Neden hapşırırız hiç düşündünüz mü?
Belki size şaşırtıcı gelecek ama yeni öğrendiğim bilgiyi yazmalıyım size:
Hapşırma, cinsel birleşme başlangıcında ya da cinsel uyarılmanın doruk noktasında da meydana gelebiliyormuş.
Aristoteles bir kitabında hapşırma olayını, gözün ani ışık karşısında oluşan bir refleks olduğundan bahsetmiştir.
Bir benzer araştırma 1950 yılında Fransız araştırmacı Sedan tarafından yapılmıştır. Göz muayeneleri için kullanılan lambayı bu hastaların gözüne tuttuğunda hapşırdıklarını görmüş. İncelediği altı hasta güneş ışığına, fotoğraf makinalarının flaşına ve biri de ultraviyole ışığa ilk maruz kaldığında hapşırmışlar.
Bir diğer araştırmacımız da yurdumuzdan bir Türk Akademisyen. İstanbul Üniversitesinin Araştırma Görevlisi Haldun Numanoğlunun CNN de hapşırıkla ilgili bir tezinden biraz bahsetmek istiyorum. Şöyle der:
“…8. yüzyılda veba hastalığı İtalya’yı kasıp kavurmuştur. Hastalığın en karakteristik özelliği insanların genellikle hapşırmalarıdır. Papa, insanlara hapşırmalarının hemen ardından hastalara ‘Huzur içinde yat’ demelerini tavsiye etmiştir.”
Başka bir nedeniyse ayna karşısında başımıza gelir. Hani kaşımızı veya burun kıllarımızı cımbızla alırken de birkaç kez hapşırırız.
Genelde güneşe bakış attığımızda, temiz havaya çıktığımızda birkaç kez hapşırdığımız olur.
Çok hapşırmak da genetikmiş.
Benim hapşırıklarım her sabah kahvaltısından sonra başlar.
En az 10, en fazla abartısız 17-18 kez…
Anneannem de çok hapşırırmış.
Rahmetli annemde ve teyzelerimin 8- 9 kez hapşırdıklarına tanık olmuştum.
Burun içinde mukoza ve kıllara hava yolu ile bulaşan yabancı cisimler sonucunda trigeminal sinirler uyarıya geçer. Bu uyarı beyne ulaşır. Bu sinyaller sonucunda hapşırma gerçekleşir.
Hapşırma için tıpta kullanılan teknik terim Sternutation’dır.
…
Hapşırmak, insan yaşamının bir parçasıdır. Herkes hapşırır, ama bunu yapmamızın farklı sebepleri vardır.
Hapşırık her ne kadar ölü hücrelerin dışa atılımı varsayılsa bile bize bir hastalığı da işaret eder.
Gün ışığı, soğuk hava, polen, toz, vs, allerjen ve enfeksiyona neden olduğu gibi bakteri ve virüsler, aşırı yeme, toz, duman, vs gibi nedenler de hapşırığı tetikleyebilir.
Dilimizi ağzımızın tavanına bastırmak veya biraz burnu sıkmak belki basıncı azaltmaya faydalı olabilir.
Bu arada hapşırığınızı sakın tutmayın, hapşıran birini de sakın ola engellemeyin!
Hiç unutmam, annem ve teyzem hapşırık nöbetine tutulduğunda, kese kağıdı veya poşet paylaşırdık. Ani bir sesle hapşırığı geçsin, diye. Bu yol, meğerse çok tehlikeliymiş!
Arkansas Üniversitesi Tıp Bilimleri Fakültesi’nden bir odyolog olan Dr. Allison Woodall şöyle der:
“Burnunuzu ve ağzınızı bir hapşırmayı engellemek için kapalı tutmanız, baş dönmesine, kulak zedelenmenize ve işitme kaybına neden olabilir. Hatta kalbinizin durmasına!..”
Hapşırmanın faydası olduğu kadar zararlarından biri beyin kanaması ve basınca bağlı iç organların patlamasıymış.
…
Biraz mitolojiye döndüğümüzde hapşırmanın aşkla yanan yüreklerin vuslatına işaret edildiğini öğreniyoruz:
“Penelope, kocası Odysseia’nın gittiği savaştan uzun yıllar boyunca geri dönmemesine rağmen kendisine talip olan hiçbir erkekle evlenmemiştir. Kocasının geri geleceğine inanmaktadır. Gerçekten de kocası bir gün yurduna geri döner. Dilenci kılığında evine gider. Penelope, tanıyamadığı kocasını dilenci sanarak konuşurken oğlu hapşırmaya başlar. Penelope bunu kocasının döneceğine dair tanrılardan gelen bir mesaj olarak yorumlayıp sevinir.”
‘Jüpiter seni korusun’ duası, özellikle Roma döneminde hapşırığa verilen tepkilerden en ünlüsüydü. Bunun yanında, ‘Uzun yaşayasın’ ve ‘Sağlıklı olasın’ gibi…
…
Dünya ülkelerinin hapşırık konusunda temennileri ise kanımca nezaket gereği sosyalleşmenin bir kuralı olduğunu görmekteyiz.
Örnek vermek gerekirse:
…Türkmen inanışına göre, ise Cuma günü hapşırmak bir buluşmaya işarettir.
Pers inancına göre, biri dilek tuttuğu zaman yanındakilerden biri hapşırdığında bu dileğinin kabul olduğu anlamına gelmektedir.
Kökeninde çoğunlukla dini bir temenni bulunsa da neredeyse bütün milletlerde hapşıran kişi için söylenen bir söz bulunmaktadır.
Örneğin:
Müslüman inancını benimsemiş ülkeler; Elhamdülillah,
Azeriler ‘Sağlam ol’,
İranlılar ‘Afiyet (sağlık, esenlik) olsun’,
Boşnaklar ‘Sağlığına’,
İrlandalılar ‘Tanrı bizimle olsun’,
Danimarkalılar ‘Yararına olsun’,
Ermeniler ‘Uzun yaşayıp başarılı olasın’,
Çekler ‘Tanrıya selam’,
Finler ‘Sağlığına’,
İzlandalılar ‘Tanrı sana yardım etsin’,
Maltalılar ‘Yaşa’,
Ruslar ‘Sağlıklı ol’,
Vietnamlılar ‘Doğa ana kutsasın’ demektedir.
Türkçe’de hapşırana söylenen ‘Çok yaşa’ ve cevap olarak verilen ‘Sen de gör’ kalıbı, en çok Hindu geleneğindeki temenniyle benzerlik göstermektedir.
Hindu geleneğinde bir kişi hapşırdığında yanındaki ‘Yaşa’ der, hapşıran ise ‘Seninle beraber’ diye karşılık verir.
Araştırma görevlisi Haldun Narmanoğlu’nun tezinde ilkel kabilelerin dini ritüellerinin günümüze ışık tuttuğunu işaret etmiştir:
“…Zulular, hapşırmayı insanın içine giren kötü ruhu dışarı çıkarmak için vücudun bir çabası olarak düşünürdü. Benzer bir algılama biçimine şaman inancında rastlanmaktadır. Honko, hastalıkların tedavisiyle uğraşan bir şamanın sağaltım seansını anlatırken, şamanın kendisine yardım etmeleri için çağırdığı ruhları nefesiyle içine çekmesinden bahseder.”
“…Eski Türk inanışında da benzer adetler bulunmaktadır. Türklerde insanın ağzı, ruhların bedenle ilk temas noktası olarak görülmektedir. Bu nedenle, ölen bir kişinin çenesi, içine şeytan girmesin diye bağlanmaktadır.”
Sonuç olarak;
Hapşırık vücudumuz için gerekli bir reflekstir. Azı yarar, çoğu zarardır.
Belki de bu nedenle hapşıran birisine, ÇOK YAŞA diyoruz.
Emine Pişiren/ Kocaeli
…
Kaynak:
CNN, Wikipedia, Haldun Numanoğlu Tezi, BBC Dergi/ Josen Goldman / Neden Hapşırırız?