Olayın kendimle ilgili tarafını anlatayım, dedim. Mümkün olduğunca sade anlatayım, dedim.
Haziran ayında e-devlet‘e yani turkiye.gov.tr adresine girdim. Arama çubuğunda “sertifika” kelimesini arattım. Yaygın eğitim yazan linke tıkladım. Almanca-A1 kursunun sertifikasını listelemek istedim. Listelendi. Fakat bir tane daha sertifika adı gördüm. Türk İşaret Dili adlı bir kursun sertifikasının da listede olduğunu gördüm. Tıkladım. 120 saatlik bu kursa katılmamama rağmen sertifika oluşturulduğunu gördüm.
Tabii, hemen çıktı aldım. CİMER üzerinden MEB‘e şikayette bulundum. Adıma belge düzenlendiğini; adıma imzalar atıldığını vb. bilgileri içeren bir mesaj yazdım. Birkaç gün sonra Didim Milli Eğitim Müdürlüğü yanıt verdi. Belgenin sehven düzenlendiği, kursla ilgili belgelerde imzamın olmadığı ve belgenin hemen silineceği gibi ifadeler içeren bir mesajdı bu.
Ben tekrar CİMER üzerinden MEB‘e şikayette bulundum. Mesajımın içeriğinde, bu şekilde bir işlem yapılamayacağı; belgenin sehven düzenlenmiş olamayacağı ifadeleri vardı. Ve, kursu düzenleyen öğretmen-usta öğretici ve idareciler hakkında yasal işlemlerin ne zaman yapılacağını sordum.
Birkaç gün sonra, gerekli araştırmanın-soruşturmanın başlatıldığı ve bana bilgi verileceği yazıyordu.
Tabii, bu cevaplar hiç uygun-hoş cevaplar değildi. Birkaç gün sonra Adliyeye gittim. Suç duyurusunda bulunmak için. Suç bildirimlerini dinleyen savcının odasına girdim. Savcı beye durumu anlattım. Savcı bey, dikkatli bir şekilde dinledi. Sadece bir soru sordu; sehven düzenlemiş olamaz mı? Dedi. Hayır, dedim. Öyleyse şu formu doldurun, buyurun, dedi. Olayı mümkün olduğunca kısa ve öz bir şekilde yazdım. Suç bildirimini yapmış oldum. Ben, doğrudan Didim İlçe Milli Eğitim müdürlüğünü suçu işleyen olarak yazdım.
Daha önceki yazılarımın birinde “sahte sertifika düzenleme” ve-ya resmi evrakta sahtecilik konusunda bazı örnekler vermiştim. Erzurum‘daki örneği dikkatlice inceledim. Bazı avukatları da dinledim. Normalde, süreç şöyle işlermiş: kurum yani Milli Eğitim Müdürlüğü kurum içi soruşturma başlatırmış. Disiplin cezaları verildikten sonra olay Yargı’ya intikal edermiş. Yargı aşamasında “resmi evrakta sahtecilik” suçundan yargılama başlarmış.
Aslında başka bir suç unsuru da var; kişisel verilerin izinsiz kullanımı. Fakat bu suç, resmi evrakta sahtecilik suçu yanında biraz daha küçük kalıyor.
Savcı bey, kamu davasının zaten kendiliğinden açılacağını söylemişti fakat ben şahıs olarak da Müdürlük hakkında suç bildiriminde bulundum. Çünkü ben bir vatandaşım ve bir vatandaşa yanıltıcı bilgi vermek de pek doğru değil.
Tabii, ben yargı makamı değilim fakat yine de şahsi kanaatlerimi yazmak isterim. 22 yıl memurluk yaptım. Devlet’in nasıl çalıştığını, ne anlama geldiğini az-çok, iyi-kötü bilirim. Benim yerimde memur olmayan bir vatandaş olsaydı ne olurdu? Vatandaş, Müdürlüğün verdiği cevap sonrası; ha, öyle mi, tamam o zaman… der, bir sorun olmadığını düşünürdü. Yani, vatandaş kandırılmış olurdu.
Bu olay, ve benzeri olaylar, devleti zarara uğratmak demektir. Zaten, bu resmi evrakta sahtecilik fiili davalarında mağdur “devlet” kabul ediliyormuş.
Süreçler devam ediyor. Bu konuyla ilgili belki birkaç yazı daha yazabilirim. Şimdilik bu kadar diyelim.