Salgının, Türkiye ve Dünya’daki seyrini, endişe ile takip ediyoruz. Her gün haberleri, üzüntü ve endişe ile izliyor; bir çarenin bulunması için Yüce Rabbimize (cc) dua ediyoruz.
Bu arada İYİ Parti Milletvekili Lütfi Türkkan’ın TBMM’de yaptığı konuşmadan, gösterdiği belgelerden, Dünya Sağlık Örgütü’nün çok zaman önce (tüm diğer ülkelerle birlikte) Türkiye’yi de uyardığını öğrendik. Ne yazık ki bu uyarıyı ciddiye almamış ve gereğini yapmamışız. Almanya ise, şu andaki başarısını bu uyarıyı ciddiye almasına borçludur.
Gereğini yapsak çok daha hazırlıklı olabilirdik. Hem sağlık, hem de ekonomik açıdan çok daha güçlü bir alt yapımız olurdu. Mesela;
1– Bu kritik dönemde başta Umre ziyareti olmak üzere dış seyahatleri kısıtlayabilirdik. Binlerce potansiyel taşıyıcıyı kontrol etmeden evlerine yollamazdık.
2– Sağlık alt yapısına, eğitimine daha fazla önem verebilirdik. Kamu hâkimiyetini güçlendirebilirdik. (Fedakârca çalışan tüm sağlık personeline müteşekkiriz.)
3– Bu kadar müsrif davranmaz, Yap-İşlet hatalarını işlemez, bol keseden her tarafa para dağıtmaz/camiler yapmaz/Suriyeli işgaline geçit vermezdik.
a) İktidarın has evlatları; Suriyelilere harcanan para 52 milyar dolar olmuştur. Daha da yükümüz devam etmektedir.
b) Son 8 yılda 175 ülkeye, ABD’den 2 milyar/ İngiltere’den 6 milyar/ Japonya’dan 7 milyar dolar fazla yardım yapmışız. (Bkz. Sözcü Gazetesi’nden Yılmaz Özdil’in tespitleri.)
c) Suriyeli angaryasının dışında, Filistin’e 2 milyar/ Sudan’a 750 milyon/ Somali’ye 750 milyon/ Afganistan’a 650 milyon, Libya’daki Kaddafi karşıtlarına 500 milyon/ Barzani’ye 2 milyar/ ABD’deki Kızılderililere 200 bin dolar yardım yapmışız.
d) Moskova camii için 170 milyon/ ABD camii için 100 milyon/ İngiltere’de 30 milyon/ Kırgızistan’da 35 milyon dolar harcanmış. Ayrıca Kanada, Haiti, Filipinler, Somali, Mali, vb. ülkelere de camiler yapılmış. (Toplamda 1 milyar dolar gitmiş. Bu dönemde lüks cami inşaatı doğru mudur? Dönem cemaate öncelik verme dönemidir. Sevgili Efendimiz (SAV) mütevazi mescitleri tavsiye etmemiş midir? Çamlıca Camisi, Millet Camisi vb. diğer israf örnekleridir.)
e) Sudan’ın Sevabin Adasına 100 milyon dolarlık yatırım yapılmaktadır. (Bu para Türk tarımına tahsis edilmeliydi)
f) Saray inşaat ve günlük harcamaları, örtülü ödenek giderleri, (5,4 milyar TL) uçak, helikopter, makam araçlarının masrafları astronomik tutarlara ulaşmıştır.
g) Özelleştirmeden 372 milyar TL; İşsizlik Fonu’ndan 131 milyar TL; deprem vergilerinden 72.082 milyar TL; 15 Temmuz ile ilgili yardım kampanyasından 310 milyon TL gelmiştir ve hazine boştur. İhtiyat akçesi bile harcanmıştır. Döviz rezervi de dip yapmıştır.
h) Yap-İşlet kazığının bu yılki maliyeti 18,9 milyar TL olacaktır. Bu kadar yoğun tepkilere rağmen hala ödeme ve Türk Lirasına çevirme konusunda bir hareket yoktur. Milyonlarca mağdur yerine üç-beş yandaş kayırılmaktadır. (Bu arada besleme medyaya, besleme yandaşlara aktarılan kaynaklar da işin cabasıdır.)
Türkiye’de demokrasi olsa/ tek adam rejimi olmasa/ ciddi bir denetim mekanizması bulunsa; bu kadar büyük kaynaklar, tek kişinin keyfine göre israf edilmezdi. Halkın yararına harcanırdı. Aç-açık bırakılmazdı.
4– Şimdi, (İktidarın yan kuruluşu haline gelmiş bulunan) Diyanet’in de fetva desteği ile yardım kampanyası başlatıldı. Şahsen karşı değilim. Ne kadar kaynak sağlanırsa kârdır. Ancak belediyelerin faaliyetlerinin ve kampanyalarının engellenmesini doğru bulmuyorum. Niçin hala ayrımcılık ve partizanlık yapılmaktadır? Niçin Cumhurbaşkanı (muhalefet dahil) tüm kesimlerle işbirliği yapmamaktadır. Niçin ülkemiz bu kadar büyük bir badire içindeyken, her konuşmada ille de muhalefete hakaret edilmektedir? Bakınız Rusya ve Çin, ABD ve AB’ye yardım ediyor. Yani ezeli düşmanlıklar bir tarafa bırakılıyor. Biz ise hala kavga ediyoruz. Sosyal hizmetler konusunda en akılcı ve başarılı uygulamaların, mahalli idareler eliyle gerçekleştirilebileceğini anlamak istemiyoruz. Bırakınız vatandaş, kimi istiyor kime güveniyorsa ona yardım etsin. İlle de güç gösterisi yapmanın ne anlamı var? Ne de zamanı. (Peki AKP’li belediyelere ve cemaatlere niçin izin veriliyor.)
5– Ekonomi çökmüş milyonlarca insan güç duruma düşmüş, bankalar ise hala aşırı kâr peşindeler. Bin bir türlü tezgâhı sergiliyorlar. Kaldı ki vatandaş kredi alsa nasıl ödeyecek? Krizin ne zaman biteceği belli midir? Maliye Bakanı’nın da bu konuda ciddi projeler hazırlayabildiğine inanamıyorum. Hala pembe masallar anlatıyor.
6– Şüphesiz, bütün sendikaların, TOBB dahil meslek odalarının da ellerini taşın altına sokmaları şarttır. Hepsinin ciddi miktardı nakdi ve (oteller, tatil köyleri dahil) gayrimenkulleri mevcuttur. Bu imkanları üyeleri için harcamalıdırlar. Sadece laf üretimi yapmamalı her şeyi devletten beklememelidirler. (Elbette yönetimde bulunanlar da astronomik maaşlarından ve harcamalarından feragat etmelidirler. Süper zengin haline gelen cemaat/vakıf/dernek patronları da cömertlik yarışına girmelidirler.)
7– Bu arada bir KHK ile Mart, Nisan, Mayıs aylarına ait, kira/elektrik/su/doğalgaz/jeotermal/vb. ödemeler; Temmuz –Aralık döneminde 6 taksitte ödenecektir; kolaylığı sağlanabilir.
8– Halkımızın önemli bir bölümü kurallara uymuyor. Sokaklar, otogarlar, PTT önleri, pazaryerleri vs. her yer dopdolu. İnsan kaynıyor. Başarı için hiç olmaz ise vakaların çok olduğu büyük illerde, “Sokağa Çıkma Yasağı”nın şart olduğuna inanıyorum. Polisimizin itibarını da boş yere kırmamış oluruz.
Hatırlatma: Partisi ne olursa olsun bütün belediye başkanları, yardımlar konusunda azami gayret sarf etmektedirler. Hükümet ise hala bir şişe kolonya ile bir adet maskeyi dağıtamadı. Sadece kağıt üstünde kalan vaatleri sıralıyor. Sıkıntıya düşenlere ulaştırdığı ciddi bir yardım olmadı. Belediyeler olmazsa halkın hali iyice harap olacaktır. Neymiş? “Devlet içinde devlet olmazmış” peki devlet nerede? Esnaf ve işsize ne zaman yeterli desteği verecek.
Önerilerinize katılmamak mümkün değil efendim. Ancak bu saray, tam aksine kırbacı yedikçe şahlanıyor, bu dönemde bile siyaset yapıyor, lüzumsuz yatırımlar yapıyor ve elde avuçta ne varsa harcayıp, virüsle mücadelede gücümüzü düşürdüğüne inanıyorum.