Türkiye tarihsel bir süreçten geçiyor.Ve bu süreç biraz daha devam edecek.
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın, Başbakan Erdoğan’ın ise Ermeni meselesi ile ilgili yaptığı açıklamalar, tarihi açıklamalar.
Dün Haşim Kılıç’ı, inancından, eşinin yaşam tarzından dolayı yerden yere vuranlar, bugün göklere çıkarıyorlar. Halbu ki, aynı Haşim Kılıç…
Dün Haşim Kılıç’ı göklere çıkaranlar bugün yerin dibine sokuyorlar. Halbu ki, yine aynı Haşim Kılıç.
Farklı olanlar sadece pozisyonlarından dolayı Kılıç’ın karşısında duruyorlar.
İki yüzlü toplumun iki yüzlü çocukları olarak, yaşanan her şeye dünü unutarak bakıyor ve değerlendiriyoruz.
Tüm tartışma konjektürel bir süreçten kaynaklanıyor.
Çünkü Türkiye aslında normalleşiyor.
Ve biz anormal olanları normal, normal olanları da anormal diye okumaya devam ediyoruz.
****
Türkiye normalleşiyor.
Türkiye kendi gerçeği ile yüz yüze geliyor.
Yaklaşık 100 yıldır anormal olan bir durumu normal zannederek beyinlerimize şırıngalar yapıldı.
Hipnoz edildik. Beyinlerimiz uyuşturuldu.
Kendi topraklarımızla, kültürümüzle yabancılaştık.
Kendi insanımıza yabancılaştık.
****
Yüzyıllarca bu topraklarda bir arada yaşadıklarımızla, 19. yüzyılın sonu, 20. yüzyılın başında büyük kavgalara tutuştuk. Çünkü o günler eski yüzyılın sonu, yeni yüzyılın başlangıcıydı. Aynen bugünler gibi…
Kimsenin, kimseyi ‘neden tarih öyle oluştu, neden tarihsel kırılmalar yaşandı, neden insanlar öldürüldü, neden soykırımlar yaşandı?’ diyerek birilerini cezalandırma, kimilerini ise mahkum etme çalışmalarının çok anlamı yok. Asıl anlamlı olan, yaşanan tarihsel kırılmaların bir daha yaşanmaması ve yaşananlarla yüzleşmek asıl olan.
Yüzleşelim ki, bir daha bu topraklarda aynı acılar yaşanmasın…
Yüzleşelim ki, bir daha bu topraklarda kimse -kimseler- konuştukları dillerinden, etnik kimliklerinden, inançlarından, farklı mezheplerinden, giyimlerinden, düşüncelerinden, cinsel tercihlerinden, cinsiyetlerinden dolayı acılar görmesin.
Yüzleşelim ki, geçmişe bakarak ortak bir demokrasi, bir arada yaşama hukuku oluşturalım.
Yüzleşelim ki, geçmişte acılar çekmiş herkesin hakkını iade edelim.
Yüzleşelim ki, geçmişte bu topraklardan ayrılmak zorunda kalanlara vatandaşlık hakları tanıyalım.
Yüzleşelim ki, geçmişte büyük acılar yaşamış olanlarla, mezarlarını, evlerini, anılarını buralarda bırakmak zorunda kalmış olanlarla (varsalar ve yaşıyorlarsa), çocuklarıyla, torunlarıyla barış eyleyelim.
Yüzleşelim ki, haklarını iade edelim.
Yüzleşelim ki, geçmişte yaşanan tüm karşılıklı acıları toprağa gömelim.
Ve Nisan’ın sonu yaklaşırken, baharın yükseleşi Mayıs ayına girerken bu topraklarda kıştan bahara çıkalım.
Sonrası kolay…
****
Yüzleşme, kendini tanımaktır.
Yüzleşme, ötekinin acısıyla yüzleşmektir.
Yüzleşme, ötekinin üzerinden kendini anlamlandırmaktır.
Yüzleşme, hayatı anlamaktır.
Yüzleşme, geçmişin ceberrutluğundan sıyrılmaktır.
Yüzleşme, aynı zamanda etnik kimliklerimiz, inançsal kimliklerimiz, politik düşünceler üzerinden düşmanlık üretmenin anlamsızlığını görme fırsatıdır.
Yüzleşmek, kendini dönüştürmenin başlangıcıdır.
****
Küreselleşen dünyada, hala eski dünyanın hayaletleri ile yaşamaya çalışmak bir tercih nedeni olabilir.
Ama bilin ki, yeni zamanın ruhunu anlamamak, yeni hayatı anlamamak geçmişteki hayalletlerle kalmaktır.
Kim ki, bunu tercih ediyorsa geçmişle yaşama hakkı vardır. Ancak devletlerin böyle bir hakkı olamaz. Olur ise geleceğin ve bugünün dünyasında yeri olmaz.
Yeni dünyaya ayak uyduramayan ve yapılanamayan, değişmeyen ülkeler tarihin mezarlığında yer alan devletler gibi olacaklar.
****
Bakın Anadolu coğrafyasına 400’den fazla devlet kurulmuş ve bugün yoklar…
Hemde tarihi sıradan olmayan dev-letler, adları söylendiğinde komşuları arasında korku salan devletler… Bugün yoklar… Zamanın ruhuna ayak uyduramadıklarından dolayı kaybolup gittiler.
Tarihin mezarlıklarında yerlerini aldılar.Bugün yapılanlar, Türkiye Cumhuriyeti yenilenerek yoluna devam edebilsin diyedir. Biline…
Son söz: Kolay değil 100 yıllık bir tarihin sonuna, yeni bir tarihin başlangıcına tanıklık ediyoruz.
Sonra olması gereken yerde olacağız.