Türkiye’de, sistem -bir türlü- iyi işletilemiyor. Çözümler üretilemiyor. Halkın şikayetleri sürüp gidiyor.
Asli görevini yapmayı düşünenlerin sayısı çok az. Herkes, yetkisini genişletme, kendine has bir avantajlı sınıf doğurma peşinde. Askeri, yargısı, bürokratı, medyası, üniversitesi, holdingleri ile bir imtiyazlı statü yarışına şahit oluyoruz.
Gerçek demokrasiye inanan, halka değer veren, TBMM’ye saygı gösteren çok az. Tayinle gelenlerin, seçimle gelenleri yönetmekten vazgeçmeye niyeti yok. İktidara gelenler de, bunu başarmaya muktedir olamıyor; çözüm makamı olacaklarına, devamlı şikayetçi oluyorlar.
Başta CHP olmak üzere, muhalefetin de, ortaya ciddi çözümler koyduğunu görmüyoruz. Var mı, yok mu, ağız kavgası. Yakışıksız sözler. Ve de darbe teşvikleri. ( Süheyl Batum, güya Anayasa Profesörü. Ancak 27 Mayıs/12 Eylül ve 28 Şubat gibi -yüz karası- olaylarda gördük ki; Anayasayı en fazla iğfal edenlerin, hiçe sayanların, yeni Faşist-antidemokratik Anayasaları düzenleyenlerin, darbecilere sonsuz destek verenlerin çoğu Anayasa profesörü ve Yüksek Yargı mensubudur. Şimdi de, Bay Batum, aynı havaları çalmaktadır. Pot üstüne pot kırmakta; partisine ve Genel Başkanı’na büyük zararlar vermektedir. Ve Sn. Kılıçdaroğlu, bu tip genel başkan yardımcılarını, bir türlü görevden almamakta, yıpranmaya razı olmaktadır.) (Şüphesiz, AKP çok mu edepli davranmaktadır? Asla. Nedir o, Bülent Gedikli’nin, Sn. Kılıçdaroğlu ile ilgili seviyesiz beyanları? Sen kendini ne sanıyorsun da, Genel Başkana hakaret edebiliyorsun? Velhasıl, al birini vur öbürüne. Olan milletimize oluyor. Zaman boşuna akıyor, çözümler gelmiyor.)
Politikacılar böyle olunca; sendikaları, meslek odaları, birçok sivil toplum kuruluşu da, aynı havaları çalıyorlar. İşçileri, meslek mensuplarını değil; sadece kendi ‘ağalık düzen’lerini düşünüyorlar. Herşeye karşı çıkmayı marifet sayıyor; devamlı olarak huzuru bozuyorlar. Tam bir saltanat, israf ve ağalık tablosunu -hayat boyu- kimseye de hesap vermeden sürdürüyorlar. Kaynakları, yandaşlarına aktarıyorlar. Lüksü, israfı, kayırmayı hak olarak görüyorlar.
Türkiye’nin yozlaşmış tablosu ile ilgili olarak, bazı örnekler vermek istiyorum:
1-1 Şubat tarihli gazeteleri, (10 yıl, üniversitede hocalık yapmış biri olarak) tüylerim diken diken bir halde okudum.
-Samsun’da, Asarçık Lisesi’nde, edebiyat öğretmeni olan kızımız, kopya çektiği şüphesi ile, bir kız öğrencinin üstünü aramış. Kızın, İlçe Jandarma Komutanı olan babası, Astsubay Başçavuş Fuat Y. kıyameti koparmış. Herkesi tehdit etmiş.
Şu söylediklerine bir bakalım: “Biz bölük komutanı olduğumuz için, başımıza bu olaylar geliyor. Ama bundan sonra makamımı kullanacağım.”..”Biz bir şey yapmıyorsak aciziyetimizden değil. Bu okulu hepinizin başına yıkarım. İstersem, sana burada öğretmenlik yaptırmam. Yapamayacaksın da.”..”Kızım, sen İlçe Jandarma Komutanı’nın kızısın. Gerekirse, bunu söyleyip, kendini aratmayacaksın. Kimse seni arayamaz. Sen de kim olduğunu bil.”..
Ey, devamlı olarak, Osmanlı dönemini kötüleyen, padişahlığın kaldırıldığını söyleyen, enteller. Şu dönemde kaç padişahımız var, söyler misiniz.
Ve yazıklar olsun, bu haddini bilmez tipe, ağzının payını vermeyen, ilçe kaymakamına ve milli eğitim müdürüne. Ve de öğretmen kızımız için soruşturma başlatan savcıya.
Sayın Komutanlar, Silahlı Kuvvetler’e karşı antipati doğuran, böylesine kendini büyük gören tiplere karşı, ne gibi bir müeyyide uyguluyor da, halkın yanında yer alıyorsunuz.
Ve ey, devamlı olarak meydanlardan çıkmayan, kızıl bayrakların altında bağırıp çağıran, öğretmen sendikaları ve kuruluşları. Neredesiniz? Ne işe yararsınız?
Ve Sayın Milli Eğitim Bakanı; siz ne tepki verdiniz? Kızımıza kol-kanat gerdiniz mi?
2-İstanbul’da Davutpaşa faciasında 21 evladımızı kaybetmiştik. Şimdi de, 20 evladımız telef oldu. Ve Sn. Çalışma Bakanı (kendisini gerçekten severim ve gayretlerini takdir ederim) “400-500 müfettiş ile, 1 milyon işletmeyi nasıl denetleyelim” mazeretini ileri sürmektedir.
Sevgili Bakanım; her şeyi kamu personeli ile denetlemek şart değildir. Serbest çalışan meslek mensuplarından yararlanın. (10 yıllık başkanlık dönemimde 32 bin sosyal konut yapmak nasip oldu. Başta inşaat mühendisleri olmak üzere, meslek odalarından ve üniversitelerden hizmet aldım. Aynı şekilde, İzmir’deki tüm asansör ve kalorifer denetimlerini de ilgili odalara yaptırdım. Velhasıl, hiçbir icraatta işbirliğine yanaşmayan, Mimarlar Odası dışında, nerede ise, tüm meslek odalarının potansiyelini devreye sokmuş oldum.)
Birkaç mevzuat düzenlemesi ile, bu büyük potansiyeli devreye, hemen sokabilirsiniz.
3-Mensubu olmaktan gurur duyduğum, Maliye Bakanlığı-Hesap Uzmanları Kurulu’nun, 2010 incelemelerinden çıkan sonuca göre, her 100 liralık kazancın 82,5 lirası vergiden kaçırılmaktadır.
Niçin? Yeterli denetim yapılmadığı için.
Halbuki; hepsi iyi yetişmiş, binlerce YMM ve SMM mevcuttur. Bunlar, aynı zamanda, mükellef ile birlikte, müteselsil sorumludurlar. Ama, ne gariptir ki, Maliye Bakanlığı, bu büyük potansiyelden azami istifade edeceğine; bu meslek gruplarını engellemek için, her türlü gayreti göstermektedir.
Örnek sayısını çoğaltabilirim. Önemli olan, iktidarın mevcut kaynakların tümünü değerlendirme konusunda, samimi karar vermesidir. Serbest çalışanların da, en az bürokratlar kadar, dürüst ve vatanperver olduğunu idrak etmesidir.