İnanç, insan soyunun hem en güçlü, hem de en zayıf tarafını oluşturur.
İnsan eyleminin merkezinde yer alan inanç, kör kütük bir cesaretin de, katran koyusu bir korkunun da nedeni olabilir.
İnanç, ölümü biraz olsun ‘kolay’ kılabilir!
İnanç, eylemin manifestosudur!
İnanç, müthiş bir aptallığın markası olabilir.
İnanç, bir kurtuluş yoludur!
İnanç, bir bataklığı gizleyen nilüferler gibidir.
İnanç, bir körlüğün üzerini örten bir gözlük olabilir.
İnancın kendisi bir gül olabileceği gibi, bir bomba da olabilir!
İnanç için daha çok şeyler sıralanabilir.
Çünkü inanç, insan varlığının merkezinde yer alır!
Neye, kime nasıl inanıyorsanız inanın; bir çizgi gibi dümdüz görünür inanç. Halbuki hayat binlerce çizgiden ve binlerce zikzaktan oluşur.
Çünkü insan ne tek, ne de düz bir çizgidir.
Hayat zengindir, inanç ise kısır!
Tarih, din uğruna, ideoloji ve siyaset uğruna işlenen cinayetlerle doludur.
Bir şeye inandırılan insan, o şey uğruna her şeyi yapabilir hale getirildiğinde piyasaya sürülür. İntihar bombacıları, suikastçılar, kimi katiller böyle tiplerdir.
Danıştay cinayetinin sanığı Alparsan Arslan’ın durumu, bu bakımdan ibretliktir.
Bakın dava seyrine, inandığı bir amaç için işlediği cinayet sonrasında, beklentisi gerçekleşmeyince bir çıldırma sürecine girdi.
Yakalandığı ilk dönemlerde kendisi de, babası da ne açıklamalar yapıyorlardı değil mi?
Bir kısım medya da onlardan aşağı kalmıyordu.
Başı örtülü kızlar zulüm görüyorlardı, av. Arslan ise bu zulme isyan etmiş de, bir an kendini kaybederek, bu zulme neden olan Danıştay’ı basmıştı. Arkadaşı katledilen kimi Danıştay hâkimleri de, bu cinayetin şeriatı getirmek isteyenlerce yapıldığını söylemediler mi? Hatta katilin, bir de sarıklı hocayla ilişkileri vardı falan denilmedi mi?
Sonra ne mi oldu?
Ne katilin, ne çevresinin, ne medyanın, ne de bu planın sahiplerinin beklemediği bir şey oldu: Yıllardır Türkiye’de düz yolda giden darbe arabasının tekerine çomak sokuldu. Araba yalpaladı ve bir süre sonra da devrildi. Arabanın yürütülmesi için uğraşılıyor olabilir. Ama sonuçta darbe yapılamadı!
Bu darbe arabası da bundan sonra nah yürütülür! Dünya çok değişti.
Katil Alparsan Arslan, mahkeme süreci içerisinde iyice agresifleşti. Hep sinirleri gergin, bakışları bir tuhaf, gözlerinden müthiş bir kızgınlık okunuyor ve bir kuyunun dibine yuvarlanmış da, çıkış ümidini yitirmiş gibi içine dönük bir bunalımın kazanında kaynıyor.
Arslan, kuyuya düşmesine hiç aldırmıyordu. O biliyordu ki, kuyuya bir merdiven sarkıtılacak ve kendisi oradan bir kahraman gibi çıkacak! Çıktıktan sonra da bir kumandan edasıyla devletine hizmet edecek; ekmek elden, su gölden yaşayıp gidecek!
Alparslan Arslan’ı mahkemesi sırasında televizyonda her gördüğümde, güvendiği dağlara kar yağmasının acısını ve bunalımını yaşadığını hissediyordum. Hatta bu adam bir gün delirir dediğimi çok iyi hatırlıyorum.
Habere göre Arslan, cezaevine düştükten sonra kendisini ziyarete gelen arkadaşlarına, darbe olacağını ve cezaevinden çıktıktan sonra iyi silah kullanan kişilere ihtiyaçları olacağını söylemiş.
Öyle ya, bu vatanın hainleri bitmez!
Hainler bitmediği için de, vatan kurtarıcıları da bitmez!
İşte bir inanç!
İnancı uğruna bu cinayetleri işleyenler darbeye güveniyorlardı. Çünkü onlar, darbenin zeminini sağlamaya çalışan vatanseverlerdi!
Ancak bekledikleri darbe olmadı ve olma ihtimali de gittikçe yitti.
Şimdi bunlar delirmesin de, kim delirsin?
Bir inanç uğruna işlenen cinayet!
Ve bir hayal kırıklığı!
Darbe beklentisinin daha birçok insanda çılgınlıklara yol açacağını göreceğiz.
Milleti körkuyulara atmayı hedefleyenlerin kör kuyularda kalması, demokrasi için bir kazanımdır!
Darbe beklentisine saplanıp kalmış bir inancın hayal kırıklığına uğramasının zihinde yarattığı tahribat, uzun erimli bir işkence gibidir!