Bir milleti sürü olmaktan çıkaran milli eğitimdir. Bilimdir.
Türkiye’nin acıyla yoğrulan gündeminde temel sorunlara ilişkin yazmak zor. Ancak dünyada da çocuk ve eğitim çok tartışılan bir konu. Türk çocuk terbiyesini kaybettik diye bir çok yazı yazdım.
Almanya’da Michael Winterhoff son kitabı “Almanya Aptallaşıyor” yayınlandı. Çocuk psikiatristi olan yazarın bir çok kitabı var. Eğitimi ve çocuk terbiyesini sorguluyor. Küreselleşen dünyanın bir çok kültürü kemirmesi sonucu ortak sorunlar da arttı.
18 yaşındaki gençlerin bir çocuk ruhuna sahip olduğunu, yetişkin olamadığını yazan Winterhoff ile ayni fikirdeyim. Üstelik korumacı aile ve ebeveyn kültürü ile Türkiye açık ara öndedir.
Yazın sahilde bir çok örnekle karşılaşırsınız
-Çocuğu ağlatma bırak ne isterse ver!
-Ama bugün 5. oyuncağı satın aldı…
Baba kızına ; Aşkım aşkım …ne istersin? Ben karışmıyorum sen söyle…
Anne: Teyzenin havlusunu ıslatma
Yanda güneşlenen teyze: Evet, bu benim havlum ıslatman doğru değil.
7 yaşındaki kız bir çığlık atıp ağlamaya başlar.
Baba: Neden ağlattın yine?
Yapma diyen yok çocuklara. Sınır çizilmeyen çocuklardan bencil ve ürkek gençler yetişiyor. Ya da saldırgan ama ortak noktaları bir adım ötesini düşünme yetenekleri yok, öngörü sıfır! Çalışma disiplini, zamanı iyi kullanmayı bilmiyorlar. Onlara “soft-skills” diyor Winterhoff.
Türk terbiyesi çocuklara sorumluluk vermek yerine koruma odaklı bir yere evrildi. 1950’lerden sonra gelişen Amerikan terbiyesi diye moda olan anlayışta “bırakınız canları ne isterse yapsınlar”, bu eğilimde çocuklara meme vermek de kötüydü kucağa almak da! Kaç kuşak şefkate muhtaç yetişti….
Türk terbiyesinde doğar doğmaz çocuk kucağa verilir (şimdi bilimsel olarak doğruluğu kanıtlandı öyle yapılıyor Batı’da) ilk sütü içer,anne kokusunu alır. Rahatlar.İstediği zaman ve istediği yaşa kadar emer. Sınırlar belirlenir. Cız yapma, gitme…Olmaz….denir.
Biraz büyüyünce de erkek çocuğa farklı ,kıza farklı ufak tefek işler verilirdi. Yani sorumluluk alırdı küçükten.
Çocuk aylarca tatil yapıyor ve bahanesi görevi olan okumak çok ağırmış…
daha ilkokulda! Hep bahane üretiliyor çocuk yerine de.
Aylak gezen, sadece keyfine göre (haz) davranma alışkanlığı edinen çocuk yetişkin bireye dönüşemiyor. Hayattan korkuyor 23 yaşına kadar korunan genç bu devam etsin diye akademik eğitimde kalıyor. Okumaya doyamıyor çünkü hayatta hiçbir sorumluluk almıyor. Tatile giderken ailesi parasını pulunu veriyor. Evlilik gibi bir sorumluluğa da erkekler girmek istemiyor. Birlikte yaşıyor evliliğe yanaşmıyor. İmam nikahlı ikinci eş alanlar gibi boşanma sorumluluğunu almadan gül gibi hayat!
Sosyal ilişkileri çok zayıf.
“Bir kavramı ya da meselenin anatomisini kavrayamıyorlar “diyor yazar. O yüzden kolaylıkla kanıyorlar. Üstüne düşünmüyor, araştırmıyor.
LİSE MEZUNU GENÇLER BİR ÇOCUK PSİKOLOJİSİNE SAHİP
“20 yıl önce Eğitim OECD ve bazı ideologlar tarafından çarpıtıldı.Burada hakim ideoloji “çocuklar kendi kendine öğrenebilir” idi.”
Bu çok önemli bir nokta. Eğitimde odak noktası olan öğretmen kimliği sıfırlandı. Öğretmenin itibarı yok edildi. Öğretmen “rol model” olmaktan çıktı. Uzaktan eğitimi de bu açıdan kötü bir uygulama olarak görüyorum.
çocukların ve gençlerin ilişki kuracağı öğretmenlerle gönül bağı, bağlılık kopartıldı. Çocuk ve gencin başarı için odaklanacağı biri gerekli. Bunun yokluğu eğitimin beline ağır bir darbe vurdu. Ana babalar özel okullarda şımarık çocuklarına ihtar eden öğretmene bile gidip saldırdılar “parasıyla buradayım,senin paranı ödüyorum” diye çok güzel örnek oldular! Görgüsüzlük, egoizm, paranın kibri esir aldı eğitimi.
Çocukları kendi başına bırakırsanız her şeye karar vereceklerini sanırlar. Kimseye bağlanmadan ve heveslerine göre yaşarlar. Tanıdık mı geldi… Evet bunlar gençleri de tarifliyor. O nedenle bayramlarda ailenin gençlerini ziyaretlerde göremiyorsunuz.
Hayalkırıklığını kaldıramayan, “Hayır” sözcüğüne karşı şiddetli tepki veren ve kabullenmeyen bu kuşaklar ciddi her türlü çabadan kaçınıyor. Canı acımasın aman hiç zorlanmasın derken çocuk acıya dayanıksız büyüyor. Sonuç: En ufak bir acı karşısında hayattan kaçar, kopar ya da saldırganlaşır.
Lise mezunu gençler o nedenle bir çocuk psikolojisine sahip. Bir çok yaş grubundaki erişkin de çocuk psikolojisinde davranıyor Türkiye’de. Çocuk davranış biçimleri gösteriyor. Yani ya kaba güçle(ağlayarak),acındırarak ya da yağcılıkla istediğini ele geçirmek .
Bir önceki kitabının adı o nedenle anlamlı: “Neden Bizim Çocuklarımız Tirana Dönüşüyor?”
Çocuk yetiştirmeyi unutan ana babalar sınırlar koymak yerine arkadaş gibi davranıyor. Ana babaya ve otoritesine ihtiyaç duyan çocuğun psikolojisi çarpılıyor. Sembiyotik ilişki gelişiyor aralarında. Arkadaş olma modası çocuk ve genç kuşakları anasız babasız bıraktı. Üstüne boşanmaları da ekleyin şahane!
Çocuk bebek düzeyinde kalırken genç de çocuk düzeyinde çakılıyor. Yetişkin olamayan insan birey olabilir mi? soru bu….
Birey olamayan çoğunlukları kimler yönetir?
Her sorunu sadece politik günlük meselelerle açıklayabilir miyiz?
Ana baba eğitimi bizde bir ara yaygındı. Onu da her aklına gelen veriyordu. Ama bu pek başarılı olmadı. Bence temelde ana okulu, kreş ve yuvalardan başlayacak bir eğitim seferberliği, öğretmen eğitimi gerekli. Öğretmen eğitimine acilen ihtiyaç olduğu ortada. Eğitimin temeli onlar. Kimliği olan ve pedagojiye hakim,itibarı yerinde, bütçesi yeterli öğretmenlere ihtiyacımız var.
Okul öncesi eğitimi düşük ücretlerle tabana yaymak acil bir eğitim ihtiyacıdır.
Geri dönüşü yüksek performans içeren bu yatırıma herkes sahip çıkmalı.
İktidar, hükümet ideolojileri de eğitimden dışarı çıkmalı acilen. Yoksa geleceğimiz olmayacak. Aptallaşan bir toplumu yönetecekler emperyal amaçlar olacak.
Ulus devlet için milli kimliğe, özgür bireye ve vatandaşa ihtiyacımız var.
Bir milleti sürü olmaktan çıkaran milli eğitimdir. Bilimdir.
Nevval Sevindi
Odatv.com