Yanıma oturdu ve derin derin soluklandı. “Çabuk yürümeseydin, kendine zarar verdin,” dedim. Şapkasını eline aldı. Başında saç kalmamıştı. Bir deri bir kemik, örneğiydi. Ekmek yemiyor musun? Soracaktım vazgeçtim.
Yüzü gözü birbirine geçmiş, savaş alanına dönmüştü. “Yanıyorum) kaderime” dedi. Emeklilik diye sordum. “İki yıldır, nüfustan emekliyim. Arsamı sattım ve emekliyi de katarak daire aldım. Emekli maaşıyla çocuk okutmak, ihtiyaçları karşılamak oldukça zor. Çöpten geçiniyorum.”
“Allah sonumuzu hayırlı eylesin, anlıyorum. Fakat nereye kadar çöp olayı,” dedim. “Giyim eşyalarımı çöpten karşılıyorum. Şimdilik bayağı bir kolaylık sağlıyor. Palto, ceket, mont, ayakkabı ve gömlek gibi giyeceklere para vermiyorum.”
Evim kira değil. Kira olsaydı, sürünürdüm. Hiçbir yardım da görmüyorum. Devletten emekli olman yine de çok iyi dedim. Devletten emekli olsan ne yazar. Aldığın para belli, masraflar çok.
Çöpten geçinen arkadaşa baktım. İskeletinin içerisinde organları, dışarıda ise kırışık bir deriden ibaret. Gözlerinin de net gördüğünden şüpheliyim. Kafatası bile küçülmüştü. Onun için kulakları kepçe gibi ortaya çıkmıştı.
Psikolojisi iyi değildi. “Bu fiyatlarla nereye kadar yüzebileceğim, bir yere gelip yorulup belli ki boğulacağım,” dedi. “Bir kolayı bulunur, çok da kafanı takma. Allah sonumuzu hayır etsin. Arada memleketine gidersin. Biraz kalır hava alırsın,” dedim.
Çöp arkadaşı, memleket olayına sıcak bakmadı. Çünkü çocuklarım gelmez. Gelseler de kendileri bir şey ortaya koyamazlar. Bizim gibi çalışarak okumadılar. Hayatın zorluklarını nasıl aşacaklarını bilmiyorlar.
Her zaman başlarında duramam, dünyaya direk çakmadık ya. İnşallah yeni bir hükümet gelir de sıkıntılarımız hafifler. Çocuğum mezun olurda işe girerse beni kurtarır. Hükümetler bizi pahalılığa çok ezdirdi ve geçim sıkıntısına soktu.
Bir işte çalışmayı düşünmedin mi? Pazarcılara yardım etmek gibi, yorulmadığın işlerde üç beş kazanırsın. İnşaatlarda bekçilik yaparsın. Elin ayağın tutuyor dediğimde, bazen de elim ayağım, tutmuyor. Elim karıncalanıyor, hiçbir şey taşıyamıyorum. Emekli olduktan sonra bu hale düştüm. Hayallerim başkaydı. Baba toprağım ikinci baharı yaşatacaktı. İkinci baharı hayal ederken, bir sabah bayıldım. Doktor acı reçeteyi sundu ve toprak ayağımın altından kaydı.
Sonuçta köyüne baba ocağına gitmelisin. Orada soluk almalısın. Çiçeğini koklar, meyvesini yersin. Doğa ile baş başa kalırsın,” dedim.
Güneş yakmaya başlayınca kalktık ve şehirde her zamanki gibi kaybolduk.
Hasan TANRIVERDİ