5 Nisan 2008 tarihinde, “Demografi Paradoksu Üzerine Siyasal Tedbirler” konulu bir makale kaleme almış ve bu makalemde zaman ilerledikçe, nitelikli nüfus artış hızı dramatik bir şekilde azalırken, niteliksiz nüfus artışı tam tersine dramatik bir şekilde artmakta olduğunu belirtmiştim. Bu gidişle, bundan 20 yıl sonra, toplum, neredeyse vasıfsız, sürü gibi güdülen, kişiliksiz insanlar çöplüğüne dönüşecektir.
Dünya Gerçeği:
Dünyada geri kalmış ülkelerin nüfusları hızlı artmakta, beyazlara göre zencilerin nüfusları hızla artmakta, diğer dinlere göre Müslümanların nüfusları hızla artmaktadır. Bu noktada olaya “islamlık” penceresinden bakıldığında pembe bir tablo ortaya çıksa da, zaman ilerledikçe bu kitlenin sayısı arttığı kadar içinin boşaldığı da ayrı bir gerçektir.
Demografik açıdan dünya gerçeğini ayrı bir yazı konusu yapmayı düşündüğümden dolayı, başlığı kısa tutarak Türkiye gerçeğine değinmek istiyorum.
Türkiye Gerçeği:
Öncelikle istatistiki verileri ele almak gerek.
Türkiye’nin yıllık Nüfus Artış Oranlarını (NAO) incelediğimizde; 1924-1938 döneminde % 2,15 iken, 2. Dünya Savaşına tekabül eden 1939-1945 döneminde % 1,46’ya düştüğü, savaş sonrası 1946-1949 döneminde % 2,11 seviyesine çıktığı; 1950-1959 döneminde % 2,76’ya çıktığı; 1960-1963 döneminde % 2,63’e düştüğü; 1964-1972 döneminde % 2,53’e düştüğü; 1973 Yılında %2,53 olan oranın 1991 Yılında %1,95’e, 1995 Yılında ise %1,85’e düştüğü, 1996-2006 döneminde ise % 1,56’ya düştüğü görülmektedir. (ALTUNDAL İsmail, (Mayıs 2008 / Avrupa Birliğinin Türkiye Makro Ekonomisi Üzerine Olumlu ve Olumsuz Etkileri, İsmat, Ankara, Seçkin Yayınevi, s.49-60)
Dünyada olduğu gibi, Türkiye’de de, nitelikli nüfus gün gün erimektedir. Buna karşılık, sokaklar yığınlarca işsiz, açlık sınırının altında potansiyel suça itilmeye hazır insanlarla dolmaktadır.
Nüfus artış hızımızın azaldığı ve nüfusumuzun yapısının değişmekte olduğu tespitini yaptıktan sonra, bu değişim sürecinin olumlu/olumsuz önemli sonuçları ortaya çıkmaktadır. Burada, ideal bir demografik içerik için, devlete ve/veya özel sektöre düşen görev nedir? Elbette ki, en başat görevler, teşvik tedbirleridir. Eğitimli ve geliri yüksek kesimlerde kronik hale gelen çocuk sahibi olma yerine evcil hayvan yetiştirme isteği, yeni jenerasyonun yaşlandıklarında ebeveynlerine bakmama ihtimalleri, yani evlat sigortası kavramındaki korku, her geçen gün anlamını daha da yitirmektedir. Bu durumda da bu kitle ilerleyen yaşlarda faydasını göremeyeceği uzun süreli bir yatırım olan çocuk yapmak yerine kısa dönemlik mutluluğu (evcil hayvan beslemeyi) kendilerine göre haklı olarak tercih etmektedir.
Devlet, çocuk başına para ödeme veya vergi indirimi yapmak gibi bağlayıcı düzenlemeler ile bu sorunu çözemeyecektir. Çünkü, bu kitlelerin ekonomik teşvike karşı duyarsızlığı bulunmaktadır.
Piyasada her geçen gün işsizlik oranları gittikçe tırmanan, yeni jenerasyonun en başta iş kabusu devam ederken, insanlar yeni çocuk yapar mı? Bir taraftan da, varlıklı ve eğitimli bireylerdeki ailevi çözülme, bu kitlelerin içinde olduğu çekirdek ailenin parçalanıp bilgi ötesi toplumunun temel aile yapısı olan nükleer aileye dönüşmesi dramatik seyri gittikçe içinden çıkılmaz hale getirmektedir.
Felaket tellallığı yapmak kadar çaresiz ve bir o kadar da banal bir tepki olmasa bile, bu konularda geleceğe yönelik kırmızı ışığın resmini sizlerin gözleri önüne serdiğim için fütürolog gözlemimle utanç duyuyorum.
Not
Bu yazı, http://www.bilgiagi.net, http://www.bilgievreni.com, http://www.kamudanhaber.com, http://www.haberanaliz.net, http://www.siyasalforum.net, http://www.gunesgazetesi.net, http://www.gercekgazete.web.tr, ile, Gerçek Gazete, Balıkesir Demokrat, Güney Marmara Yaşam ve Fatsa Güneş gazetelerinde yayınlanmaktadır. Yazarın izni olmaksızın başka hiçbir yayın organında kaynak veya dipnot göstermeksizin kısmen veya tamamen alınamaz, çoğaltılamaz.