Şehirde üçüncü günüydü, dışarı çıkmamıştı. Kendini hapishane kovuşunda zincire vurulmuş zannediyordu. Ruhu daralmıştı. Şehrin bu karmaşasından nasıl kurtulurum diye düşünüyordu. Pencereden sokağı gözlüyordu. Çamur kaldırıma taşmıştı. Sokağa akıtılan sular, çamurla uyum sağlamış ve yüzer hâldeydiler.
Şehrin her yanı çamura esir miydi?
Bir ilin, yüksek okulundan mezundu, çok çalışması gerektiğini biliyordu. Hayata atılmanın verdiği büyük bir istekle, kendini şehirde. Otobüsten indikten sonra, hesap etmediği bir somurtkanlıkla karşılaşmıştı. Yüzlerin gülmediği, koşturmanın köşe başlarında dahi yavaşlamadığı bir yerin adı, büyük şehirdi.
İlk sayfada vurdulu kırdılı haberlerin kesiştiği bir şehir. Korkmak mı gerekir, bilemiyordu. Kelebek olamadan ezilip giden tırtıllar gibi sokakların çamuruna yenik düşmeleri işten bile değildi. Yarın ona isimleri verilen üç semtte iş bakacaktı.
Sokak satıcılarının çokluğu dikkatini çekti. Köşe başlarında ve kaldırımlarda akla gelen her şeyi satıyorlardı. Bir tanesine yaklaştı ve hayırlı işler dedi. Satıcıya, kaldığı yerin adını sordu. Satıcı, başını salladı ve orası normal durulacak yer değil dedi. Bugün ki aklına göre buraya gelir miydin? Dedi. Satıcı baktı, düşündü ve gelmezdim dedi. Satıcının sözü üzerine, içine kurt düştü. Akşama geri mi gitseydim dedi. Köylüsünün yabancı Ülkeden aldığı kadını düşündü. Dere üstünde bahçe kurmuşlar ve sebze yetiştiriyorlardı. Daha sonra işi büyütüp hayvancılık da yapıyorlardı. Satıcıya teşekkür etti ve ayrıldı.
Parkta büyük havuza yaklaştı. Yanındaki gence, semtin ve parkın adını sordu. Parktan ayrılıp iş arayacağı tarafa gitti. Gerçekten iş hanları büyük caddeler ve mağazalar zenginliği gösteriyordu. İş hanının kapısındaki ilanı gördü ve içeri geçti. Kurbanlık koyun gibi hisseti kendini. İsteklerini aynen kabul edecekti, başka şansı yoktu. Deveyi gütmek veya bu diyardan gitmek dedi. Pazarlık yapmaya hiçbir şansı yoktu. İşe alınırsa buraya yakın bir yerde kalmayı düşünüyordu.
Yırtıcılara da yem olmakta istemiyordu. Çok zor bir serüven onu bekliyordu. Zaten peşini bırakmayan talihsizlik burada da ona nanik yapıyordu. Handa iş arayan Anadolu delikanlısına göre iyi giyinmiş sayılırdı. Fakat iç dünyasında sefaletin rüzgârları ara kesme oynuyordu.
Büroya girip çıkanlar bir iş üzerine koşturuyorlardı. Kendisi de işe baş vuruyordu. Depo müdürü, otur dediğinde depoya alından, dediğini zannetti. Heyecanı doruk noktasındaydı. Koğuştan şartlı tahliyeyle ayaklarındaki zinciri çözüyorlarmış gibi sevindi. Müdür şartlar ve evrakları sıraladı ve uzun konuşmadı.
Yarın evrakları getireceksin ve şimdi seni diğer arkadaşınla tanıştırayım ve kalacak yerini ayarlasın dedi.
Dünyalar Yücel’in olmuştu. Biraz sonra arkadaşı geldi ve onu alıp depoya gittiler.