…Önceki yazıdan devam …
Karşıda Migros vardı. Akbank‘ın önünde duruyordum. Az ileride ihtiyarların takıldığı küçük parktan küflü bir kasvet yükseliyordu. Oranın yanından geçmek zorundaydım yaya geçidine varmak için. Biraz daha durdum, dolayı seyre daldım.
Yukarıya, Atatürk heykeli tarafına gidecektim aslında fakat oncacık yol bile gözümde büyüdü. Bir sigara yaktım. Sağa sola bakıyorum… Yine tanıdık biri geçti; Kadriye. Bu da sahte engelli raporlu bir hizmetliydi. Bu kadının yüzü beni her zaman korkutuyordu. Cesede benziyor. Hani, olduğu yerde dursa hareket etmeden bir ölüyle aynı derim, belediye cenaze işlerini ararım. Fazla bakmadım, geçti aşağı doğru yürüdü.
Allahtan hava güzeldi de kalbim biraz ferahlıyordu. Sapık Mustafa Kemal yine geldi aklıma. Yani şimdi iki sapık bir okulda; hem de bir ortaokul, Nuri ile Mustafa… Üstünü örtmek için uğraştılar, biraz örttüler filan da, valla çocukların velileri bir duysalar!, dedim, bunları kazığa oturturlar. İki sapık, çoluk çocuğun arasında geziyor…
Tecavüz dosyası mağduru Alman kadını bulmaya o an karar verdim. Bilmiyorum, Almanya‘da mı, burada mı.. Nasıl bulabileceğimi düşündüm… Burada yani hala Didim’de ise bulurdum. Ya Almanya’daysa?.. Aslında yine bulurdum; çünkü burada İngilizdi, Almandı, İrlandalıydı filan Türklerin komşusu olan yabancılar var; onlar yardımıyla da bulurdum… Hele bir de Okan hocam var ki; sanki 5xCIA müdürü! O bulurdu…
Sigaram bitmek üzereyken, sağa bir daha baktım…
Sanki bu gün anlaşmışlar gibi… FETÖ‘cüsü, sapığı, hırsızı, sahte engelli raporlusu… Bu sefer Şansal belirdi Denizbank‘ın köşesinden… Önceki yazılarımdan birinde bahsetmiştim. O da sahte engelli raporlu. Şizofren taklidi yapan bir dolandırıcı. O kadarla kalsa iyi.
Şansal şeydir; aslında, şu suç düzeninde en küçük detaylardan biri fakat, irtibatlı olduğu şeyler açısından bakılınca ve bildiği şeyler açısından bakılınca, en az iki tane suç şebekesini açığa çıkarabilecek birisi.
Didim’de de öyle; uyuşturucu kullanımı ve satışı o kadar yaygınlaştı ve pervasızlaştı ki… Halk eğitimin bahçesinde bir Kurtbağrı ağacı vardı; orada çok dururlar ve konuşurlar… Malı İsmail’den almış, Ganyan‘ın orada diğer eleman bekliyormuş da…
Yani böyle artık açık açık uyuşturucu alıyor, Ömer‘e veriyor, Mahmut‘a veriyor… Fehmi, ördek besliyorum filan diye her hafta çuval çuval ördek yemlerini arkadaki depoya yığıyor filan, yürüyor bir düzendi yani.
Bazen yanıma çağırırdım, arkada bir Kültür Bahçesi kafe vardı. Uyuşturucu çektiği zamanlarda, ağzından her şey, her sır dökülür; biraz toparlandığı günlerde bana da mal satmaya çalışırdı. LSD’yi bir denemeliymişim…
Bu anlattıklarım ufak ufak şeyler. Yani Şansal, hem kullanıyor hem satıyordu. Aşağı, Altınkum‘a giden yol üzeri, Pehlivanoğlu‘nun olduğu arada bir ganyan bayii vardı. O ganyan bayiinin içinde, arkada suntayla ayrılmış bir bölüm vardı; çay filan içilen bir yer. Arkadan girişi de var. Torbacılardan birkaçı da oraya takılırdı.
Neyse. Bunları zaten Polis biliyordur. Şansal‘ın ilk çökerteceği çete bu alttaki torbacı ve onlara bu malları veren, aralarında devlet memurlarının da olduğu 20-25 kişilik grup var. Paraları toplayan daha çok devlet memurları.
Şansal, Ankara ile hala irtibatlı. Yok, yok; ajan filan değil. Burada, çalıp çırptığı, uyuşturucudan kazandığı, ona buna borç takarak yığdığı parayla, dönem dönem, bazen 2 ayda bir Ankara‘ya gider, orada ona bu sahte engelli raporunu düzenleyen çeteyle yer içer, pavyona gider, biraz koko filan çeker sonra geri dönerdi.
2 Aralık günü hava güzeldi. Saat 13‘e doğru evden çıktım. Bir baktım Şansal bir taksinin içinde. Apartman önünde, az ilerde bir tümsek var; o yüzden taksi de yavaşlamıştı. Ön koltukta gördüm Şansal‘ı. Ankara‘dan gelmişti. Geliş saatine bakılırsa bir önceki gün gece yarısı Ankara‘dan binmiş olmalıydı. Böyle böyle gider gelir. Çete elemanlarıyla takılır, yer içer.
Polis de biliyordur zaten bunu. Yani, Şansal‘a bu raporu kimler yazmış, Ankara‘da sadece birkaç doktor bir silkelenirse çete çökertilir. Bu çete, Şansal‘ın çökerteceği ikinci çete olur. Şansal bu yüzden çok önemli. Polis de biliyordur zaten bunu.
Bir ay filan olmadı, tv‘lerde bir haber yayıldı. Manisa’da bir çete çökertildi. Yine bu sahte rapor, ilaç, reçete işleri yürüten Manisa merkezli bir çete. Fakat bu sadece Manisa merkezli değil. Her şey online ise çeteler de online ve her ilde varlar. En önemli yer Ankara. Şansal bu yüzden önemli.
Zaten bir anormalite var; çocuk bile anlar bunun sahte engelli raporlu olduğunu. Bir insan düşün; hem şizofren(?), hem sürekli içki içen, hep uyuşturucu kullanan; ve aynı zamanda akıllıca-fırıldağı işleri de senden bende iyi yürüten… öyle bir insanın 1 ayda ölmesi lazımdı. Senden benden diri.
Önceki yazılarımdan birinde bahsettiğim bir Ali dede vardı. Alamancı Ali dede. Engelli bir kızı var. Eski kumarcı. Lacivert bir mersedesi var. Erbaş çay bahçesine de takılır.
Polis onu da biliyordur herhalde. Bunu da şöyle bir sahneye alıp, kurtlarını bir döktürseler, Şansal‘ın iki çetesinin birinin çökmesine daha bir faydası olur. Polis biliyordur herhalde bunu.
Denizbank’ın köşeden bana doğru geldiğini gördüm Şansal‘ın. Arkamı döndüm, tanımasın beni diye. 10 saniye olmadı ki sağımdan yürüdü, Ziraat bankın oradan saldı kendini aşağı. Emekli de oldu, sahte engelli Şansal.
Bu, sahte engelli raporlu işini şu devlet kademelerindeki herkes ve halk da biliyor zaten. İlk ortaya çıktığında sayı 60 binlerdeydi. Sonra, tespitler artınca sayı 80 binlere çıktı. Belki şimdi 100 bini geçmiştir.
Zaten, devlet kurumlarını şöyle bir dolaşın… Tıklım tıkış işe yaramaz, iş yapmaz, işe gitmez tipler o kadar çoklar ki. 3 saniyede üç isim; Şansal, Mustafa abi, Hatice. Bunlar, hemen aklıma gelenler. Zorlasam 50′yi bulur.
Mustafağbi ile aynı kurumdaydık fakat hiç birlikte çalışamadık. Açık açık söylüyordu; ne çalışacağım yağu!
İşte şurada tokatçı Hatice. Sarı çıyan Hatice. Neyse. Bitmez yani.
Fakat bu yazının esas konusunu bağlayalım: Şansal ve Ali dede. Bunları bir sahneye alın, kurtlarını döksünler.
Migros tarafına geçmekten vazgeçtim. Yukarı, Atatürk heykeline doğru yollandım.
… devam edecek…