Demokrasi kavramı bileşenlerine ayrıldığında; esasında demokrasi, üretim demektir. Yani düşünsel üretim, fikirsel üretim ve sonrasında maddi üretimler, sistematikler, iyi işleyişiler. Önemli bir bileşen daha var; deneysellik. Önemli bir bileşen daha var; katkı.
Ben nasıl değerlendiriyorum. Yine aynı bakış sürecinde değerlendiriyorum. Yanıbaşımdaki insanlardan-işleyen mikro sistemlerden uzaktaki-uzak ve üst mevkilerdeki insanlara-mekanizmalar “yeme” eğilimi.
Türkler demokrasiyi bir yemek yeme biçimi gibi görür. Nasıl daha fazla alırım-yerim-biriktiririm? Neyi? Her şeyi. Hep bana hep bana.
Öyle değil mi?
Bu sebeplerle, bu oluşlarla gördüğümüz üzere; en iyi-nin değil de en çok gürültü edenin hep aldığı-yediği bir sistem haline gelmemiz de olağan.
Demek ki biz anlamadık bu demokrasiyi. Haliyle, hep yiyiciyiz.
Başkanlık sistemi bu yüzden gereklidir. Hep bana hep bana dediğimize göre, hep yiyici olduğumuza göre ve bu yiyicilik-talancılık adaletsizliğe sebep olduğuna göre, zihinlere bir başkan gerekmektedir. Bizleri kılavuzlayacak. Ve bu konu ettiğim başkanlık sistemi, “partiler dışı” bir kavramdır.
Kişisel olarak, benim, demokrasiyi gerçekten anlamış olma halim-seviyem, neden daha diktatoryal kolektif bir zihin yapısının denetimine girmeyi öngörüyor peki? Durumum bir çelişki gibi görünüyor olabilir okuyana. Bir akarsuyuz biz; taşmışız, bağ bahçe orak çit komamışız. Demem de o ki, şu akarsunun suları hele bir yatağını bulsun.
“Su akar yatağını bulur.” Su aksın yatağını bulsun.
________
İyi bir yüzücü bile bulanık sularda yüzemez. İnsan zihni de yüzmelidir fakat dolayında bulanık zihinler olmamalıdır.
umitsonmez.com.tr
Demokrasiyi nasıl yemeliyiz