“3 milyon 900 bin işsiz var ve
2,5 milyon işsize iş verilecek!
Türkiye bugün Devrimi yaşıyor!”
Kim söylüyor bunu?
Ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Ferhat ALBAYRAK
O zaman TUİK ve İŞKUR yalan söylüyor…
Ülkemizin bir nolu sorunu işsizlik. Dolayısıyla ikinci sorun ise buna bağlı olarak mutfağı yakıp kavuran ekonomi.
Rahmetli Süleyman DEMİREL’in dediği gibi “mutfakta ki yangın hükümetleri devirir.”
Şubat ayı açlık sınırının 2029, yoksulluk sınırının ise 6609 lira olduğu bir Türkiye’de mutfak, takdir edersiniz ki “alev alev yanıyor.”
Üretim olmayan bir ülkede, tüketim de ithalatla sağlanıyorsa, istihdam sağlayacak yatırımlar yoksa, katma değeri yüksek ihracata yönelik üretiminiz yok ve ithalatınız ihracatınızdan çok ise mutfakta ki alev, işsizlik, yoksulluk kaçınılmaz olacaktır.
Fabrikaları satar veya özelleştirirsek, mazotu, gübreyi, tohumu ithal edip tüketirsek, bakliyatı üretme fırsat ve olanağımız varken; ithal eder tüketirsek ne olacağını sanıyoruz!
Bir zamanların mercimek ve nohut ihraç eden Türkiye’si, buğday ambarı Konya’da buğday yoksa, saman yoksa, bunları ithal ediyor ve karşılığında ihraç edecek herhangi bir ürünü yoksa kalkınmadan bahsedilebilir mi?
Tarımda yapılan tasarruf, pahalılığı, yangını körüklemez mi hiç?
Domates, biber, patlıcan terörünü kim besliyor dersiniz? Çiftçi mi? Yoksa çiftçiyi saf dışı bırakanlar mı?
Refah düzeyinin yüksekliğinden, milli hasılanın 10 bin dolar seviyelerinde olduğundan dem vurmalara kim inanır?
Az kazanandan az, çok kazanandan çok almak yerine, “vergiyi TABANA yayacağız” diyerek, “TAVANIN kapkaçlarına” göz yumarsanız, “TAVANDA KATILIMI” sağlamaz iseniz, dar gelirliye daha fazla yüklenmekle elde edilecek vergi gelirleriyle çark ne kadar döndürülebilecek?
Mutfakta meyve, sebze, bakliyat, et, süt, şeker, un yoksa, ev hanımlarının geçireceği bunalımı düşünebiliyor musunuz?
Ya evine ekmek getiremeyen babaların hali?
Evet çok yakında bu kesimden de acı haberleri duyacağımız kesin.
Eeee…
Bu mudur Türkiye’nin devrim yaşadığı?
Bu mudur işsizliğe bulunan çare?
Bu mudur kalkınmanın yolu?
Bu mudur refahın yüksekliği?
Bu mudur gençliğin önünü açmak?
Bu nasıl bir sorumluluktur, nasıl bir mantalitedir ki; “Türkiye ilk olarak çağ atlayan, devrim yaşayan bir dönem içerisinde” demek?
Yazık bu millete.
TAVANDA ki üç beş bin kişinin HİZMETKARI demeyim; KÖLESİ yapılan bu TABANA yazık.
Amma TABANIN da artık uyanması gerekiyor..
Sanıyorum uyanıyor da!
Zira en büyük yıkımı bizzat kendisi yaşıyor. Aile düzeni bozuluyor, çocuk eğitimi sıkıntıya giriyor, mutfak alev alev yanıyor, ilişkiler kopuyor. Aç yatan çocukları karşısında ebeveynler bunalım geçiriyor!
Allah kimseyi açlıkla imtihana tabi tutmasın.
Sözün Özü!
Tuzu kuru olanların hiç değilse “aç yatan” komşusunun olduğunu bilmesi gerekiyor! İnsan olmanın gereği; “neme lazım” dememektir. Seçimden seçime üç beş kilo un, şeker, bulgur, yağ ikram (!!!) edilerek kandırmak, oyunu almak, sonrasında sefalete terk etmek, bakıma muhtaç kılmak, kötü yollara düşürmek asla İNSANLIK değildir.
Lütfen çekin o pis ellerinizi bu güzel insanlarımızın üzerinden.
Kendileri havuduyla götürürken, ya da kazanırken, masum insanları Allah, kitap, kader, sabır, Cennet – Cehennem ile korkutup & ilişkilendirip iktidarını sürdürmeyi amaç edinen işvereninden tutun, yerel ve genel idarelere varıncaya kadar her kim ki tehdit, aldatma, ihanet içerisindeyse, bir an önce kendine gelmeli. Zira mazlumun ahı ağır olur. Vicdanınız huzur bulmaz. Saadetiniz sürdürülebilir olmaz. İnim inim inler, pişman olursunuz amma fayda etmez o son pişmanlığınız.
Mustafa Kemal ÖZGÜRSOY