Cumhuriyetçi Demokratlar Hareketi: Halkın mutluluk, zenginlik, güvenlik, hürriyet ve refahı için; Devlet idaresinde millet iradesini hâkim kılmayı; Ulus Devletin özgürlük, bağımsızlık, hukuk ve hükümranlığını Misakı Milli Sınırları dahilinde temin ve tesis ederek; Kadim gelenek ile müstakbel gelecek arasında sağlam ve sarsılmaz köprüler kurmayı amaçlar. Namuslu-dürüst-demokrat; İlkeli-onurlu ve sorumlu; İktisadi-siyasi ve sosyal; Atatürkçü ve Milliyetçi bir halk hareketidir.
“CUMHURİYETÇİ DEMOKRATLAR BİRLİĞİ” Prof. Dr. ANIL ÇEÇEN “ANKARA KALESİ, NO: 249” Ankara, 12 Ocak 2019 – cumhuriyetçiler ile demokratların bir araya gelmesi, bunun ilk adımı olmalıdır. Dolayısıyla, Cumhuriyetçi demokratlar hareketi, merkezde bu işbirliğinin çıkış noktası olacaktır.
Türkiye Cumhuriyeti Birinci dünya savaşı sonrasında siyaset sahnesine çıkmış olan ulus devletlerin önde gelen temsilcilerinden biridir. Dünya tarihi imparatorluklardan ulus devletlere geçiş doğrultusunda sürüp giderken, büyük imparatorluk alanları dağınıklık göstermiş ve bu durum nedeniyle eski devlet sınırları zamanla değişmiştir. İlk çağlardan orta çağlara geçiş süreci içinde insanlık, derebeylikten krallıklara, daha sonrasında da imparatorluklardan ulus devletlere doğru gelişen bir değişim süreci yaşamıştır. Bugünkü dünya düzeni böylesine bir geçmişin ve gelişmelerin ortaya çıkarmış olduğu bir yapılanmadır. Günümüzün dünya haritası son iki bin yıllık gelişmeler doğrultusunda oluşurken, bugünün ulusal temele dayanan cumhuriyet devletleri tarihsel süreç içindeki siyasal gelişmelerin doğal bir sonucu olarak gerçeklik dünyasında yerlerini almışlardır.
Modern dünyanın çağdaş cumhuriyetleri , Fransız devrimi sonucunda cumhuriyet rejimine geçiş ile birlikte kurulurken, Avrupa ülkelerindeki krallıklar zaman içerisinde cumhuriyet devletlerine dönüşmüştür. Fransız aydınlarının örgütü olan Jakobenler Birliği, kralı tahtından indirirken sadece cumhuriyet rejimine geçişi ilan etmekle kalmamış, aynı zamanda Fransız ulusunun da temellerini atmıştır. Uzunca bir süre din kavgalarına sahne olan Fransa’da; özgürlük, eşitlik ve kardeşlik ilkelerine dayanılarak yapılan büyük siyasal devrimde bütün Fransızlar din ve etnik kökenleri geride bırakarak ve cumhuriyet devletinin çatısı altında Fransız ulusunun evlatları olarak bir araya gelmişlerdir. Kral Frank’ın ortaya çıkardığı Frank Krallığı daha sonraki aşamada Fransız Cumhuriyetine dönüşürken, çağdaş cumhuriyetlerin tarih sahnesine çıkışına giden yol açılmıştır. Fransa’dan sonra sırasıyla bütün Avrupa ülkeleri ulusal gelişmeler doğrultusunda cumhuriyetlere dönüşürken, İngiltere sahip olduğu geniş sömürge alanlarından yararlanarak imparatorluğunu korumasını bilmiştir. Atlantik okyanusunun tam ortasında yer alan bu ada ülkesinde uzun süre cumhuriyetçiler ile kralcılar arasında siyasal çekişmeler yaşanmış ve sonunda imparatorluğa bağlı sömürgelere dayanan krallık taraftarları bu mücadeleyi kazanarak ve Britanya İmparatorluğunu Birleşik Krallık adı altında sürdürerek, Avrupa kıtasının cumhuriyet devletlerinin dışında kalmıştır. İngiltere’de kralcıların yendiği cumhuriyetçiler daha sonraları gemilerle Amerika’ya gitmişler ve çok istedikleri cumhuriyet düzenini ilk oluşturdukları on eyaleti bir araya getirerek kurmuşlardır.
İngiltere’de yaşanan siyasal çekişmeler ile birlikte Avrupa kıtasında otuz yıl süren din ve mezhep savaşları Westfalya barışına giden yolu açmıştır. Bu antlaşma çerçevesinde kıtanın her bölgesinde görülen din ve mezhep savaşlarına son verilmiş ayrıca dağınık Germen nüfusunun toparlanarak bir Alman ulus devleti oluşturmasının yolu açılmıştır. Westfalia barışının din ve mezhep savaşlarına son vermesi sayesinde Fransız halkı ve diğer Avrupa halkları zaman içerisinde uluslaşma sürecini tamamlamışlardır. 1648 tarihli Westfalia antlaşmasından sonra 1789 yılına kadar geçen iki asırlık dönem, Avrupa kıtasındaki devletlerin çatısı altında yaşayan halk topluluklarını zamanla uluslaştırmıştır. Böylece Avrupa devletleri bir yandan cumhuriyet rejimine doğru dönüşürken ,aynı zamanda halkların uluslaşması sürecini de birlikte yaşayarak üç asırlık bir dönem içinde çağdaş ulus devletler haline dönüşmüşlerdir . Ulus devletler oluşumu ile cumhuriyet rejimlerinin zaman içinde devletlerin yeni siyasal modeli biçimine dönüşmesi ,aynı dönemin özellikleri olarak birbirlerini tamamlayan siyasal gelişmeler olarak, Avrupa kıtasının modern çağlar boyunca yeniden yapılanmasında önde gelen belirleyici etkenler olmuşlardır .Yirminci yüzyılın ileri ve gelişmiş ulus devletleri tarih sahnesinde boy gösterirken , cumhuriyet devletleri ile uluslaşan toplumlar birlikte öne çıkmışlar ve Avrupa tipi devlet ve yaşam modelinin uzun süreli temsilcileri olmuşlardır. Cumhuriyetçi ulus devletler Avrupa devlet modeli olarak yeni dönemi belirlemiştir .
Batı tipi devlet denilince akla hemen Avrupa devlet modeli gelmekte ve ulusal toplumlar ile cumhuriyet devletleri arasındaki kopmaz bağlılık ortak tarihsel sürecin yarattığı bir yaşam biçimi düzeni olarak öne çıkmaktadır . Laiklik düzeninin sağlamış olduğu yeni düzen çerçevesinde din ve mezhep farklılıkları geride bırakılırken, uluslaşma eğilimleri güç kazanarak öne geçmiş ve belirli devletlerin çatısı altında yaşayan halk topluluklarının zamanla uluslaşması ,toplumsal bir gerçeklik olarak tamamlanmıştır . Halkların uluslaşması ile birlikte devletlerin de cumhuriyetleşmesi ortak bir gelişme zemininde yeni boyutlar kazanırken ,cumhuriyetlerin demokratik yaşam biçimleri ile tamamlanması sorunu öne çıkmıştır . Sözlük anlamı ile halk yönetimi olarak tanımlanan cumhuriyet rejimlerinin demokratik yaşam düzenleri ile birliktelik kazanması , yönetimin tümüyle halk kitlelerine bırakılmasına yol açmıştır. Roma İmparatorluğu döneminden gelen cumhuriyet kavramı , İngiltere’deki çekişmeli siyasal sürecin içinden doğan demokrasi kavramı ile bütünleşirken , aslında her ikisi de halk yönetimi anlamına gelen iki kavramın birlikteliği olgusu ile karşı karşıya kalınmaktadır . Cumhuriyet kavramı Latincedeki halkın malı anlamındaki ResPublica sözcüğünden gelirken , demokrasi kavramı da eski Yunanca da var olan halkın gücü anlamındaki DemosCratos kavramından ileri gelmektedir .İki kavramın ayrı köklerden gelmesine rağmen daha sonraki uygulama aşamalarında bir araya gelerek sürekli birliktelik kazanması , gerçek anlamda bir halk yönetimi arayışının sonucu olmuştur . Cumhur sözcüğü Türkçeye Arapça’dangelirken ,Demokrasi kavramı önce eski Yunan ve daha sonra da İngiltere kökenli siyasal düşünceler sayesinde öne çıkmıştır .Avrupa’nın son üç yüz yılında birlikte kullanılan bu kavramlar, ortaya demokratik cumhuriyet yapılanması biçiminde bir yeni sentez çıkarmışlardır . Batıdaki devletlerde, cumhuriyet rejimleri ile demokratik yaşam biçim bütünleşerek modern siyasal düzenleri ortaya çıkarmışlardır.
İki dünya savaşı sonrası dönemde doğu bölgesinde bir sosyalist blokun oluşturulması üzerine Türk devleti batı dünyasına doğru bir kayma göstererek, ve batı tipi devlet modelini yeni dönemde de koruyarak sürdürmeye çaba göstermiştir . Bu nedenle, Türkiye’nin yanıbaşındaki sosyalist blokun etkisi altına girmemek üzere Türkiye güvenliğine önem vermiş ve bu doğrultuda batı blokunun güvenlik örgütlenmesi içinde yer alarak tarafsız konumunu geride bırakmıştır . Batı güvenlik sisteminin savaşa yönelik yapılanması bütün batı devletleri içinde derin devlet yapılanmalarını gündeme getirdiği için , Türkiye Cumhuriyeti yirminci yüzyılın ikinci yarısında her on yılda bir askeri darbe ve müdahaleler ile karşı karşıya kalmıştır . İkinci dünya savaşı sonrasında içine girilmiş olan demokratik ortam bu yüzden her on yılda bir kesilme göstermiş ve bu durumda cumhuriyetçiler ile demokratlar Türkiye ortamında bir karşıtlık çizgisi çıkmazına düşmüşlerdir . Her on yılda bir batı blokunun çıkarları doğrultusunda askeri müdahalelerin gündeme getirilmesi , Türkiye’de yeni oluşmaya başlayan demokrat tabanı sarsmış ve cumhuriyete sahip çıkma doğrultusundaki askeri müdahalelere karşı doğal bir tepki zaman içerisinde toplumda yaygınlaşmaya başlamıştır . Anti sovyetik bir tutum ile batı emperyalizminin taşeronu konumuna sürüklenmek istenen Türkiye’de zamanla bu çıkmaza karşı önemli gelişmeler gündeme gelmiştir . Askeri dönemler sonrasında yeniden demokrasiye dönüldüğünde cumhuriyetçiler ile birlikte demokratların ayrı ayrı partiler halinde örgütlendiği görülmüştür . Bu doğrultuda cumhuriyetçiler Kemalist devlete sahip çıkarlarken , demokratlar ise askeri dönemlerin yaratmış olduğu baskı dönemlerine karşı hak ve özgürlüklerden yana bir arayış içinde olmuşlardır . Bu aşamada , cumhuriyetçiler devletçi noktaya sürüklenirken , demokratlar toplumun içinden gelen hak ve özgürlük arayışının temsilcileri olarak ayrı ayrı hareket ederek normal demokratik rejiminin kuralları içinde siyaset yapıyorlardı .
Küresel gizli devlet yapılanmalarının öncülüğünde var olan devletler ve rejimler yıkılırken, halklar parçalanırken ,uluslar ortadan kaldırılırken , dışa bağlı ve sermayenin güdümünde diktatörlükleri destekleyen emperyalizme karşı siyasal alanda yer alan bütün kesimlerin bir araya gelerek ortak hareket etmesi bugünün koşullarında zorunluluk arz etmektedir . Bütün ülkelerin cumhuriyetçileri ile demokratlarının bir araya gelerek emperyalizmin güdümündeki askeri rejimlere ve merkezi diktatörlüklere izin vermemesi bu doğrultuda zorunlu olmaktadır . Bütün cumhuriyet devletleri böylesine olumsuz bir gelişmeye karşı gereken önlemleri almalı ve kendi güçlerinin yetmediği durumlarda komşu devletler ile bir araya gelerek, bölgesel güvenlik örgütlenmeleri çatısı altında, hem kendisini hem de bölgesini güvence altına almaya öncelik vermelidir . Cumhuriyet devletlerinin yanı sıra uluslar ve ulusal toplumlar da evrensel alanda dayanışma içine girerek , tekelci şirketlerin küresel saldırılarına karşı topluca harekete geçerek ve bu doğrultuda bir ulusal enternasyonel oluşumunu bir an önce gerçekleştirerek küresel emperyalizme karşı bir alternatif insiyatifi dünya sahnesine çıkarmalıdırlar . Küreselcilerin plan ve programlarına karşı çıkanlar ,ortak dayanışma cephelerinin kendi planlarını hem devletler hem de halklar ya da uluslar dayanışmasıyla gündeme getirmeleri , insanlığın geleceği açısından son derece önem taşımaktadır . Bugünün kuşakları yaşanmakta olan böylesine büyük bir değişimin ortaya çıkardığı çıkmazlara karşı, tarihsel misyonlarını yerine getirerek , insanlığın şimdiye kadar kazanmış olduğu bütün değerleri bir uygarlık savunması doğrultusunda korumasını bilmelidirler .
İçinde bulunulan tarihsel dönüşüm aşamasında herkesin var olan değerleri korumak ve ekonomi üzerinden yürütülen saldırılara karşı önlem almak doğrultusunda toplumsal sorumlulukları vardır . Bu sorumluluklar doğrultusunda herkes kendi payına düşen görevleri yerine getirirse , ekonomiyi silah olarak kullanan finanskapital emperyalizmine karşı insanlık daha insancıl bir çizgide alternatif küreselleşme programını gündeme getirebilir . Her ülkenin siyasal alanında merkezi oluşumlar bu açıdan önem taşımaktadır . Yıkıcı saldırılara karşı merkezin etrafında soldaki ve sağdaki bütün akımların bir araya gelerek dış güçlere karşı ulusal bir direniş hareketine yönelmesi kazanılmış hakların korunması açısından acil bir durumdur . Devleti savunan cumhuriyetçiler ile toplumu temsil eden demokratların böylesine bir merkezi yapılanmayı gerçekleştirmek üzere bir araya gelmeleri anti emperyalist bir çizgide yeni bir oluşumun başlangıcı olacaktır . Bu nedenle şimdiye kadar solda politika yapan cumhuriyetçiler ile sağda politika yapan demokratların milli merkezde bir araya gelerek , her türlü dağılma ve çözülmeye karşı çıkacak cumhuriyetçi demokrat bir hareketin başlatılması bugün için zorunlu görünmektedir . Devletçi cumhuriyetçiler ile halkçı ya da ulusçu demokratların bir araya gelmesinden oluşacak olan yeni bir sinerjik atılım, bütün toplumların ve de devletlerin yeni dönem işbirliği ve dayanışma girişimlerinin başlangıcı olacaktır . Cumhuriyetin devamı için devletlerin ayakta kalması ,demokrasilerin sürekliliği için de ulusal toplumların varlığının korunması gerekmektedir . Bu nedenle , cumhuriyetçiler ve demokratların temsilcilerinin bir araya gelerek ortak bir durum tespiti raporu üzerinde anlaşmaları ilk adım olacaktır . Sonraki aşamada ise , iki kesimin temsilcilerinin birlikte hazırlayacakları bir cumhuriyetçi demokrat program ile yola devam edilirken , toplumun her kesiminde hareketin temsilcilerinin bulunmasına ve dış temsilcilikler aracılığı ile mazlum ulusların bu aşamada evrensel bir dayanışmaya sahip olmaları sağlanmalıdır .Toplumların her kesiminden olduğu kadar kamusal alanda görev yapan kuruluşların içinden gelen temsilcilerin de , bütün toplumun cumhuriyetçi demokrat bir program çerçevesinde bir araya gelmesi oluşumuna katkıda bulunmaları haksızlıkların önlenmesi açısından yararlı olacaktır . Cumhuriyetçi demokrat hareket emperyal saldırılara karşı ulus devletlerin,halkların ve ulusların karşı çıkışı olarak daha adil bir dünyanın yaratılmasına katkı sağlayacaktır .
İnsanlık bugün zamanın ruhu kavramının yeniden geçerlilik kazandığı bir döneme doğru yol almaktadır. Daha çok büyük değişim dönemleri sırasında ortaya çıkan bu kavram süper emperyalizmin dünyayı alt üst etmeye çalıştığı bugünkü yeni aşamada tekrar önem kazanarak, gelecek için üzerinde düşünülmesi gereken bir durum olduğunu herkese göstermektedir. Bu aşamada her şeyin değiştiği, hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı dünyayı bilinmez bir geleceğin beklediği gibi kafa karıştırıcı söylemler, emperyal merkezler tarafından ortaya atılarak ve dünya devletleri ve halkları hem karamsarlığa hem de umutsuzluğa doğru kışkırtılarak, insanlığın küresel emperyalizmin çıkarcı isteklerine boyun eğmesi istenmektedir. Böylesine aşırı ve haksız bir isteme doğal olarak dünya ulusları kendilerini koruyabilmek üzere karşı çıkacak ve direneceklerdir. Böylesine bir antiemperyalist dalganın gelmekte olduğunu gören küresel şirketlerin merkezleri, bankacılık alanında çeşitli manevralar çevirerek, para sistemi ile oynayarak ,teknolojik alandaki yenilikleri kendi çıkarları doğrultusunda kullanarak, enerji ve maden yataklarına el koyarak her yerde terör ve sıcak çatışmaları kışkırtarak, bütün insanlığı bir büyük yok oluşa doğru kıyamet senaryoları çizgisinde sürüklemektedirler. Sonunda dünyanın yok oluşuna kadar gidebilecek bu gibi olumsuz gelişmelerin bugünün dünyasında insanlığı, dünya devletlerini ve halklarını teslim almasının bir kader olmadığı, aksine tamamen emperyalizmin yeni bir aşaması olarak dünya uluslarına dayatıldığı açıklığa kavuşmuştur. Para gücü ile ekonomiyi satın alanlar, medyayı kullananlar ve siyaseti finanse edenler kendi seçtikleri adamları devletlerin başına getirerek kıyamet senaryolarını devreye sokmaya çalışmaktadırlar.
Zamanın ruhunu kendi çıkarları doğrultusunda görmek isteyen emperyalistlerin eskisi gibi bütün dünyayı bir avuç işbirlikçi ile yönetemeyecekleri artık kesinlik kazanırken, insanlık ve dünya halkları adına bir büyük koalisyonun emperyalizme karşı halkçı bir dayanışma aracılığı ile öne çıkması gerekmektedir. İşte cumhuriyetçiler ile demokratların bir araya gelmesi, bunun ilk adımı olmalıdır. Dolayısıyla, Cumhuriyetçi demokratlar hareketi, merkezde bu işbirliğinin çıkış noktası olacaktır.
Kaynak:
Cumhuriyetçi Demokratlar Hareketi: Halkın mutluluk, zenginlik, güvenlik, hürriyet ve refahı için; Devlet idaresinde millet iradesini hâkim kılmayı; Ulus Devletin özgürlük, bağımsızlık, hukuk ve hükümranlığını Misakı Milli Sınırları dahilinde temin ve tesis ederek; Kadim gelenek ile müstakbel gelecek arasında sağlam ve sarsılmaz köprüler kurmayı amaçlar. Namuslu-dürüst-demokrat; İlkeli-onurlu ve sorumlu; İktisadi-siyasi ve sosyal; Atatürkçü ve Milliyetçi bir halk hareketidir.
“CUMHURİYETÇİ DEMOKRATLAR BİRLİĞİ” Prof. Dr. ANIL ÇEÇEN “ANKARA KALESİ, NO: 249” Ankara, 12 Ocak 2019 – cumhuriyetçiler ile demokratların bir araya gelmesi, bunun ilk adımı olmalıdır. Dolayısıyla, Cumhuriyetçi demokratlar hareketi, merkezde bu işbirliğinin çıkış noktası olacaktır.
Türkiye Cumhuriyeti Birinci dünya savaşı sonrasında siyaset sahnesine çıkmış olan ulus devletlerin önde gelen temsilcilerinden biridir. Dünya tarihi imparatorluklardan ulus devletlere geçiş doğrultusunda sürüp giderken, büyük imparatorluk alanları dağınıklık göstermiş ve bu durum nedeniyle eski devlet sınırları zamanla değişmiştir. İlk çağlardan orta çağlara geçiş süreci içinde insanlık, derebeylikten krallıklara, daha sonrasında da imparatorluklardan ulus devletlere doğru gelişen bir değişim süreci yaşamıştır. Bugünkü dünya düzeni böylesine bir geçmişin ve gelişmelerin ortaya çıkarmış olduğu bir yapılanmadır. Günümüzün dünya haritası son iki bin yıllık gelişmeler doğrultusunda oluşurken, bugünün ulusal temele dayanan cumhuriyet devletleri tarihsel süreç içindeki siyasal gelişmelerin doğal bir sonucu olarak gerçeklik dünyasında yerlerini almışlardır.
Modern dünyanın çağdaş cumhuriyetleri , Fransız devrimi sonucunda cumhuriyet rejimine geçiş ile birlikte kurulurken, Avrupa ülkelerindeki krallıklar zaman içerisinde cumhuriyet devletlerine dönüşmüştür. Fransız aydınlarının örgütü olan Jakobenler Birliği, kralı tahtından indirirken sadece cumhuriyet rejimine geçişi ilan etmekle kalmamış, aynı zamanda Fransız ulusunun da temellerini atmıştır. Uzunca bir süre din kavgalarına sahne olan Fransa’da; özgürlük, eşitlik ve kardeşlik ilkelerine dayanılarak yapılan büyük siyasal devrimde bütün Fransızlar din ve etnik kökenleri geride bırakarak ve cumhuriyet devletinin çatısı altında Fransız ulusunun evlatları olarak bir araya gelmişlerdir. Kral Frank’ın ortaya çıkardığı Frank Krallığı daha sonraki aşamada Fransız Cumhuriyetine dönüşürken, çağdaş cumhuriyetlerin tarih sahnesine çıkışına giden yol açılmıştır. Fransa’dan sonra sırasıyla bütün Avrupa ülkeleri ulusal gelişmeler doğrultusunda cumhuriyetlere dönüşürken, İngiltere sahip olduğu geniş sömürge alanlarından yararlanarak imparatorluğunu korumasını bilmiştir. Atlantik okyanusunun tam ortasında yer alan bu ada ülkesinde uzun süre cumhuriyetçiler ile kralcılar arasında siyasal çekişmeler yaşanmış ve sonunda imparatorluğa bağlı sömürgelere dayanan krallık taraftarları bu mücadeleyi kazanarak ve Britanya İmparatorluğunu Birleşik Krallık adı altında sürdürerek, Avrupa kıtasının cumhuriyet devletlerinin dışında kalmıştır. İngiltere’de kralcıların yendiği cumhuriyetçiler daha sonraları gemilerle Amerika’ya gitmişler ve çok istedikleri cumhuriyet düzenini ilk oluşturdukları on eyaleti bir araya getirerek kurmuşlardır.
İngiltere’de yaşanan siyasal çekişmeler ile birlikte Avrupa kıtasında otuz yıl süren din ve mezhep savaşları Westfalya barışına giden yolu açmıştır. Bu antlaşma çerçevesinde kıtanın her bölgesinde görülen din ve mezhep savaşlarına son verilmiş ayrıca dağınık Germen nüfusunun toparlanarak bir Alman ulus devleti oluşturmasının yolu açılmıştır. Westfalia barışının din ve mezhep savaşlarına son vermesi sayesinde Fransız halkı ve diğer Avrupa halkları zaman içerisinde uluslaşma sürecini tamamlamışlardır. 1648 tarihli Westfalia antlaşmasından sonra 1789 yılına kadar geçen iki asırlık dönem, Avrupa kıtasındaki devletlerin çatısı altında yaşayan halk topluluklarını zamanla uluslaştırmıştır. Böylece Avrupa devletleri bir yandan cumhuriyet rejimine doğru dönüşürken ,aynı zamanda halkların uluslaşması sürecini de birlikte yaşayarak üç asırlık bir dönem içinde çağdaş ulus devletler haline dönüşmüşlerdir . Ulus devletler oluşumu ile cumhuriyet rejimlerinin zaman içinde devletlerin yeni siyasal modeli biçimine dönüşmesi ,aynı dönemin özellikleri olarak birbirlerini tamamlayan siyasal gelişmeler olarak, Avrupa kıtasının modern çağlar boyunca yeniden yapılanmasında önde gelen belirleyici etkenler olmuşlardır .Yirminci yüzyılın ileri ve gelişmiş ulus devletleri tarih sahnesinde boy gösterirken , cumhuriyet devletleri ile uluslaşan toplumlar birlikte öne çıkmışlar ve Avrupa tipi devlet ve yaşam modelinin uzun süreli temsilcileri olmuşlardır. Cumhuriyetçi ulus devletler Avrupa devlet modeli olarak yeni dönemi belirlemiştir .
Batı tipi devlet denilince akla hemen Avrupa devlet modeli gelmekte ve ulusal toplumlar ile cumhuriyet devletleri arasındaki kopmaz bağlılık ortak tarihsel sürecin yarattığı bir yaşam biçimi düzeni olarak öne çıkmaktadır . Laiklik düzeninin sağlamış olduğu yeni düzen çerçevesinde din ve mezhep farklılıkları geride bırakılırken, uluslaşma eğilimleri güç kazanarak öne geçmiş ve belirli devletlerin çatısı altında yaşayan halk topluluklarının zamanla uluslaşması ,toplumsal bir gerçeklik olarak tamamlanmıştır . Halkların uluslaşması ile birlikte devletlerin de cumhuriyetleşmesi ortak bir gelişme zemininde yeni boyutlar kazanırken ,cumhuriyetlerin demokratik yaşam biçimleri ile tamamlanması sorunu öne çıkmıştır . Sözlük anlamı ile halk yönetimi olarak tanımlanan cumhuriyet rejimlerinin demokratik yaşam düzenleri ile birliktelik kazanması , yönetimin tümüyle halk kitlelerine bırakılmasına yol açmıştır. Roma İmparatorluğu döneminden gelen cumhuriyet kavramı , İngiltere’deki çekişmeli siyasal sürecin içinden doğan demokrasi kavramı ile bütünleşirken , aslında her ikisi de halk yönetimi anlamına gelen iki kavramın birlikteliği olgusu ile karşı karşıya kalınmaktadır . Cumhuriyet kavramı Latincedeki halkın malı anlamındaki ResPublica sözcüğünden gelirken , demokrasi kavramı da eski Yunanca da var olan halkın gücü anlamındaki DemosCratos kavramından ileri gelmektedir .İki kavramın ayrı köklerden gelmesine rağmen daha sonraki uygulama aşamalarında bir araya gelerek sürekli birliktelik kazanması , gerçek anlamda bir halk yönetimi arayışının sonucu olmuştur . Cumhur sözcüğü Türkçeye Arapça’dangelirken ,Demokrasi kavramı önce eski Yunan ve daha sonra da İngiltere kökenli siyasal düşünceler sayesinde öne çıkmıştır .Avrupa’nın son üç yüz yılında birlikte kullanılan bu kavramlar, ortaya demokratik cumhuriyet yapılanması biçiminde bir yeni sentez çıkarmışlardır . Batıdaki devletlerde, cumhuriyet rejimleri ile demokratik yaşam biçim bütünleşerek modern siyasal düzenleri ortaya çıkarmışlardır.
İki dünya savaşı sonrası dönemde doğu bölgesinde bir sosyalist blokun oluşturulması üzerine Türk devleti batı dünyasına doğru bir kayma göstererek, ve batı tipi devlet modelini yeni dönemde de koruyarak sürdürmeye çaba göstermiştir . Bu nedenle, Türkiye’nin yanıbaşındaki sosyalist blokun etkisi altına girmemek üzere Türkiye güvenliğine önem vermiş ve bu doğrultuda batı blokunun güvenlik örgütlenmesi içinde yer alarak tarafsız konumunu geride bırakmıştır . Batı güvenlik sisteminin savaşa yönelik yapılanması bütün batı devletleri içinde derin devlet yapılanmalarını gündeme getirdiği için , Türkiye Cumhuriyeti yirminci yüzyılın ikinci yarısında her on yılda bir askeri darbe ve müdahaleler ile karşı karşıya kalmıştır . İkinci dünya savaşı sonrasında içine girilmiş olan demokratik ortam bu yüzden her on yılda bir kesilme göstermiş ve bu durumda cumhuriyetçiler ile demokratlar Türkiye ortamında bir karşıtlık çizgisi çıkmazına düşmüşlerdir . Her on yılda bir batı blokunun çıkarları doğrultusunda askeri müdahalelerin gündeme getirilmesi , Türkiye’de yeni oluşmaya başlayan demokrat tabanı sarsmış ve cumhuriyete sahip çıkma doğrultusundaki askeri müdahalelere karşı doğal bir tepki zaman içerisinde toplumda yaygınlaşmaya başlamıştır . Anti sovyetik bir tutum ile batı emperyalizminin taşeronu konumuna sürüklenmek istenen Türkiye’de zamanla bu çıkmaza karşı önemli gelişmeler gündeme gelmiştir . Askeri dönemler sonrasında yeniden demokrasiye dönüldüğünde cumhuriyetçiler ile birlikte demokratların ayrı ayrı partiler halinde örgütlendiği görülmüştür . Bu doğrultuda cumhuriyetçiler Kemalist devlete sahip çıkarlarken , demokratlar ise askeri dönemlerin yaratmış olduğu baskı dönemlerine karşı hak ve özgürlüklerden yana bir arayış içinde olmuşlardır . Bu aşamada , cumhuriyetçiler devletçi noktaya sürüklenirken , demokratlar toplumun içinden gelen hak ve özgürlük arayışının temsilcileri olarak ayrı ayrı hareket ederek normal demokratik rejiminin kuralları içinde siyaset yapıyorlardı .
Küresel gizli devlet yapılanmalarının öncülüğünde var olan devletler ve rejimler yıkılırken, halklar parçalanırken ,uluslar ortadan kaldırılırken , dışa bağlı ve sermayenin güdümünde diktatörlükleri destekleyen emperyalizme karşı siyasal alanda yer alan bütün kesimlerin bir araya gelerek ortak hareket etmesi bugünün koşullarında zorunluluk arz etmektedir . Bütün ülkelerin cumhuriyetçileri ile demokratlarının bir araya gelerek emperyalizmin güdümündeki askeri rejimlere ve merkezi diktatörlüklere izin vermemesi bu doğrultuda zorunlu olmaktadır . Bütün cumhuriyet devletleri böylesine olumsuz bir gelişmeye karşı gereken önlemleri almalı ve kendi güçlerinin yetmediği durumlarda komşu devletler ile bir araya gelerek, bölgesel güvenlik örgütlenmeleri çatısı altında, hem kendisini hem de bölgesini güvence altına almaya öncelik vermelidir . Cumhuriyet devletlerinin yanı sıra uluslar ve ulusal toplumlar da evrensel alanda dayanışma içine girerek , tekelci şirketlerin küresel saldırılarına karşı topluca harekete geçerek ve bu doğrultuda bir ulusal enternasyonel oluşumunu bir an önce gerçekleştirerek küresel emperyalizme karşı bir alternatif insiyatifi dünya sahnesine çıkarmalıdırlar . Küreselcilerin plan ve programlarına karşı çıkanlar ,ortak dayanışma cephelerinin kendi planlarını hem devletler hem de halklar ya da uluslar dayanışmasıyla gündeme getirmeleri , insanlığın geleceği açısından son derece önem taşımaktadır . Bugünün kuşakları yaşanmakta olan böylesine büyük bir değişimin ortaya çıkardığı çıkmazlara karşı, tarihsel misyonlarını yerine getirerek , insanlığın şimdiye kadar kazanmış olduğu bütün değerleri bir uygarlık savunması doğrultusunda korumasını bilmelidirler .
İçinde bulunulan tarihsel dönüşüm aşamasında herkesin var olan değerleri korumak ve ekonomi üzerinden yürütülen saldırılara karşı önlem almak doğrultusunda toplumsal sorumlulukları vardır . Bu sorumluluklar doğrultusunda herkes kendi payına düşen görevleri yerine getirirse , ekonomiyi silah olarak kullanan finanskapital emperyalizmine karşı insanlık daha insancıl bir çizgide alternatif küreselleşme programını gündeme getirebilir . Her ülkenin siyasal alanında merkezi oluşumlar bu açıdan önem taşımaktadır . Yıkıcı saldırılara karşı merkezin etrafında soldaki ve sağdaki bütün akımların bir araya gelerek dış güçlere karşı ulusal bir direniş hareketine yönelmesi kazanılmış hakların korunması açısından acil bir durumdur . Devleti savunan cumhuriyetçiler ile toplumu temsil eden demokratların böylesine bir merkezi yapılanmayı gerçekleştirmek üzere bir araya gelmeleri anti emperyalist bir çizgide yeni bir oluşumun başlangıcı olacaktır . Bu nedenle şimdiye kadar solda politika yapan cumhuriyetçiler ile sağda politika yapan demokratların milli merkezde bir araya gelerek , her türlü dağılma ve çözülmeye karşı çıkacak cumhuriyetçi demokrat bir hareketin başlatılması bugün için zorunlu görünmektedir . Devletçi cumhuriyetçiler ile halkçı ya da ulusçu demokratların bir araya gelmesinden oluşacak olan yeni bir sinerjik atılım, bütün toplumların ve de devletlerin yeni dönem işbirliği ve dayanışma girişimlerinin başlangıcı olacaktır . Cumhuriyetin devamı için devletlerin ayakta kalması ,demokrasilerin sürekliliği için de ulusal toplumların varlığının korunması gerekmektedir . Bu nedenle , cumhuriyetçiler ve demokratların temsilcilerinin bir araya gelerek ortak bir durum tespiti raporu üzerinde anlaşmaları ilk adım olacaktır . Sonraki aşamada ise , iki kesimin temsilcilerinin birlikte hazırlayacakları bir cumhuriyetçi demokrat program ile yola devam edilirken , toplumun her kesiminde hareketin temsilcilerinin bulunmasına ve dış temsilcilikler aracılığı ile mazlum ulusların bu aşamada evrensel bir dayanışmaya sahip olmaları sağlanmalıdır .Toplumların her kesiminden olduğu kadar kamusal alanda görev yapan kuruluşların içinden gelen temsilcilerin de , bütün toplumun cumhuriyetçi demokrat bir program çerçevesinde bir araya gelmesi oluşumuna katkıda bulunmaları haksızlıkların önlenmesi açısından yararlı olacaktır . Cumhuriyetçi demokrat hareket emperyal saldırılara karşı ulus devletlerin,halkların ve ulusların karşı çıkışı olarak daha adil bir dünyanın yaratılmasına katkı sağlayacaktır .
İnsanlık bugün zamanın ruhu kavramının yeniden geçerlilik kazandığı bir döneme doğru yol almaktadır. Daha çok büyük değişim dönemleri sırasında ortaya çıkan bu kavram süper emperyalizmin dünyayı alt üst etmeye çalıştığı bugünkü yeni aşamada tekrar önem kazanarak, gelecek için üzerinde düşünülmesi gereken bir durum olduğunu herkese göstermektedir. Bu aşamada her şeyin değiştiği, hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı dünyayı bilinmez bir geleceğin beklediği gibi kafa karıştırıcı söylemler, emperyal merkezler tarafından ortaya atılarak ve dünya devletleri ve halkları hem karamsarlığa hem de umutsuzluğa doğru kışkırtılarak, insanlığın küresel emperyalizmin çıkarcı isteklerine boyun eğmesi istenmektedir. Böylesine aşırı ve haksız bir isteme doğal olarak dünya ulusları kendilerini koruyabilmek üzere karşı çıkacak ve direneceklerdir. Böylesine bir antiemperyalist dalganın gelmekte olduğunu gören küresel şirketlerin merkezleri, bankacılık alanında çeşitli manevralar çevirerek, para sistemi ile oynayarak ,teknolojik alandaki yenilikleri kendi çıkarları doğrultusunda kullanarak, enerji ve maden yataklarına el koyarak her yerde terör ve sıcak çatışmaları kışkırtarak, bütün insanlığı bir büyük yok oluşa doğru kıyamet senaryoları çizgisinde sürüklemektedirler. Sonunda dünyanın yok oluşuna kadar gidebilecek bu gibi olumsuz gelişmelerin bugünün dünyasında insanlığı, dünya devletlerini ve halklarını teslim almasının bir kader olmadığı, aksine tamamen emperyalizmin yeni bir aşaması olarak dünya uluslarına dayatıldığı açıklığa kavuşmuştur. Para gücü ile ekonomiyi satın alanlar, medyayı kullananlar ve siyaseti finanse edenler kendi seçtikleri adamları devletlerin başına getirerek kıyamet senaryolarını devreye sokmaya çalışmaktadırlar.
Zamanın ruhunu kendi çıkarları doğrultusunda görmek isteyen emperyalistlerin eskisi gibi bütün dünyayı bir avuç işbirlikçi ile yönetemeyecekleri artık kesinlik kazanırken, insanlık ve dünya halkları adına bir büyük koalisyonun emperyalizme karşı halkçı bir dayanışma aracılığı ile öne çıkması gerekmektedir. İşte cumhuriyetçiler ile demokratların bir araya gelmesi, bunun ilk adımı olmalıdır. Dolayısıyla, Cumhuriyetçi demokratlar hareketi, merkezde bu işbirliğinin çıkış noktası olacaktır.
Kaynak:
Cumhuriyetçi Demokratlar Hareketi: Halkın mutluluk, zenginlik, güvenlik, hürriyet ve refahı için; Devlet idaresinde millet iradesini hâkim kılmayı; Ulus Devletin özgürlük, bağımsızlık, hukuk ve hükümranlığını Misakı Milli Sınırları dahilinde temin ve tesis ederek; Kadim gelenek ile müstakbel gelecek arasında sağlam ve sarsılmaz köprüler kurmayı amaçlar. Namuslu-dürüst-demokrat; İlkeli-onurlu ve sorumlu; İktisadi-siyasi ve sosyal; Atatürkçü ve Milliyetçi bir halk hareketidir.
“CUMHURİYETÇİ DEMOKRATLAR BİRLİĞİ” Prof. Dr. ANIL ÇEÇEN “ANKARA KALESİ, NO: 249” Ankara, 12 Ocak 2019 – cumhuriyetçiler ile demokratların bir araya gelmesi, bunun ilk adımı olmalıdır. Dolayısıyla, Cumhuriyetçi demokratlar hareketi, merkezde bu işbirliğinin çıkış noktası olacaktır.
Türkiye Cumhuriyeti Birinci dünya savaşı sonrasında siyaset sahnesine çıkmış olan ulus devletlerin önde gelen temsilcilerinden biridir. Dünya tarihi imparatorluklardan ulus devletlere geçiş doğrultusunda sürüp giderken, büyük imparatorluk alanları dağınıklık göstermiş ve bu durum nedeniyle eski devlet sınırları zamanla değişmiştir. İlk çağlardan orta çağlara geçiş süreci içinde insanlık, derebeylikten krallıklara, daha sonrasında da imparatorluklardan ulus devletlere doğru gelişen bir değişim süreci yaşamıştır. Bugünkü dünya düzeni böylesine bir geçmişin ve gelişmelerin ortaya çıkarmış olduğu bir yapılanmadır. Günümüzün dünya haritası son iki bin yıllık gelişmeler doğrultusunda oluşurken, bugünün ulusal temele dayanan cumhuriyet devletleri tarihsel süreç içindeki siyasal gelişmelerin doğal bir sonucu olarak gerçeklik dünyasında yerlerini almışlardır.
Modern dünyanın çağdaş cumhuriyetleri , Fransız devrimi sonucunda cumhuriyet rejimine geçiş ile birlikte kurulurken, Avrupa ülkelerindeki krallıklar zaman içerisinde cumhuriyet devletlerine dönüşmüştür. Fransız aydınlarının örgütü olan Jakobenler Birliği, kralı tahtından indirirken sadece cumhuriyet rejimine geçişi ilan etmekle kalmamış, aynı zamanda Fransız ulusunun da temellerini atmıştır. Uzunca bir süre din kavgalarına sahne olan Fransa’da; özgürlük, eşitlik ve kardeşlik ilkelerine dayanılarak yapılan büyük siyasal devrimde bütün Fransızlar din ve etnik kökenleri geride bırakarak ve cumhuriyet devletinin çatısı altında Fransız ulusunun evlatları olarak bir araya gelmişlerdir. Kral Frank’ın ortaya çıkardığı Frank Krallığı daha sonraki aşamada Fransız Cumhuriyetine dönüşürken, çağdaş cumhuriyetlerin tarih sahnesine çıkışına giden yol açılmıştır. Fransa’dan sonra sırasıyla bütün Avrupa ülkeleri ulusal gelişmeler doğrultusunda cumhuriyetlere dönüşürken, İngiltere sahip olduğu geniş sömürge alanlarından yararlanarak imparatorluğunu korumasını bilmiştir. Atlantik okyanusunun tam ortasında yer alan bu ada ülkesinde uzun süre cumhuriyetçiler ile kralcılar arasında siyasal çekişmeler yaşanmış ve sonunda imparatorluğa bağlı sömürgelere dayanan krallık taraftarları bu mücadeleyi kazanarak ve Britanya İmparatorluğunu Birleşik Krallık adı altında sürdürerek, Avrupa kıtasının cumhuriyet devletlerinin dışında kalmıştır. İngiltere’de kralcıların yendiği cumhuriyetçiler daha sonraları gemilerle Amerika’ya gitmişler ve çok istedikleri cumhuriyet düzenini ilk oluşturdukları on eyaleti bir araya getirerek kurmuşlardır.
İngiltere’de yaşanan siyasal çekişmeler ile birlikte Avrupa kıtasında otuz yıl süren din ve mezhep savaşları Westfalya barışına giden yolu açmıştır. Bu antlaşma çerçevesinde kıtanın her bölgesinde görülen din ve mezhep savaşlarına son verilmiş ayrıca dağınık Germen nüfusunun toparlanarak bir Alman ulus devleti oluşturmasının yolu açılmıştır. Westfalia barışının din ve mezhep savaşlarına son vermesi sayesinde Fransız halkı ve diğer Avrupa halkları zaman içerisinde uluslaşma sürecini tamamlamışlardır. 1648 tarihli Westfalia antlaşmasından sonra 1789 yılına kadar geçen iki asırlık dönem, Avrupa kıtasındaki devletlerin çatısı altında yaşayan halk topluluklarını zamanla uluslaştırmıştır. Böylece Avrupa devletleri bir yandan cumhuriyet rejimine doğru dönüşürken ,aynı zamanda halkların uluslaşması sürecini de birlikte yaşayarak üç asırlık bir dönem içinde çağdaş ulus devletler haline dönüşmüşlerdir . Ulus devletler oluşumu ile cumhuriyet rejimlerinin zaman içinde devletlerin yeni siyasal modeli biçimine dönüşmesi ,aynı dönemin özellikleri olarak birbirlerini tamamlayan siyasal gelişmeler olarak, Avrupa kıtasının modern çağlar boyunca yeniden yapılanmasında önde gelen belirleyici etkenler olmuşlardır .Yirminci yüzyılın ileri ve gelişmiş ulus devletleri tarih sahnesinde boy gösterirken , cumhuriyet devletleri ile uluslaşan toplumlar birlikte öne çıkmışlar ve Avrupa tipi devlet ve yaşam modelinin uzun süreli temsilcileri olmuşlardır. Cumhuriyetçi ulus devletler Avrupa devlet modeli olarak yeni dönemi belirlemiştir .
Batı tipi devlet denilince akla hemen Avrupa devlet modeli gelmekte ve ulusal toplumlar ile cumhuriyet devletleri arasındaki kopmaz bağlılık ortak tarihsel sürecin yarattığı bir yaşam biçimi düzeni olarak öne çıkmaktadır . Laiklik düzeninin sağlamış olduğu yeni düzen çerçevesinde din ve mezhep farklılıkları geride bırakılırken, uluslaşma eğilimleri güç kazanarak öne geçmiş ve belirli devletlerin çatısı altında yaşayan halk topluluklarının zamanla uluslaşması ,toplumsal bir gerçeklik olarak tamamlanmıştır . Halkların uluslaşması ile birlikte devletlerin de cumhuriyetleşmesi ortak bir gelişme zemininde yeni boyutlar kazanırken ,cumhuriyetlerin demokratik yaşam biçimleri ile tamamlanması sorunu öne çıkmıştır . Sözlük anlamı ile halk yönetimi olarak tanımlanan cumhuriyet rejimlerinin demokratik yaşam düzenleri ile birliktelik kazanması , yönetimin tümüyle halk kitlelerine bırakılmasına yol açmıştır. Roma İmparatorluğu döneminden gelen cumhuriyet kavramı , İngiltere’deki çekişmeli siyasal sürecin içinden doğan demokrasi kavramı ile bütünleşirken , aslında her ikisi de halk yönetimi anlamına gelen iki kavramın birlikteliği olgusu ile karşı karşıya kalınmaktadır . Cumhuriyet kavramı Latincedeki halkın malı anlamındaki ResPublica sözcüğünden gelirken , demokrasi kavramı da eski Yunanca da var olan halkın gücü anlamındaki DemosCratos kavramından ileri gelmektedir .İki kavramın ayrı köklerden gelmesine rağmen daha sonraki uygulama aşamalarında bir araya gelerek sürekli birliktelik kazanması , gerçek anlamda bir halk yönetimi arayışının sonucu olmuştur . Cumhur sözcüğü Türkçeye Arapça’dangelirken ,Demokrasi kavramı önce eski Yunan ve daha sonra da İngiltere kökenli siyasal düşünceler sayesinde öne çıkmıştır .Avrupa’nın son üç yüz yılında birlikte kullanılan bu kavramlar, ortaya demokratik cumhuriyet yapılanması biçiminde bir yeni sentez çıkarmışlardır . Batıdaki devletlerde, cumhuriyet rejimleri ile demokratik yaşam biçim bütünleşerek modern siyasal düzenleri ortaya çıkarmışlardır.
İki dünya savaşı sonrası dönemde doğu bölgesinde bir sosyalist blokun oluşturulması üzerine Türk devleti batı dünyasına doğru bir kayma göstererek, ve batı tipi devlet modelini yeni dönemde de koruyarak sürdürmeye çaba göstermiştir . Bu nedenle, Türkiye’nin yanıbaşındaki sosyalist blokun etkisi altına girmemek üzere Türkiye güvenliğine önem vermiş ve bu doğrultuda batı blokunun güvenlik örgütlenmesi içinde yer alarak tarafsız konumunu geride bırakmıştır . Batı güvenlik sisteminin savaşa yönelik yapılanması bütün batı devletleri içinde derin devlet yapılanmalarını gündeme getirdiği için , Türkiye Cumhuriyeti yirminci yüzyılın ikinci yarısında her on yılda bir askeri darbe ve müdahaleler ile karşı karşıya kalmıştır . İkinci dünya savaşı sonrasında içine girilmiş olan demokratik ortam bu yüzden her on yılda bir kesilme göstermiş ve bu durumda cumhuriyetçiler ile demokratlar Türkiye ortamında bir karşıtlık çizgisi çıkmazına düşmüşlerdir . Her on yılda bir batı blokunun çıkarları doğrultusunda askeri müdahalelerin gündeme getirilmesi , Türkiye’de yeni oluşmaya başlayan demokrat tabanı sarsmış ve cumhuriyete sahip çıkma doğrultusundaki askeri müdahalelere karşı doğal bir tepki zaman içerisinde toplumda yaygınlaşmaya başlamıştır . Anti sovyetik bir tutum ile batı emperyalizminin taşeronu konumuna sürüklenmek istenen Türkiye’de zamanla bu çıkmaza karşı önemli gelişmeler gündeme gelmiştir . Askeri dönemler sonrasında yeniden demokrasiye dönüldüğünde cumhuriyetçiler ile birlikte demokratların ayrı ayrı partiler halinde örgütlendiği görülmüştür . Bu doğrultuda cumhuriyetçiler Kemalist devlete sahip çıkarlarken , demokratlar ise askeri dönemlerin yaratmış olduğu baskı dönemlerine karşı hak ve özgürlüklerden yana bir arayış içinde olmuşlardır . Bu aşamada , cumhuriyetçiler devletçi noktaya sürüklenirken , demokratlar toplumun içinden gelen hak ve özgürlük arayışının temsilcileri olarak ayrı ayrı hareket ederek normal demokratik rejiminin kuralları içinde siyaset yapıyorlardı .
Küresel gizli devlet yapılanmalarının öncülüğünde var olan devletler ve rejimler yıkılırken, halklar parçalanırken ,uluslar ortadan kaldırılırken , dışa bağlı ve sermayenin güdümünde diktatörlükleri destekleyen emperyalizme karşı siyasal alanda yer alan bütün kesimlerin bir araya gelerek ortak hareket etmesi bugünün koşullarında zorunluluk arz etmektedir . Bütün ülkelerin cumhuriyetçileri ile demokratlarının bir araya gelerek emperyalizmin güdümündeki askeri rejimlere ve merkezi diktatörlüklere izin vermemesi bu doğrultuda zorunlu olmaktadır . Bütün cumhuriyet devletleri böylesine olumsuz bir gelişmeye karşı gereken önlemleri almalı ve kendi güçlerinin yetmediği durumlarda komşu devletler ile bir araya gelerek, bölgesel güvenlik örgütlenmeleri çatısı altında, hem kendisini hem de bölgesini güvence altına almaya öncelik vermelidir . Cumhuriyet devletlerinin yanı sıra uluslar ve ulusal toplumlar da evrensel alanda dayanışma içine girerek , tekelci şirketlerin küresel saldırılarına karşı topluca harekete geçerek ve bu doğrultuda bir ulusal enternasyonel oluşumunu bir an önce gerçekleştirerek küresel emperyalizme karşı bir alternatif insiyatifi dünya sahnesine çıkarmalıdırlar . Küreselcilerin plan ve programlarına karşı çıkanlar ,ortak dayanışma cephelerinin kendi planlarını hem devletler hem de halklar ya da uluslar dayanışmasıyla gündeme getirmeleri , insanlığın geleceği açısından son derece önem taşımaktadır . Bugünün kuşakları yaşanmakta olan böylesine büyük bir değişimin ortaya çıkardığı çıkmazlara karşı, tarihsel misyonlarını yerine getirerek , insanlığın şimdiye kadar kazanmış olduğu bütün değerleri bir uygarlık savunması doğrultusunda korumasını bilmelidirler .
İçinde bulunulan tarihsel dönüşüm aşamasında herkesin var olan değerleri korumak ve ekonomi üzerinden yürütülen saldırılara karşı önlem almak doğrultusunda toplumsal sorumlulukları vardır . Bu sorumluluklar doğrultusunda herkes kendi payına düşen görevleri yerine getirirse , ekonomiyi silah olarak kullanan finanskapital emperyalizmine karşı insanlık daha insancıl bir çizgide alternatif küreselleşme programını gündeme getirebilir . Her ülkenin siyasal alanında merkezi oluşumlar bu açıdan önem taşımaktadır . Yıkıcı saldırılara karşı merkezin etrafında soldaki ve sağdaki bütün akımların bir araya gelerek dış güçlere karşı ulusal bir direniş hareketine yönelmesi kazanılmış hakların korunması açısından acil bir durumdur . Devleti savunan cumhuriyetçiler ile toplumu temsil eden demokratların böylesine bir merkezi yapılanmayı gerçekleştirmek üzere bir araya gelmeleri anti emperyalist bir çizgide yeni bir oluşumun başlangıcı olacaktır . Bu nedenle şimdiye kadar solda politika yapan cumhuriyetçiler ile sağda politika yapan demokratların milli merkezde bir araya gelerek , her türlü dağılma ve çözülmeye karşı çıkacak cumhuriyetçi demokrat bir hareketin başlatılması bugün için zorunlu görünmektedir . Devletçi cumhuriyetçiler ile halkçı ya da ulusçu demokratların bir araya gelmesinden oluşacak olan yeni bir sinerjik atılım, bütün toplumların ve de devletlerin yeni dönem işbirliği ve dayanışma girişimlerinin başlangıcı olacaktır . Cumhuriyetin devamı için devletlerin ayakta kalması ,demokrasilerin sürekliliği için de ulusal toplumların varlığının korunması gerekmektedir . Bu nedenle , cumhuriyetçiler ve demokratların temsilcilerinin bir araya gelerek ortak bir durum tespiti raporu üzerinde anlaşmaları ilk adım olacaktır . Sonraki aşamada ise , iki kesimin temsilcilerinin birlikte hazırlayacakları bir cumhuriyetçi demokrat program ile yola devam edilirken , toplumun her kesiminde hareketin temsilcilerinin bulunmasına ve dış temsilcilikler aracılığı ile mazlum ulusların bu aşamada evrensel bir dayanışmaya sahip olmaları sağlanmalıdır .Toplumların her kesiminden olduğu kadar kamusal alanda görev yapan kuruluşların içinden gelen temsilcilerin de , bütün toplumun cumhuriyetçi demokrat bir program çerçevesinde bir araya gelmesi oluşumuna katkıda bulunmaları haksızlıkların önlenmesi açısından yararlı olacaktır . Cumhuriyetçi demokrat hareket emperyal saldırılara karşı ulus devletlerin,halkların ve ulusların karşı çıkışı olarak daha adil bir dünyanın yaratılmasına katkı sağlayacaktır .
İnsanlık bugün zamanın ruhu kavramının yeniden geçerlilik kazandığı bir döneme doğru yol almaktadır. Daha çok büyük değişim dönemleri sırasında ortaya çıkan bu kavram süper emperyalizmin dünyayı alt üst etmeye çalıştığı bugünkü yeni aşamada tekrar önem kazanarak, gelecek için üzerinde düşünülmesi gereken bir durum olduğunu herkese göstermektedir. Bu aşamada her şeyin değiştiği, hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı dünyayı bilinmez bir geleceğin beklediği gibi kafa karıştırıcı söylemler, emperyal merkezler tarafından ortaya atılarak ve dünya devletleri ve halkları hem karamsarlığa hem de umutsuzluğa doğru kışkırtılarak, insanlığın küresel emperyalizmin çıkarcı isteklerine boyun eğmesi istenmektedir. Böylesine aşırı ve haksız bir isteme doğal olarak dünya ulusları kendilerini koruyabilmek üzere karşı çıkacak ve direneceklerdir. Böylesine bir antiemperyalist dalganın gelmekte olduğunu gören küresel şirketlerin merkezleri, bankacılık alanında çeşitli manevralar çevirerek, para sistemi ile oynayarak ,teknolojik alandaki yenilikleri kendi çıkarları doğrultusunda kullanarak, enerji ve maden yataklarına el koyarak her yerde terör ve sıcak çatışmaları kışkırtarak, bütün insanlığı bir büyük yok oluşa doğru kıyamet senaryoları çizgisinde sürüklemektedirler. Sonunda dünyanın yok oluşuna kadar gidebilecek bu gibi olumsuz gelişmelerin bugünün dünyasında insanlığı, dünya devletlerini ve halklarını teslim almasının bir kader olmadığı, aksine tamamen emperyalizmin yeni bir aşaması olarak dünya uluslarına dayatıldığı açıklığa kavuşmuştur. Para gücü ile ekonomiyi satın alanlar, medyayı kullananlar ve siyaseti finanse edenler kendi seçtikleri adamları devletlerin başına getirerek kıyamet senaryolarını devreye sokmaya çalışmaktadırlar.
Zamanın ruhunu kendi çıkarları doğrultusunda görmek isteyen emperyalistlerin eskisi gibi bütün dünyayı bir avuç işbirlikçi ile yönetemeyecekleri artık kesinlik kazanırken, insanlık ve dünya halkları adına bir büyük koalisyonun emperyalizme karşı halkçı bir dayanışma aracılığı ile öne çıkması gerekmektedir. İşte cumhuriyetçiler ile demokratların bir araya gelmesi, bunun ilk adımı olmalıdır. Dolayısıyla, Cumhuriyetçi demokratlar hareketi, merkezde bu işbirliğinin çıkış noktası olacaktır.
Kaynak:
Cumhuriyetçi Demokratlar Hareketi: Halkın mutluluk, zenginlik, güvenlik, hürriyet ve refahı için; Devlet idaresinde millet iradesini hâkim kılmayı; Ulus Devletin özgürlük, bağımsızlık, hukuk ve hükümranlığını Misakı Milli Sınırları dahilinde temin ve tesis ederek; Kadim gelenek ile müstakbel gelecek arasında sağlam ve sarsılmaz köprüler kurmayı amaçlar. Namuslu-dürüst-demokrat; İlkeli-onurlu ve sorumlu; İktisadi-siyasi ve sosyal; Atatürkçü ve Milliyetçi bir halk hareketidir.
“CUMHURİYETÇİ DEMOKRATLAR BİRLİĞİ” Prof. Dr. ANIL ÇEÇEN “ANKARA KALESİ, NO: 249” Ankara, 12 Ocak 2019 – cumhuriyetçiler ile demokratların bir araya gelmesi, bunun ilk adımı olmalıdır. Dolayısıyla, Cumhuriyetçi demokratlar hareketi, merkezde bu işbirliğinin çıkış noktası olacaktır.
Türkiye Cumhuriyeti Birinci dünya savaşı sonrasında siyaset sahnesine çıkmış olan ulus devletlerin önde gelen temsilcilerinden biridir. Dünya tarihi imparatorluklardan ulus devletlere geçiş doğrultusunda sürüp giderken, büyük imparatorluk alanları dağınıklık göstermiş ve bu durum nedeniyle eski devlet sınırları zamanla değişmiştir. İlk çağlardan orta çağlara geçiş süreci içinde insanlık, derebeylikten krallıklara, daha sonrasında da imparatorluklardan ulus devletlere doğru gelişen bir değişim süreci yaşamıştır. Bugünkü dünya düzeni böylesine bir geçmişin ve gelişmelerin ortaya çıkarmış olduğu bir yapılanmadır. Günümüzün dünya haritası son iki bin yıllık gelişmeler doğrultusunda oluşurken, bugünün ulusal temele dayanan cumhuriyet devletleri tarihsel süreç içindeki siyasal gelişmelerin doğal bir sonucu olarak gerçeklik dünyasında yerlerini almışlardır.
Modern dünyanın çağdaş cumhuriyetleri , Fransız devrimi sonucunda cumhuriyet rejimine geçiş ile birlikte kurulurken, Avrupa ülkelerindeki krallıklar zaman içerisinde cumhuriyet devletlerine dönüşmüştür. Fransız aydınlarının örgütü olan Jakobenler Birliği, kralı tahtından indirirken sadece cumhuriyet rejimine geçişi ilan etmekle kalmamış, aynı zamanda Fransız ulusunun da temellerini atmıştır. Uzunca bir süre din kavgalarına sahne olan Fransa’da; özgürlük, eşitlik ve kardeşlik ilkelerine dayanılarak yapılan büyük siyasal devrimde bütün Fransızlar din ve etnik kökenleri geride bırakarak ve cumhuriyet devletinin çatısı altında Fransız ulusunun evlatları olarak bir araya gelmişlerdir. Kral Frank’ın ortaya çıkardığı Frank Krallığı daha sonraki aşamada Fransız Cumhuriyetine dönüşürken, çağdaş cumhuriyetlerin tarih sahnesine çıkışına giden yol açılmıştır. Fransa’dan sonra sırasıyla bütün Avrupa ülkeleri ulusal gelişmeler doğrultusunda cumhuriyetlere dönüşürken, İngiltere sahip olduğu geniş sömürge alanlarından yararlanarak imparatorluğunu korumasını bilmiştir. Atlantik okyanusunun tam ortasında yer alan bu ada ülkesinde uzun süre cumhuriyetçiler ile kralcılar arasında siyasal çekişmeler yaşanmış ve sonunda imparatorluğa bağlı sömürgelere dayanan krallık taraftarları bu mücadeleyi kazanarak ve Britanya İmparatorluğunu Birleşik Krallık adı altında sürdürerek, Avrupa kıtasının cumhuriyet devletlerinin dışında kalmıştır. İngiltere’de kralcıların yendiği cumhuriyetçiler daha sonraları gemilerle Amerika’ya gitmişler ve çok istedikleri cumhuriyet düzenini ilk oluşturdukları on eyaleti bir araya getirerek kurmuşlardır.
İngiltere’de yaşanan siyasal çekişmeler ile birlikte Avrupa kıtasında otuz yıl süren din ve mezhep savaşları Westfalya barışına giden yolu açmıştır. Bu antlaşma çerçevesinde kıtanın her bölgesinde görülen din ve mezhep savaşlarına son verilmiş ayrıca dağınık Germen nüfusunun toparlanarak bir Alman ulus devleti oluşturmasının yolu açılmıştır. Westfalia barışının din ve mezhep savaşlarına son vermesi sayesinde Fransız halkı ve diğer Avrupa halkları zaman içerisinde uluslaşma sürecini tamamlamışlardır. 1648 tarihli Westfalia antlaşmasından sonra 1789 yılına kadar geçen iki asırlık dönem, Avrupa kıtasındaki devletlerin çatısı altında yaşayan halk topluluklarını zamanla uluslaştırmıştır. Böylece Avrupa devletleri bir yandan cumhuriyet rejimine doğru dönüşürken ,aynı zamanda halkların uluslaşması sürecini de birlikte yaşayarak üç asırlık bir dönem içinde çağdaş ulus devletler haline dönüşmüşlerdir . Ulus devletler oluşumu ile cumhuriyet rejimlerinin zaman içinde devletlerin yeni siyasal modeli biçimine dönüşmesi ,aynı dönemin özellikleri olarak birbirlerini tamamlayan siyasal gelişmeler olarak, Avrupa kıtasının modern çağlar boyunca yeniden yapılanmasında önde gelen belirleyici etkenler olmuşlardır .Yirminci yüzyılın ileri ve gelişmiş ulus devletleri tarih sahnesinde boy gösterirken , cumhuriyet devletleri ile uluslaşan toplumlar birlikte öne çıkmışlar ve Avrupa tipi devlet ve yaşam modelinin uzun süreli temsilcileri olmuşlardır. Cumhuriyetçi ulus devletler Avrupa devlet modeli olarak yeni dönemi belirlemiştir .
Batı tipi devlet denilince akla hemen Avrupa devlet modeli gelmekte ve ulusal toplumlar ile cumhuriyet devletleri arasındaki kopmaz bağlılık ortak tarihsel sürecin yarattığı bir yaşam biçimi düzeni olarak öne çıkmaktadır . Laiklik düzeninin sağlamış olduğu yeni düzen çerçevesinde din ve mezhep farklılıkları geride bırakılırken, uluslaşma eğilimleri güç kazanarak öne geçmiş ve belirli devletlerin çatısı altında yaşayan halk topluluklarının zamanla uluslaşması ,toplumsal bir gerçeklik olarak tamamlanmıştır . Halkların uluslaşması ile birlikte devletlerin de cumhuriyetleşmesi ortak bir gelişme zemininde yeni boyutlar kazanırken ,cumhuriyetlerin demokratik yaşam biçimleri ile tamamlanması sorunu öne çıkmıştır . Sözlük anlamı ile halk yönetimi olarak tanımlanan cumhuriyet rejimlerinin demokratik yaşam düzenleri ile birliktelik kazanması , yönetimin tümüyle halk kitlelerine bırakılmasına yol açmıştır. Roma İmparatorluğu döneminden gelen cumhuriyet kavramı , İngiltere’deki çekişmeli siyasal sürecin içinden doğan demokrasi kavramı ile bütünleşirken , aslında her ikisi de halk yönetimi anlamına gelen iki kavramın birlikteliği olgusu ile karşı karşıya kalınmaktadır . Cumhuriyet kavramı Latincedeki halkın malı anlamındaki ResPublica sözcüğünden gelirken , demokrasi kavramı da eski Yunanca da var olan halkın gücü anlamındaki DemosCratos kavramından ileri gelmektedir .İki kavramın ayrı köklerden gelmesine rağmen daha sonraki uygulama aşamalarında bir araya gelerek sürekli birliktelik kazanması , gerçek anlamda bir halk yönetimi arayışının sonucu olmuştur . Cumhur sözcüğü Türkçeye Arapça’dangelirken ,Demokrasi kavramı önce eski Yunan ve daha sonra da İngiltere kökenli siyasal düşünceler sayesinde öne çıkmıştır .Avrupa’nın son üç yüz yılında birlikte kullanılan bu kavramlar, ortaya demokratik cumhuriyet yapılanması biçiminde bir yeni sentez çıkarmışlardır . Batıdaki devletlerde, cumhuriyet rejimleri ile demokratik yaşam biçim bütünleşerek modern siyasal düzenleri ortaya çıkarmışlardır.
İki dünya savaşı sonrası dönemde doğu bölgesinde bir sosyalist blokun oluşturulması üzerine Türk devleti batı dünyasına doğru bir kayma göstererek, ve batı tipi devlet modelini yeni dönemde de koruyarak sürdürmeye çaba göstermiştir . Bu nedenle, Türkiye’nin yanıbaşındaki sosyalist blokun etkisi altına girmemek üzere Türkiye güvenliğine önem vermiş ve bu doğrultuda batı blokunun güvenlik örgütlenmesi içinde yer alarak tarafsız konumunu geride bırakmıştır . Batı güvenlik sisteminin savaşa yönelik yapılanması bütün batı devletleri içinde derin devlet yapılanmalarını gündeme getirdiği için , Türkiye Cumhuriyeti yirminci yüzyılın ikinci yarısında her on yılda bir askeri darbe ve müdahaleler ile karşı karşıya kalmıştır . İkinci dünya savaşı sonrasında içine girilmiş olan demokratik ortam bu yüzden her on yılda bir kesilme göstermiş ve bu durumda cumhuriyetçiler ile demokratlar Türkiye ortamında bir karşıtlık çizgisi çıkmazına düşmüşlerdir . Her on yılda bir batı blokunun çıkarları doğrultusunda askeri müdahalelerin gündeme getirilmesi , Türkiye’de yeni oluşmaya başlayan demokrat tabanı sarsmış ve cumhuriyete sahip çıkma doğrultusundaki askeri müdahalelere karşı doğal bir tepki zaman içerisinde toplumda yaygınlaşmaya başlamıştır . Anti sovyetik bir tutum ile batı emperyalizminin taşeronu konumuna sürüklenmek istenen Türkiye’de zamanla bu çıkmaza karşı önemli gelişmeler gündeme gelmiştir . Askeri dönemler sonrasında yeniden demokrasiye dönüldüğünde cumhuriyetçiler ile birlikte demokratların ayrı ayrı partiler halinde örgütlendiği görülmüştür . Bu doğrultuda cumhuriyetçiler Kemalist devlete sahip çıkarlarken , demokratlar ise askeri dönemlerin yaratmış olduğu baskı dönemlerine karşı hak ve özgürlüklerden yana bir arayış içinde olmuşlardır . Bu aşamada , cumhuriyetçiler devletçi noktaya sürüklenirken , demokratlar toplumun içinden gelen hak ve özgürlük arayışının temsilcileri olarak ayrı ayrı hareket ederek normal demokratik rejiminin kuralları içinde siyaset yapıyorlardı .
Küresel gizli devlet yapılanmalarının öncülüğünde var olan devletler ve rejimler yıkılırken, halklar parçalanırken ,uluslar ortadan kaldırılırken , dışa bağlı ve sermayenin güdümünde diktatörlükleri destekleyen emperyalizme karşı siyasal alanda yer alan bütün kesimlerin bir araya gelerek ortak hareket etmesi bugünün koşullarında zorunluluk arz etmektedir . Bütün ülkelerin cumhuriyetçileri ile demokratlarının bir araya gelerek emperyalizmin güdümündeki askeri rejimlere ve merkezi diktatörlüklere izin vermemesi bu doğrultuda zorunlu olmaktadır . Bütün cumhuriyet devletleri böylesine olumsuz bir gelişmeye karşı gereken önlemleri almalı ve kendi güçlerinin yetmediği durumlarda komşu devletler ile bir araya gelerek, bölgesel güvenlik örgütlenmeleri çatısı altında, hem kendisini hem de bölgesini güvence altına almaya öncelik vermelidir . Cumhuriyet devletlerinin yanı sıra uluslar ve ulusal toplumlar da evrensel alanda dayanışma içine girerek , tekelci şirketlerin küresel saldırılarına karşı topluca harekete geçerek ve bu doğrultuda bir ulusal enternasyonel oluşumunu bir an önce gerçekleştirerek küresel emperyalizme karşı bir alternatif insiyatifi dünya sahnesine çıkarmalıdırlar . Küreselcilerin plan ve programlarına karşı çıkanlar ,ortak dayanışma cephelerinin kendi planlarını hem devletler hem de halklar ya da uluslar dayanışmasıyla gündeme getirmeleri , insanlığın geleceği açısından son derece önem taşımaktadır . Bugünün kuşakları yaşanmakta olan böylesine büyük bir değişimin ortaya çıkardığı çıkmazlara karşı, tarihsel misyonlarını yerine getirerek , insanlığın şimdiye kadar kazanmış olduğu bütün değerleri bir uygarlık savunması doğrultusunda korumasını bilmelidirler .
İçinde bulunulan tarihsel dönüşüm aşamasında herkesin var olan değerleri korumak ve ekonomi üzerinden yürütülen saldırılara karşı önlem almak doğrultusunda toplumsal sorumlulukları vardır . Bu sorumluluklar doğrultusunda herkes kendi payına düşen görevleri yerine getirirse , ekonomiyi silah olarak kullanan finanskapital emperyalizmine karşı insanlık daha insancıl bir çizgide alternatif küreselleşme programını gündeme getirebilir . Her ülkenin siyasal alanında merkezi oluşumlar bu açıdan önem taşımaktadır . Yıkıcı saldırılara karşı merkezin etrafında soldaki ve sağdaki bütün akımların bir araya gelerek dış güçlere karşı ulusal bir direniş hareketine yönelmesi kazanılmış hakların korunması açısından acil bir durumdur . Devleti savunan cumhuriyetçiler ile toplumu temsil eden demokratların böylesine bir merkezi yapılanmayı gerçekleştirmek üzere bir araya gelmeleri anti emperyalist bir çizgide yeni bir oluşumun başlangıcı olacaktır . Bu nedenle şimdiye kadar solda politika yapan cumhuriyetçiler ile sağda politika yapan demokratların milli merkezde bir araya gelerek , her türlü dağılma ve çözülmeye karşı çıkacak cumhuriyetçi demokrat bir hareketin başlatılması bugün için zorunlu görünmektedir . Devletçi cumhuriyetçiler ile halkçı ya da ulusçu demokratların bir araya gelmesinden oluşacak olan yeni bir sinerjik atılım, bütün toplumların ve de devletlerin yeni dönem işbirliği ve dayanışma girişimlerinin başlangıcı olacaktır . Cumhuriyetin devamı için devletlerin ayakta kalması ,demokrasilerin sürekliliği için de ulusal toplumların varlığının korunması gerekmektedir . Bu nedenle , cumhuriyetçiler ve demokratların temsilcilerinin bir araya gelerek ortak bir durum tespiti raporu üzerinde anlaşmaları ilk adım olacaktır . Sonraki aşamada ise , iki kesimin temsilcilerinin birlikte hazırlayacakları bir cumhuriyetçi demokrat program ile yola devam edilirken , toplumun her kesiminde hareketin temsilcilerinin bulunmasına ve dış temsilcilikler aracılığı ile mazlum ulusların bu aşamada evrensel bir dayanışmaya sahip olmaları sağlanmalıdır .Toplumların her kesiminden olduğu kadar kamusal alanda görev yapan kuruluşların içinden gelen temsilcilerin de , bütün toplumun cumhuriyetçi demokrat bir program çerçevesinde bir araya gelmesi oluşumuna katkıda bulunmaları haksızlıkların önlenmesi açısından yararlı olacaktır . Cumhuriyetçi demokrat hareket emperyal saldırılara karşı ulus devletlerin,halkların ve ulusların karşı çıkışı olarak daha adil bir dünyanın yaratılmasına katkı sağlayacaktır .
İnsanlık bugün zamanın ruhu kavramının yeniden geçerlilik kazandığı bir döneme doğru yol almaktadır. Daha çok büyük değişim dönemleri sırasında ortaya çıkan bu kavram süper emperyalizmin dünyayı alt üst etmeye çalıştığı bugünkü yeni aşamada tekrar önem kazanarak, gelecek için üzerinde düşünülmesi gereken bir durum olduğunu herkese göstermektedir. Bu aşamada her şeyin değiştiği, hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı dünyayı bilinmez bir geleceğin beklediği gibi kafa karıştırıcı söylemler, emperyal merkezler tarafından ortaya atılarak ve dünya devletleri ve halkları hem karamsarlığa hem de umutsuzluğa doğru kışkırtılarak, insanlığın küresel emperyalizmin çıkarcı isteklerine boyun eğmesi istenmektedir. Böylesine aşırı ve haksız bir isteme doğal olarak dünya ulusları kendilerini koruyabilmek üzere karşı çıkacak ve direneceklerdir. Böylesine bir antiemperyalist dalganın gelmekte olduğunu gören küresel şirketlerin merkezleri, bankacılık alanında çeşitli manevralar çevirerek, para sistemi ile oynayarak ,teknolojik alandaki yenilikleri kendi çıkarları doğrultusunda kullanarak, enerji ve maden yataklarına el koyarak her yerde terör ve sıcak çatışmaları kışkırtarak, bütün insanlığı bir büyük yok oluşa doğru kıyamet senaryoları çizgisinde sürüklemektedirler. Sonunda dünyanın yok oluşuna kadar gidebilecek bu gibi olumsuz gelişmelerin bugünün dünyasında insanlığı, dünya devletlerini ve halklarını teslim almasının bir kader olmadığı, aksine tamamen emperyalizmin yeni bir aşaması olarak dünya uluslarına dayatıldığı açıklığa kavuşmuştur. Para gücü ile ekonomiyi satın alanlar, medyayı kullananlar ve siyaseti finanse edenler kendi seçtikleri adamları devletlerin başına getirerek kıyamet senaryolarını devreye sokmaya çalışmaktadırlar.
Zamanın ruhunu kendi çıkarları doğrultusunda görmek isteyen emperyalistlerin eskisi gibi bütün dünyayı bir avuç işbirlikçi ile yönetemeyecekleri artık kesinlik kazanırken, insanlık ve dünya halkları adına bir büyük koalisyonun emperyalizme karşı halkçı bir dayanışma aracılığı ile öne çıkması gerekmektedir. İşte cumhuriyetçiler ile demokratların bir araya gelmesi, bunun ilk adımı olmalıdır. Dolayısıyla, Cumhuriyetçi demokratlar hareketi, merkezde bu işbirliğinin çıkış noktası olacaktır.
Kaynak: