Her gün çevremizde, gençler arasında o kadar çok tuhaf olaylar duyuyoruz ve kötü olaylara şahit oluyoruz ki…
Acaba bunu sebebi nedir? Hep deriz ya “Nesil mi bozuldu”? Yoksa biz mi ellerimizle bozuyoruz neslimizi de haberimiz mi yok?
(Bu arada, genetik faktörleri bu konunun dışında tuttuğumu özellikle belirtmek istiyorum.)
Bu konuya değinmeden geçemedim açıkçası. Çünkü birey olarak çok üzülüyorum.
Benim de çocuklarım var. Onları yetiştirirken bir gün ve bir an öyle bir noktaya geldim ki; “insanlık” mı yoksa başının çaresine her çeşit yolla bakan, işini bilen “fesatlık” mı çelişkisinde kaldım. Yani sosyal yaşamda kabul görmek için damara göre şerbet mi vermeliydi çocuğum, yoksa yaşamı boyunca üzülmek pahasına “insan” mı olmalıydı? Hayır, dedim kendime. Acı da çekse (ki toplum içinde çok az kaldı) insan olarak yetiştirmek kararı aldım kendimce.
(Bu arada tabi ki öyle olmalı diyenleri duyar gibiyim ama birçoğu yalan, öz eleştiri kefesine koysalar bakalım ne çıkardı kefeden.)
Bazı yetkili görüşlerden edindiğim bilgilere göre ;
12 yaşa kadar bireye ahlâki eğitim verilmeli ve vicdan olgusu geliştirilmelidir. Eğer bunu gerçekleştiremez isek; artık ergene (yeni oluşan bireye) insani olgu adına verilebilecek çok şey yoktur.
Yani anlayacağınız ilköğretim insanlığın gelişmesi ve ahlâk idamesi için çok önemli bir dönemdir.
Bu dönemde biz ailelerin çoğunun yaptığı en büyük hata, edep ve terbiyenin küçük yaşlarda askıya alınması ve biraz aklı kesince de bunu üzerimizden atıp okula bırakılmasıdır.
ilk olarak yaptığımız hata, 0–7 yaşta temel kişilik özelliklerinin şekillenmesi aşamasında elimiz kolumuz bağlı çocukların haylazlıklarına gülüyoruz ve gülerken bu eğlencelerin insanlığın ahlâki çöküşünü hazırladığını unutuyoruz.
Ki okul eğitimine hiç mi hiç değinmek bile istemiyorum.
Arada işinin hakkını veren ve erdemli-edepli çocuklar yetiştiren ilkokul öğretmenlerini ve çocuk gelişimcileri insanlık adına, bir anne olarak kutluyor, alınlarından öpüyorum. Fakat sosyal çevre dediğimiz olgu aile desteği olmaz ise daha sonraki yaşamda bu çocukları yutmaktadır. Bu da başka bir açı tabi ki…
Yani diyorum ki, biz aileler olarak çuvaldızı kendimize bir batıralım hele.
İlk evlenirken elimize verilen ‘anne – baba olma ehliyeti’ni hakkıyla kullanmasını biliyor muyuz bir sorgulayalım kendimizi. Çocuğumuza kıyamazken; 7 yaşında topluma attığımız çocuğumuzu sağlam bir şekilde o toplumun karşısına çıkartabildik mi, yoksa hatalarını; “bizimki böyle”, “haylaz işte”, “çocukluk” diyerek geçiştirerek büyük gaflete mi düştük acaba?
Bunları yaparken çocuğu ciddi şekilde küçümsüyoruz. Onların geniş, sonsuz, her türlü bilgiye açık beynini, hali hazırda agucuk – bucucuk tarzı ve hoşumuza giden anlamsız ve gereksiz sözlerle dolduruyoruz. Çocukların çok daha fazla bilgiyi bizden daha hızlı özümsediklerine ve anlayabileceklerine aklımız bir türlü basmıyor, bassa da işimize gelmiyor açıkçası.
Bebeklik sonrası hoşgörü ve anlayış diye nitelendirdiğimiz bazı tavırlar şunu gösteriyor, biz çocuklarımızda kendi çocukluğumuzu görüp, suç bastırıyoruz ve kendimizi haklı çıkartmak adına “çocuk” düşüncesinin ardına sığınıyoruz. Sözün hakkına göre “çocuk ile çocuk oluyoruz” efendim.
Lütfen düşünelim. Tekrardan düşünelim, kendimize ve çocuğumuza gerçekten objektif bakmayı başarabiliyor muyuz?
Bu yaşlarda yapmadığımızı ergenlik çekişmelerinde; yani 12 yaş sonrası, iş işten geçtikten sonra pek âlâ da yapabiliyoruz. Çok da güzel genç ergen ile anne-kız, baba-oğul didişiyoruz. Doğru yapması gerekenleri yapmadığı için nasılda panikleyip bir şeyler yapma çabası içine giriyoruz. Geçin efendim geçin artık… Artık çok geç kaldığınızı görseniz de işinize gelmeyecektir yeni bir bireyin ben diyerek ayakta durması…
Bunun bedeli nedir?
__ Vahşet, çöküntü!
Çözümü nedir peki?
Çocuklarımıza 0–7 yaşta ahlâki, vicdani, insani ve vatani erdem dahi gerekli olguları işleyelim ve pişirelim. Diğer taraftan bunları, ürkütmeden sosyalleşmeye başladığında sıkça hatırlatalım. Öncelikle kendimiz rol model olalım, çocuklar çok gelişmiş kamera gibidir. İyi, kötü hiç bir emeği boşa harcamazlar. 12 yaşına kadar davranışlarının olgunlaşmasını sağlayalım, yaşına göre tabi ki yetişkin bir birey gibi değil.
12 yaş sonrası, çocukların üzerlerindeki kontrolümüzü; uzun fasıllara çevirmeden, usandırmadan, onların hâlâ bizim bebeğimiz olduğunu unutmadan, saçlarını okşayarak, paylaşarak ve en önemlisi hakiki ve etkin bir örnek olarak, sabırla canlı tutmalıyız.
Kendi yuvamızın, yakın çevremizin ve içinde bulunduğumuz toplumun daha sağlıklı olabilmesi için bu mücadelenin şart olduğunu biliyorum.
Yürekten inanıyorum ki bu tür negatif olgular çabalarımız ile daha da azalacaktır.
“Anne – baba” ehliyetini almakta gösterdiğimiz özeni, bu ehliyeti kullanmakta da aynı hevesi canlı tutarak gösterelim lütfen.
Diğer taraftan da, en çok üzüldüğüm, biz böyle yetiştirelim, gelsin edepsizin biri sizin göz bebeğinize zarar versin. Tahammül edilesi değil.
Başına gelen bilir, sabrı zordur anneye babaya. Allah görünür ve görünmez kötülüklerden her daim esirgesin tüm sevdiklerimizi.
Saygı ve sevgimle…
Habibe Eyriboyun Ağaçdelen
Çocuk yetiştirme devri çok gerilerde kaldı bence! Doğur ver eline tableti, suskun olsun, işinize karışmasın, sosyal medya arkadaşlardan başka arkadaş olmasın, eğitim öncesi, 5 yaş eğitimi, kreş, dersane, sınavlar, mezuniyet töreni ve bittttttiiiii. Çocuğumuz var! Var da içi dışı nasıl biliyor musun? Hayır!