Borca dayalı ekonomide, dış kaynak neden önemli olur?
Üretimimiz yeterli değildir. Üretimden elde edilen karlar, üretken yerlere yatırılmıyordur. Plansızlık vardır.
Ve kendi tasarruflarımız yetersiz olduğundan dışarıdan faizle borç ararız.
Normal işleyen bir ekonomide, dışarıdan getirilen borç ile proje yatırımı yapılır. Teknoloji transferi yapılır. Bilgi açığı kapatılır.
Bu söylediğimiz husus, klasik kapitalizm için geçerli bir durum.
Neoliberal sermaye birikim sisteminde, durum tamamen farklıdır. Ne demek istiyoruz, özelleştirme, piyasalaştırma ve finansallaştırma düzeninde, dışarıdan gelen borç, proje yatırımlarına gitmiyor. Ya da çok azına gidiyor.
Dışarıdan gelen borcun büyük bir kısmı, finansallaşmış olarak geldiğinden, yani varlığa dayalı menkuller, türevler, ipoteğe dayalı ipotekler olarak geliyor.
Bir anlamda arkasında yeterli teminat olmayan hayali paralar geliyor. Borç sağlayıcılarının elindeki spekülatif kağıtlar olarak geliyor.
Sistem kâğıt al, kâğıt sat üretmeden kar et düzenine dönüşüyor.
Şirketlerden şirketlere sağlanan borçların çoğu, bu şekildeki kıymetli kağıtlar ve hisse senetleri üzerinden yürütülüyor.
Sözün kısası, borca dayalı ekonomilerde, borç olarak gelen sermaye, piyasadaki mal ve hizmetlere gidiyor. Ortada bir yatırım olmuyor.
Sürekli borçlanıyorsunuz, ortada fiziki bir şey olmuyor. Ancak bizim borç alan şirketlerimiz, hep dışarıya karşı borçlu kalıyor.
İşte bu borçları ödeyip, çarkı yeniden döndürmek için yeniden borçlanmak gerekiyor. Bu borcu da ulus devlet yetkileri bulup borçlu şirketlere veriyor.
Bir anlamda, zombi şirketlerin devlet eliyle kurtarılması için dış borç tedarik edilmesi zorunluluğu çıkıyor.
Bir başka ifadeyle, Erdoğan Arap ülkelerinden veya Amerika’daki köpek balıklarından finansallaşmış borç bulursa, bunu halka dağıtmak için kullanmıyor. Kullanmayacak.
Şirketlerin kasasını doldurmak gerekiyor ki, şirketler dışarıdan mal ithal edebilsin. Ve Türkiye pazarlarında sürekli mal bulusun, çark dönsün.
Ortada üretim olmadığından, belli bir süre sonra gene borç gerekiyor. Gene adını kriz mi dersiniz, finans krizimi dersiniz, borç krizi mi dersiniz bir krizdir geliyor.
Devlet erkanı dışarıdan 500 milyar dolar borç bulsa, bu değerleri şirketlere verse, birkaç yıl sonra aynı noktaya yeniden gelinmesi kesin oluyor.
İç borçlar, yerli parayı basıp, Türk lirasının değerini düşürdünüz mü yolunuza devam ediyordunuz. Lakin paranın değerini düşürdüğünüzde, emeğin karşılığına gelen paranın değerini düşürdüğünüzden, bu sefer borç bularak ithal ettiğiniz ürünleri çalışanlar satın alamıyor.
Bu satın almama öyle bir noktaya geliyor ki, eskiden bir işçinin ev alamaması hali, bu kez yemek için et alamaz duruma getiriyor.
Velhasıl emeğin değerini sonsuza kadar değersizleştiremiyorsunuz. Bir noktadan sonra hem işsizlik oluyor. Hem de işçi arıyorsunuz. Aldığı ücret yol parasını karşılamıyor.
Borca dayalı ekonomi ölüm ekonomisidir. Borcu olan ülkenin bağımsızlığı olmaz. Haysiyeti hiç olmaz.
bulentesinoglu@gmail.com