Deniz Seki, uyuşturucudan suçüstü edilip, haksız yere 7-8 ay hapiste “tutuklu” kaldıktan sonra bu hafta “tutuksuz” yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Hanımefendi “Cevaz Evi“nden (mübarek sanki ceza çekmemiş de cevaz alıp erenlere karışmış) “yola gelerek, dini bütün bir mümin” olarak çıktı. Kısmetse yakınlarda “türban takmasını, tefsir yazmasını, dini bütün bir müslüman olduğu için de denize “Haşema” ile girmesini” bekliyoruz.
Haşema demişken;
Bu hafta bir vesileyle “Türban Otel” dedikleri türden bir otelde kaldık bir kaç gün.
Başta şunu belirteyim, bana katılmayanlar olabilir, bir yaşam biçiminin tatile yansıması falan diyen de çıkabilir, ancak gözlemlerim bir yaşam biçimi falan değil tamamen “beş yıldızlı garabet ve görgüsüzlük“. Buralardaki “davranış kalıpları” belki sosyal yaşamın bir parçası olarak kabul edilebilir, ancak doğal olmaktan ziyade tuhaf, ilkel ve garabet dolu olmak sosyal dokunun bir parçası olmakla açıklanamaz.
Daha önce de bir kaç yazıda ısrarla, “Kendilerine bir kimlik (ayrıcalıklar) arayan muhafazakar kesimlerin, siyasallaştırdıkları İslamı kendilerine kimlik edinerek İslamı da kendi özünden uzaklaştırdıklarını” izah etmeye çalışmıştım.
Beş yıldızlı bir otel, “haremlik selamlık” olması Allahın emri… Amenna, buna şahsen kabul. Sonuçta erkeklerle bir arada kalmak istemeyen hanımları gerekçelerine bakmaksızın anlamak gerekir.
Müşteriler bizim gibi “kader kurbanları” hariç yüzde doksan belirli bir kesimin mensupları. Büyük çoğunluğu da Alamanya görmüş müminler. Ortada açık bir aidiyet farkı var. İçeri giriyorsunuz; lobi ortak, katlar, odalar karışık, restorant ortak, havuzlar ayrı, plaj ortak. Yani ortada öyle tamamen haremlik-selamlık bir durum yok. Hanımlar türlü türlü örtüler içinde yani kapalı, erkeklerin büyük çoğunluğu ise şortlu. Bu arada pek çok Çeçen ve Hırvat’a da rastlamak mümkün. Herkes içiçe, al gülüm ver gülüm. Haremlik-selamlık durumu sadece benim gibi yabancılara atılan tuhaf bakışlarda hissediliyor. O da yanımda “Neden bir çarşaflı eş yok?” diye olsa gerek.
İlk farkedilen şey, bir çok kişinin üzerinden akan görgüsüzlük. Kendini özel bir kimliğin aidiyetinde olmakla ifade eden ve buna göre davranış kalıpları geliştirmeye çalışan insanların üzerinde tuhaf bir elbise gibi duran davranışlar net bir şekilde sırıtıyor. Ayrıca erkeklere değil de daha çok hanımlara özgü bir durum. Sanırım olmadığın şey olmaya çalışmakla ve olan ile olmayan arasındaki uçurumla ilgili birşey.
“İsraf Haramdır” diyen bir dinin müminleri, özellikle restorant kısmında aç yatan komşusunu hatırlıyor muydu acaba?. Aldığının yarısını; yemeden, atılmak üzere tabağında bırakan pek çok müminin sanmam ki böyle bir meziyeti olsun?
Çatal, bıçak ve kaşık konusundaki birbirine öykünmeler, incelmeler, kırılmalar, bükülmeler, kimi zaman makasla mukavva kesercesine dudak gevelemeler… Acemilik ortada da yırtınmaya ne gerek var sanki.
Ve tabii ki Haşema…
“Deniz, kum ve bizim müminler” bir arada olur da haşema olmaz olur mu hiç?…
Ama haşemadan önce fotoğraf mevzusu… Çünkü -istisnasız- hemen herkes elinde bir fotoğraf makinası, parmaklar deklanşörden düşmüyor. Eşler sırasıyla birbirini çekiyor, sonra sıra çocuklara geliyor oradan geri dönüyor eşlerin fotoğrafları çekiliyor. Kumlarda, şezlonglarda çekilen fotoğraflar yetmiyor sıra denizde fotoğraf çektirmeye geliyor. Biri yüzerken öteki suyun içinde, o bitiriyor öbürü başlıyor. Bir türlü fotoğraf faslı son bulmuyor.
Erkekler (benim gibi bir iki tuhaf yaratık hariç) ve hanımlar, kısmen de küçük kız çocukları haşemalı. Erkeklerdeki halini şortun uzunu olarak bilirdim ama kadınlardaki de bilmeyenler için söyleyeyim sauna eşofmanın bir benzeri. Sonuçta günlük kıyafete de benziyor. Kadınlar denize bu kıyafetleri ile teninin yüz hariç herhangi bir kısmı görünmeyecek şekilde giriyorlar. Bilmeyenler bakınca insanlar elbisesiyle yüzüyor zanneder.
Buradan sonrasını da yoruma bırakıyorum.
Ancak şunu söylemeden de geçemeyeceğim: Otel ve plaj komşumuz olan bikinili Rus ve Alman güzelleri daha zarif, güzel ve çekiciydiler ama asla denizden üzerine yapışmış ıslak haşeması ile çıkan dindaşlarım kadar “yoldan çıkarıcı” değillerdi.
Son söz;
Dini ögeleri menfaatleri için ön plana çıkaranların elle tutulacak bir yanı kalmayınca haliyle din hakkında ahkam kesmek uyuşturucu kullanıcılarına kalmaktadır.
————————————————————————————————————————————
Evet alkışlanacak bir yazı sizi kutluyorum
Ülkemizde bu riyakar gösterişten ibaret sözde dindarlık şapşallığı maalesef anormal boyutlara vardı.
Görgüsüzlük müslümana ama hakiki müslümana uğramaz bile.
Ama Alamanya’lılarda bu görgüsüzlük hep vardı aslında.
Bir de dinci kisveye bürününce artık iyice cılkı çıktı.
Köyüne mercedes ile gelen alamancı filmleriyle doludur Türk filmleri aslında cesur bir yönetmen çıksada birde görgüsüz dincilerin bir filmini yapsa diyorum ama zor :>
Bende siteye yeni katıldım.Yazınızı çok beğendim, tebrik ediyorum.Uğur beyin yorumundada şu söz dikkatimi çekti;”cesur bir yönetmen çıksada birde görgüsüz dincilerin bir filmini yapsa”kesinlikle katılıyorum, uğur bey ama böle bir yönetmenin çıkmayacağını enaz benim kadar sizde biliyorsunuz.Bizim ülkemizde rektörler, hakimler,savcılar ve hatta geleceğimizin devlet adamlarını, devlet büyüklerini yetiştiren emektar öğretmenlerimiz bile gerçeği konuşmakta zorluk çekiyor.Nedenini eminim bir çoğumuz biliyoruz artık.Ama gün olur devran döner o gittikleri uzun yol kısaya,gündüzleri geceye döner.
Bu yazıyı yazarken çok düşündüm.
Çünkü amacım gerçekten inanan müminleri incitmek değil. Haşa, haya ederim bundan.
Ancak gördüklerim de utandırdı beni…