Eski kütüphanenin çevresini, yürüyüş yolu olarak kullanırdık. Mahalleli, tatil günleri sabah ve akşam yürürdü. Hafta içinde ise genelde sporcular yürürdü.
Kütüphane bahçesinin demir kapısının paslanmış olması, açılma zorluğu çıkarıyordu. Görevliye, menteşelerini yağlattık ve açmada problem yaşamadık. Yürüyüş yolunun dışına çıkılmazdı.
Bazen demir kapıya çocuklar asılır ve ayaklarıyla, hareketini sağlar böylece açılır, kapanırdı. Büyükleri içeride yürüdüğü halde, çocuklarını ikaz etmezlerdi.
Sınav haftasında yürümeye gitmezdik. Kütüphanenin kapısında oturur, ders çalışırdık. Bahçeyi savaş alanı görür, ona göre orduları yerleştirirdik. Çoğu zaman Viyana kapılarında olurduk. Binanın tarihi görüntüsü bize o intibayı veriyordu.
Tarih notlarını burada çalışır ve okula giderdik. Anadolu savaşları, birliğin kurulması gözümüzde canlanırdı. Tarihi binanın özelliğini ve kimlere mekân olduğunu öğrenirdik. Bina Selçuklulardan kalmaydı. Bu konuda başka rivayetler de vardı.
Yılların anıları belleklerde canlanırken, yeni bilgiler de geliyordu. Bu bilgileri notumuza alır öğretmene sorardık. Yalnız binaya bakınca sönük bir burukluk yaşıyorduk. Çünkü nereden baksan binanın görünüşü iyi değildi. Bir sallanmaya bakıyordu.
Güçlendirilip değeri ortaya çıksa fena mı olurdu. Bilemiyorum.
Binanın fotoğrafını çektik. Her yanını, yabani otlar istila etmişti. Bahçe çiçeklerin yetişmesine çok uygun olduğu halde, kimse bakmıyordu.
Bahçe yolunda bu hafta yürüyecektik. Yolun düzeni, yürüyüş yapıldığı için normaldi. Yine fazla yürümedik ve ders için hemen okula hazırlandık.
Akşam üzeri eve geldiğimizde, kütüphanenin kapısını çevirmişler, içeri kimseyi sokmuyorlardı. Evde anneme sordum. Olay mı var, dedim. Annem, “demir kapı düşmüş ve iki çocuk ölmüş,” dedi. Bunun üzerine, giriş engellenmiş. Mahalleli bir daha yürüyemeyecekmiş. Sanki yürüyenler mi kapıyı kırmıştı. Kırık kapı da çocukları ezmişti.
O günden sonra yürüyüşümüz, patikada devam etmişti.
Hasan TANRIVERDİ