Didim‘e ilk geldiğim zamanlar… İlk zamanlar… Belediye‘nin orada bir meşhur Boyoz Kafe vardır. Çalıştığım okula da yakındı bu kafe. Fakat baya sonra oturup boyoz eşliğinde çay içmiştik.
Bir rahmetli Hikmetullah hoca vardı. İlk zamanlar onunla takılıyorduk dersten sonra filan. Yani aslında biraz rehberlik ediyordu bana. Yeniydik ya buralarda. Sağı solu, esnafı falanı filanı tanıyordum. 3-5 ay oldu olmadı, rahmetli olalı. Kalp krizinden öte aleme göçüvermiş.
Baya zaman geçti aradan. Ara ara gidip oturuyorum orada; kafede. Tam bilmiyorum fakat, sanırım şehrin eski ana yolu gibi bir yer o kavşak. O civarlar, tapu kayıtlarında “Köycivarı” diye geçiyor.
Neyse. Farklı güzel bir enerjisi var o kavşağın. Kafenin karşısında bir de ilkokul var. Atatürk ilkokulu. Çoluk çocuk çok oluyor oralarda. Genç anne babalara bakıyorum… Ne kadar gençler! 20-25 yaş ortalaması. Anne babaları da çocuk gibi görüyorum. Çocukların çocukları var-mış gibi.
Önceki yıllarda bir öğretmen arkadaşım demişti. Şimdiki aile tipleri, ana-erkil veya baba-erkil değil, çocuk-erkil, diye. Gerçekten de öyle. Yani ilk bakışta, sanki anne baba çocuğunu yönetiyormuş- yönlendiriyormuş gibi görünüyor fakat işin esası öyle değil.
İnternet ve daha öncesinde televizyon, çok şey değiştirdi insanlarda… Zaten engellenemez bazı şeyler; örneğin, çocuğun erkil olması. Basit bir psikoloji var işin gerisinde; “Aman, çocuğum diğerlerinden geri kalmasın!” Öyle de olsa böyle de olsa; hem maddi hem davranışsal olarak güçlü bir ortak-değiştirme çekimi var. Yani, güçlü ve aslında tam olarak tanımlanamayan, fakat uyulması-yetişilmesi gereken bir güçlü çekim.
En basit gösterge, az şıklı veya çok şıklı testler, gösterilebilir. Veya bazı güçlü ve yaygın reklamlara bakıyorum… Amman çocuğunuz çok zeki olsun, mental kental güçlü olsun…Bu ortak yanılgı her zaman vardı aslında; şimdi de var. Görünme şekilleri farklı.
Biraz önce dedim ya!; genç annelere babalara bakıyorum, sanki onlar da çocuk gibiler, diye. Ömürlerince, at yarışına sokulan atlar gibiler. Her zaman, atın esas sahibi kazanır. Fakat buradaki önemli nokta şu; bu, at çocukların sahibi, anne babaları değil.
Çocuk, test çözsün, kağıtçılar kazansın. Çocuk robotik kodlama yapsın, robotçular kazansın.
Çocukları ve gençleri çok dinlerim… Nerede bu öykücüler, felsefeciler… Onları arıyorum hep. Mutlaka varlar tabii. Asıl onların sesleri çok çıkması gerekir; puan, mental, “zeka yüksekliği” net sayısı.. seslerinin çok çıkması; gürültü.
Turuncu formaları var, Atatürk ilkokulu çocuklarının. Zaman zaman da küçük atlar gibi görmeden edemiyorum onları; bir döner kavşakta koşturup duran.