Dert şifadır aslında. Bunu zamanla anlıyor insan. Derde düştüğünüzde arayışa geçersiniz. Hırsız tıkırtısını duyunca polis aklınıza geliverir, bir zalim peşinize düşünce gözümüz saklanacak yerleri tarar. Diş macunu tüpü gibiyiz bir bakıma, sıkıldıkça aklımız başımıza çıkar toplanır. İnsanın fıtratında böyle bir acayiplik vardır ki, nimet vereni görmez de derdi vereni görür. Dert gözlerini fal taşı gibi açar adamın. Uyuşturup da 5 dişini söksen adamın unutur gider ama bir dişini morfinsiz çekseniz ömrü boyu unutmaz.
Dertler büyütür insanı olgunlaştırır. Düşünmeyi öğretir, sorun çözmeyi öğretir hatta öğrenmeyi öğretir. Kurt, kuzu ve otu birbirine yedirmeden kayıkla karşıya geçirebilmeyi öğretir Yaşamımızdaki öğelerin önem sıralamasını doğru yapabilmeyi öğretir.
Dert nedir diye soracak olursanız çaresizliğimizi anladığımız andaki teslimiyetimizi oluşturan ve bize SAHİBİMİZİN kim olduğunu ayan beyan gösteren haldir derim. Sahibimiz dilediği her an dilediğine kendini hatırlatır. Derde düşünce ALLAH deriz de dertten çıkınca unutur gideriz. Aslolan dertte de zevkte de Allah diyebilmektir.
Yaşamın döngüsü devamlı dönmekte, zengin fakir veya fakir zengin olabilmekte. Sağlıklı kişi sakat veya sakat kişi sağlıklı olabilmekte. Kişilerin tüm bu döngüleri yaşıyor olmasının hikmeti, ALLAH DİLEDİĞİNİ YAPAR – HÜKÜM ALLAH’INDIR mealindeki ayetlerin işaret ettiği anlamlardır. Bu anlamlar yaşantımızın her anında karşımıza çıkabilir. Çevremizdeki kişilerde yaşanıyor olabilir ve bize de bundan ibret almamız mesajı geliyor olabilir. Çevremizdekilerin yaşadıklarından ibretler alabiliyorsak bu bizim için zorlu yolları kolaylaştıran birer hayat dersi kazanımı olur. Yaşamda türlü türlü haller görürüz ve her insan hatta her aile birer kitaptır. O kitapları bizim okuduğumuz gibi başkalarına da biz kitap olur onlar tarafından okunuruz. Bir her kitapta bir iz bırakırken bizde de başka kitaplardan izler girer satırlara.
Sabır yasak edilmiş olana değil helal olandan kendini alıkoyabilme iradesidir bence. Ve bu iradenin güçlendirilmesi çalışmalarının adıdır ibadet. Mesela orucu ele alalım. Oruç insanın belirli bir süre yemek ve içmekten bedenini alıkoyabilme iradesinin kazanılmasıdır. Yemek içmek normalde helaldır ama yasak zamanda ramazan ayında Müslüman kişi kendi iradesiyle kendini yemek ve içmekten alıkor. Mesele açlığa azmetmektir. Mesela bir adamı zorla bodruma kapatıp onu aç ve susuz kalması durumuna ORUÇ TUTTU diyemezsiniz. İşte o yüzdendir ki, fakirin orucundansa zenginin orucu daha üstündür. Hac da ise zenginin haccındansa fakirin ki daha üstündür. Zoru başarmak üstünlüğü kazandırıyor. Bunu şöyle açıklayabiliriz, iki eli olmayan birinin ayaklarıyla aynı işi yapabiliyor olması onun azminin zaferi diye algılanıp alkışlanır. Zoru başarabilen başarılı engelliler hep engelsizlerce takdir edilmiş alkışlanmışlardır.
Ortam uygunken ayağı kaydırmamak hedeftir. Gencin yapabildiği ibadet 50 yaşında ibadete başlamış olandan daha üstündür. Gençte nefs, şehvet, cesaret, acelecilik fazla olduğundan hatalara kapılmak kolay olur.
Sabretmek nimetin alınmasına boyun eğmektir, şükretmek ise nimeti verene teşekkür etmektir. Nimeti verene teşekkür edilmiyorsa nankörlük edilmiş olur ve nimeti veren verdiği nimeti geri aldığında nankör isyana kapılır. Benlik davasına düşüp sahibine isyan eder. Aslında bir insana gençlikte dert verilmişse o kişi çabuk olgunlaşır hayata daha anlamlı bakar. Korkuyu erken atar mücadeleye erken başlar zafere erken varır. Zevk-i sefada ömür geçirenlerin pişmanlıkları çok olur. Bir ömür boyu sahibini hatırlamaz, insani sıfatlardan habersiz geli geçer dünyadan. Mutfak, banyo wc arasında ömrünü tüketir.