11 il..
11 şehir..
11 felaket..
Soğuk bir kış günü yürekleri yakan bir afet yaşadı Türkiyem.
Yüzyıllardır acılarla yoğrulan, sancılı gebelikler yaşayan Anadolu’m ne yazık ki depremleri doğurdu.
Bakınız Wikipedia’da depremin tanımı şöyle: “Yer sarsıntısı, seizma veya zelzele, yer kabuğunda beklenmedik bir anda ortaya çıkan enerji sonucunda meydana gelen sismik dalgalanmalar ve bu dalgaların yeryüzünü sarsması olayıdır.
Sismik aktivite ile kastedilen meydana geldiği alandaki depremin frekansı, türü ve büyüklüğüdür. ”
Depremler yıktı, geçti ve biz suçlu aramaya başladık.
Önlem almayan, bir kat fazla çıkmak isteyen, 2 metre çukura gömüleceğini bile bile kaçak kat çıkan, kaçağa imar affı isteyen, dere yatağına, ovaya ev yapan ve yapılmasına izin verilmesi için her türlü dalavereyi yapan bizler suçlu arıyoruz.
Yapan biz, imar izni veren belediye, af çıkaran meclis, kanun teklifi veren siyasiler, denetlemeyen ve gereğini yapmayan hükümetler suçlu değil mi?
Komplo teorileri havada uçuşuyor. Doğru da olabilir.
Ancak Haarp veya değil asıl suçlu biziz.
Dikey kentleşmeye cevaz verenler, verimli ovaları imara açanlar, arşa yükselmek için gökdelenlerle haşa Allah ile yarışanlar, betonda diretenler, malzemeden çalanlar, işin hakkını vermeyenler, bunları affedenler, kentsel dönüşüme ayak direyenler suçlu değil mi?
Ne suçlusu arıyoruz?
Suçlu biziz.
Her toplum lâyık olduğu üzere yönetilirmiş.
Suçluyu aynaya bakınca göreceksiniz.
Ah Mirim; geçenlerde Moda Semti’nin iyi bildiği mühendis müteahhitlerden Odak İnşaat’tan Erdinç Bey ve Gökoz İnşaat’tan Gökhan Bey ile sohbet ettik.
Özetle dediler ki;
Betonarme binanın ayakta kalması için;
Çok kolay değerleri bozulabilen hazır betonun harcının mükemmel olması,
Mimarın hazırladığı projenin mükemmel olması,
Mühendisin uygulamalarının mükemmel olması,
Ustaların becerilerinin mükemmel olması,
Müteahhidin malzemeden çalmaması,
Konut sahibinin proje ile oynamaması,
Kiracının kolonlara, kirişlere zarar vermemesi,
Zeminin ağır binayı tutabilecek kadar kuvvetli olması,
Ve deprem esnasında alttaki zeminin parçalı kaymaması lazım.
Yine de yetmez.
Çimentodan üreyen radon gazının demirleri çürütmemiş de olması lazım.
Depreme meydan okuyabilmek için bu mükemmelleri ve daha fazlasını bir araya getirmemiz lazım.
Halbuki depremle uyumlu, hareket edebilen, esneyebilen yine de yıkılırsa altındakini ezmeyen ve insan gücü ile müdahale edilebilen yapı modeline geçilse ölüm oranlarını 50’de 1’e, hatta 100’de bire düşürmek mümkün ki Japonya bunun ispatıdır.
Ah ancak ki ne ancak, bu ülkede olunca binlerce alçak, yine çimento lobisine yine açgözlü müteahhitler sürüsüne ve onların desteklediği bürokratlar zümresine yenileceğiz.
Ve 20-30 sene sonra aynı acıların yasını, aynı kelimelerle aynı vah vahlarla tutacağız.
Dün 17 Ağustos, bugün 6 Şubat yarın ders almazsak 14 Eylül 2025 …
SaIIanacak vakit yok!
Taş taş üstüne oIsun , taş baş üstüne oImasın artık.
Ve beklenen İstanbul depremi öncesi son sözüm ;
“Tüm kentler yapıldıkça İstanbul yıkıldıkça güzelleşiyor, Mirim.”
Yıkılmadan yıkalım, yeniden yapalım.
unum malum melius quam mille consilium
Vesselâm.
*Bir musibet bin nasihatten iyidir.
Erhan Ziya SANCAR
Eğitimci Yazar
Teşekkürler Erhan Hocam. Yerinde ve çok güzel bir yazı olmuş.
Saçmalık
Tşk ederiz güzel bir yazı olmuş. Yıllarca ISTANBUL depremi ile ilgili uyarılar geliyor ama yapılan çalışmalar hep geride kalmış. 34 yil oldu deprem oldu.sizce 34 yılda istanbul da kaç bina yapıldı. Hangisi depreme dayanıklı yapıldı.11 ilde yapılan yeni binaların çoğu yıkıldı.Simdi istanbul insanların aklına geldi.belki 34yıldan beri çok mesafe alınabilirdi. Belkide ISTANBUL ile ilgili tedirgin bu kadar olmazdı.
Ağzına kalemine yüreğine sağlık kıymetli Hocam
Selamunaleyküm; Erhan hocam tesbitler çok güzel. Umarım ders alırız, sebepleri için tedbir amaçlı çalışırız..! Hiç yetişen insan unsuru, hep bunların müsebbibi, ithal siyasetçi yok, ithal usta Mühendis yok..! Yerli malııı ama..! Hesap vermekten korkmayan kul..! Mahkum olan olana..!
Yorumları yapıyoruz ama yayınlanmıyor neden sebebini öğrenmek istiyorum.