacak olursak; 2 sene önceki halimize benziyor muyuz? İki sene önceki halimiz, demek ki ölüdür.
Yani bir devinim, bir ilerleyiş var. “Ölümden korkmak” dedikleri şey aslında, çok fazla bağlanmaktan ötürü bağların kopacağı korkusudur. Bu, çoğu zaman da, zevk sefa bağlarının kopması korkusudur. Gerçek olan ilerleyiş ise, ki bunu herkes görebilir, geride kalan şeylerin gerçek olmadığı çok da gerçek duruyor.
Tanrı nedir? Görmediğiniz her şeydir.