Elli dört yıllık bir ömür..1596-1650 yılları arası.. Fransa doğumlu.
Üretkenliğin zirvesidir filozofun verimleri..
Latince adı RENATIUS CARTESIUS, daha sonra “Kartezyenizm” Kartezyen Düşünce çağları aşıp hep önemli olmuş, bir çok bilimsel, sanatsal, felsefi buluşun-gelişmenin temeli olmuştur.
Felsefesinin odağında iki soru var; Her çeşit şüpheden arınmış bir insan bilgisi var mıdır?, zihnin yapısı ve maddeyle ilişkisi anlaşılabilir mi?
Hepsini sırasıyla yazacağım, bol köpüklü, sütlü kahvenizi alıp okumaya devam edin uygunsanız..
Çağdaş felsefenin kurucusu. Matematikte, Cebirde, Analitik Geometride(kurucu) çığır açan buluşlar yaptı, düşünmenin, zihnin gerçek önemini ortaya koydu, bilgisayar biliminin temelleri onunla başladı, orta çağ felsefesi ve skolastik düşünceyi yıktı..
“Düşünüyorum, o halde varım” dedi, bu önerme felsefesinin temeliydi, düşünmek için var olmak gerekirdi, ondan önce orta çağda düşünce değil, “ilahiyat ve kilise” egemenliği vardı, yöntemli düşünmeyi öne sürdü, yöntemli şüphecilik esas oldu, hukuk diploması aldığı halde aile geleneğinden koparak felsefeyi ve yazarlığı seçti, genç bir yaşta bu kararının amacı şuydu: “Dünya kitabını incelemek” ve “kendi benliğini araştırmak”..
Yöntemli şüphede, şüphe eden kişi, şüphe ettiğinden şüphelenemezdi; şüphe etmek ise düşünmek, düşünmek de var olmak demekti.
Düşünen varlık, benlik ya da ruh, bedenden bütünüyle ayrıydı ve onsuz da var olabilirdi; Ruh, bütün yapısı ve özü düşünme olan bir tözdü(kök, asıl, temel, evrensel varlıkta ilk öğe).
Ruh-beden ikiliği kuramı da var filozofta, etkileşimi üzerine yaklaşımları da var. Ruh düşünen varlık, madde yer kaplayan varlıktır.
Dünyayı açıklamak matematiğin ve mekanik biliminin konusudur.
Tanrı’nın varlığını akıl yoluyla tanıtlama çabası olmuştur. Sonraki yıllarda dinsel dünya görüşünün terk edilmesinde çok önemli katkı yapmıştır.
Gördüğü eğitimin kendisini cahilleştirdiğini, söyledi ve “doğruyu yanlıştan ayırma” tutkusuna sarıldı. Derin Düşünmeye yöneldi.
Yaygın ve yerleşik görüşlere karşı çıkınca “dinsiz” damgası vurdular. Oysa amacı yasalara- devlete karşı çıkmak değil, zihnini yenilemek istiyordu.
Bilgide önemli olan insanların kanıları değil, açık ve seçik kavranan ve kesinlik taşıyan sonuçlardı ve bunlara da yöntemli şüphecilik ile varılabilirdi. Bilgide yöntemden vazgeçilemez.. Tümdengelime dayanır.
Başyapıtı; “Metot Üzerine Konuşma” aklımızı iyi kullanmak ve bilimlerde doğruyu bulmak için muhteşem bir eserdir.
Ruhun İhtirasları adlı yapıtı da çok önemlidir, beden-ruh etkileşimi açısından çığır açmıştır. Doğuştan gelen kavramlar görüşü çağdaş dilbilime önemli katkılarda bulunmuştur.
Elbette 17.nci yüzyılın sonunda Dekartçı felsefe ve bilim teorileri büyük ölçüde aşıldı, hareketin korunumu ilkesi yerini Newton’un enerjinin korunumuna bıraktı, ruh-beden ikiliğinin çözümsüzlüğü Dekartçı metafizik sistemin çıkmazı olmuş, ancak Dekartçılığın düşünsel önemi azalmamıştır.
Dekart’tan önce de insanlar ve insanlık vardı ama özgür bir düşünce yoktu, on yedinci yüzyıla doğru hangi toplumsal-eko politik koşullar ve üretim tarzları ortaya çıkmaya başladı ki var olmanın ve düşüncenin bilinci devrimsel bir dönüşüm sağladı?
Bu da elbette doktora tezi olabilecek kapsamda bir konudur.
İnsanı, zihin ve bedenden oluşan bileşik bir varlık olarak tanımladı. Zihnin beden olmadan da var olabileceğini savundu. Buradaki zihni, ölümden sonraki manevi kalıtlar(eserler, yaşanmışlıklar, imge ve simgeler, izlenimler) olarak mı kavramalıyız?
Leyla Erbil’in Kalan romanını anımsadım burada.
Descartes edebiyat ile sanatın ne olması gerektiği ve duyguların nasıl harekete geçirileceği konusunda da yazmış Ruhun Tutkuları ‘nda.
Filozofun edebiyatla bağlantılı olabilecek yönlerini de not etmek ve çalışmak gerek..
“Yaşamak asırları bir hamlede aşmak” ise, bazen böyle çağlar ötesiyle selamlaşmak çok iyi gelir insana..
Kaynakça
– AnaBritannica, Cilt 7, 1987, s.179-181
– Metot Üzerine Konuşma, 1637
– İnsan Üzerine İnceleme, 1644
– Ahlak Üzerine Mektuplar, 1657
– Tabiat Işığı İle Hakikati Arama, 1701
– Ruhun Tutkuları, 1649