Kâğıt toplamak için çıkacak, hava kararmadan, eve dönecekti. Çünkü, çöp konteynerleri tekin değildi. Kardeşine, ağlamayı bırak, erken geleceğim, dedi.
Topladığı kağıtlar harçlıklarına yetiyordu. Yalnız bir aydan beri de inşaatta çalışıyordu. İnşaattan sonra hava kararana kadar kâğıt toplamaya devam ediyordu. Kâğıttan ek gelir elde ediyordu. Yol ayrımlarındaki konteynırlarda, yeteri kadar kâğıt buluyordu. Arada da yazılmamış kâğıt topuna da rastlıyordu.
Karşılaştığı diğer kâğıt toplayıcılarıyla ayak üstü şakalaşırdı. Bazen de onları korkuturdu. Genelde dinlenirken birbirlerine hikâye anlatırlardı. Köyündeki olanları da anlattığı oluyordu. Yabani keçiyi beslemesini ve keçinin ondan, yalnız akşamları ayrıldığını anlattığında arkadaşları şaşırmıştı.
Mantar toplamayı anlattığında, hepsi olayla ilgili bir anı anlattı. Mantar toplayıp kavurmayı çok severdik. Özlediğim mantar için köye gitmek istiyorum. Yaban elmasından arkadaşının düşmesini anlattığında güldüler.
Düşerken bir ayağının ağaca takılmasını unutamadığını, bağırması yeri göğü tuttuğunu söyledi. Dalı kesiyorlar da ancak kurtarabiliyordu.
İnşaata gitmediğinde, kâğıt toplamaya günde iki defa çıkıyordu. Kâğıt toplamak, küçüğüne oyun gelse bile yorucu oluyordu. Yine de el arabalarını doldurup kolaylıkla satılıyordu. Geçimlerine bu şekilde katkı sağlıyordu. Bugünlerde sıkıntısı, kardeşinin okumasıydı. Okul müdürü gecekonduyu, ikametgâh olarak kabul etmiyordu. Ağabeyi olayı nasıl çözeceğini de bilemiyordu.
Çöp toplama sırasında, atılmış kâğıtlar arasında düzgün bir kutu eline geçti. Kimseye göstermeden çuvalının içerisine attı. Gecekonduya geldiğinde kutuyu bulup açtı. İçerisinde sünnet davetiyesi vardı. Davetiyeler çok lüks ve sayısı da fazlaydı.
Davetiyenin altındaki adresi sordu ve sitenin içerisinde apartmandaki bir daireyi öğrendi. Kardeşini de yanına aldı ve apartmana gitti. Asansörden koridora çıkıp kapı numarasını buldu. Zili çaldıklarında heyecanları tavan yapmış durumdaydı. Karşılarına neyin çıkacağını tahmin edemiyorlardı. Kapıyı küçük çocuk açtı. Çocuğa baba veya annesini sordular. Az sonra babası olduğu beyefendi geldi. Bunlarla ne ilgim olur diye aklından geçti.
Kâğıt topladıklarını ve çöpte sizin düğün davetiyeleriniz elimize geçince bir yanlışlık olduğunu anladık ve size geldik. Beyefendi poşeti eline alır ama şok olur. Davetiyeler nasıl olur da çöpe gider. Zihninden geçenler müşterilerinden daha çok onu meşgul etmişti.
Beyefendi çok teşekkür etti. Yaptığınız büyük iyilik, dedi. Bir şekilde çöp diye attılar. Toplayıcılara para ve kartını verdi. Yarın saat on da bekliyorum, dedi. Toplayıcı küçük kardeşiyle çok sevindiler. Demek ki davetiyeler önemliymiş, dediler.
O gece gecekonduda sevinç naraları attılar. Sabaha kadar uyumadılar. Kardeşini okula yazdırabilecekti. Sabah temiz kıyafetlerini giyindiler. Yine kardeşiyle beraber, adresi sorarak buldular. Benzin istasyonuydu. İstasyonda karttaki ismi sordular. Görevli onları patrona götürdü. Toplayıcı kardeşler, patronun odasını görünce içeri girmek istemediler. Bir an tereddüt ettiler, ayakkabılarıyla girmeye çekindiler.
Patron olayı fark edince onları çağırdı. Masanın önüne oturttu. Dürüstlüğünüz yeter. Hep böyle kalın, duygularınızı kaybetmeyin. Ne istiyorsanız söyleyin, dedi.
Ağabeyi kardeşinin omuzuna tuttu ve okutmak istiyorum. Gecekonduyu ev olarak kabul etmiyorlar. Onun için de okula kayıt yaptıramıyorum, dedi.
Patron, okul işini halledeceğim, onu dert etmeyin. Onu ben okutacağım. Ağabeyi şaşkındı, ne demek istediğini bile anlamamıştı. Patron konuşmaya devam etti. İstasyona yakın sitedeki eşyalı olan giriş dairesini de size veriyorum. Görevliyi çağırdı, evi size göstersin ve hemen yerleşin. Yarından itibaren de istasyonda çalışacaksın. Kâğıt toplamaya çıkmayacaksın, dedi.
Kâğıt toplayıcısı ağabey, kardeşine sarılıp ağlamaktan bir türlü kendine gelemedi.
Öğleye doğru, eşyalarını hanımı topladı ve el arabasıyla siteye geldiler. Gecekonduyu da arkadaşlarına bağışladılar. Zaten belediye onları bir iki gün sonra kaldıracaktı.
Çöplükteki davetiye önlerini açmıştı. Patronun iyiliği de verdiği ev ve iş de bulunmayacak nimetti. Yeter ki kalbin doğru olsun, dürüst çalış, dedi. Yılların ezikliği az da olsa gidecekti. Çünkü hayat öyle yıpratmıştı ki, omuzları çökmüş, yüzünde yaşlılık belirtileri görülmeye başlamıştı. Saçları kırlaşmış, zayıf ve güçsüz bir yapısı açıkça belli oluyordu.
Bir defa atlamıştı dalgalara ve öğrenmişti hayata tutunmayı.
Hasan TANRIVERDİ